Zararın neresinden dönülse kardır
hata ediyoruz ara ara. Hata bize mahsus. İnatlaşıyor, affedemiyor, gerçek sevgileri anlayamıyoruz.
Zarardayız öfkemizle, kaprislerimizle, kızgınlıklarımızla, kötümserliklerimizle, katılığımızla, koyduğumuz tavırlarla.
İnadımız yine de bitmiyor, egomuz kışkırttığı için acımasız bencilliğiyle. Affedemiyoruz, geri adım atamıyoruz. Çıktığımız kapıları sert kapattığımız için aynı kapıdan bir kez daha giremiyoruz.
korkularımız, endişelerimiz engelliyor bazen, bazen de etrafın tepkisinden korkuyoruz. Toplumu koyuyoruz hayatımızın öznesi yerine, kendimizi silip atarak.
Yediremiyoruz kendimize özür dilemeyi. haksız olsak da, hak yesek de, adaletten sapsak da, vicdansızlık etsek de.
Bu ne kibir?
Kibir şeytandan bir huy iken…. bu ne anlaşılmaz bir tavır ve eda?
Çok mu zor hata yaptığını kabullenmek, özür dilemek dil ucuyla da olsa, zamana bırakıp teselliyi, durumu kurtarmak, dostlarla aramızdaki köprüleri onarmak, erdemle devam etmek hayat yoluna?
Zararı anlamak ilk basamak…. zarar, yanlış, hata yaptığımızı fark etmek zorundayız…. Asıl mesele de buradan kaynaklanıyor. İçimizden bir ses hata yapmadığımızı söylüyor daima. Başkaları ne derse desin sen dik dur, başını eğme, merkezde sen varsın…. diyor içimizdeki ses.
Anlasak düzelmeyi isteyebileceğiz ama çoğu zaman hatayı kabullenmiyoruz.
Kabullensek de düzelmeyi istediğimize ben çok emin değilim. Çünkü istemek başlamanın, başlamak bitirmenin yarısıdır.
Düzelmeyi isteyebilirsek bu takdirde nefsimizi frenlemek durumundayız, egolarımızı, kibrimizi, büyüklenmelerimizi…
Dilimiz emir bekliyor aklımızdan o iki sihirli kelimeyi söylemek için ama nefsimiz, kalbimiz fren yaptırıyor, yasak koyuyor, kapatıyor kapılarını kara kara.
Buna rağmen dilimize emir verebiliyorsak özür dilemek için, o yanlışı terk edebiliyorsak, kaçabiliyorsak çirkinden…. ne mutlu bize.
Zarar ettiysek işi bırakalım, hatalıysak özür dileyelim, tünelin ucu görünmüyorsa daha yolun başında geri dönelim… Çok zor değil.
Bir yalan üzerine kurduysak hayatımızı, gerçeği söyleyebilelim enkaz altında kalacaksak da….
Bir dostu kıskançlığımızla kırdıysak gerçeği dillendirelim, dostumuzu kazanırız hiç olmazsa yeniden…
Yanlış karar veya hüküm verdiysek itiraf edelim kendimize, etrafımıza durumu.
Uzatmayalım yanlışı, sürdürmeyelim ısrarı….
Keskin sirkenin zararı kendisine, küpüne. Daha da büyüyecek hasarımız inat ettikçe.
Onurla kabullenelim yanlış yaptığımızı. Duyuralım, duysunlar, imrensinler bu yüce karakterimize.
Zararı sürdürmeyelim, uslanalım, öğrenelim, dönelim yanlıştan. Esir olmayalım yalanlara, dolanlara, kutuplara, aldatanlara, şantajcılara.
Baskılayalım kötü nefsimizi de kalbimize kulak verelim sevgiyle, umutla.
hayat kinle, kibirle değil sevinç, huzur, mutluluk ve vicdanla güzel. Alçak gönüllüler bu dünyanın en mutluları.
Affetmeyi bilenler, af dilemeyi bilenler en yüce insanlar.
Gerçek ancak bu şekilde elde edilebilir çünkü. Hayatın yokuşları bu sayede aşılabilir. Dostluklar böyle yapabilirsek sağlamlaşır.
Bence… Zararın neresinden dönülse kardır çünkü insan acılarla, derslerle büyür. Doğrusu hatayı inkar değil, o hatadan ders alabilmek. Ne kadar ders alabiliyorsak tecrübelerden o kadar insan olur, erdeme erer, bilgeliğe kavuşuruz.
bence.