Yel değirmenleriyle savaşmak
Don Kişot ya da Don Kihote (İspanyolca: Don Quijote), İspanyol şair ve romancı Miguel de Cervantes’in kendi dilinde yazdığı roman ve bu romandaki asıl şahsiyetin adıdır. Romanda Don Kişot (Alonso Quijano): Şövalye serüvenleri okumaktan aklı karışmış yaşlı bir aristokrat ve kitabın ana karakteridir. Rosinante: Don Kişot’un atı, Sancho Panza: Don Kişot’un silâhtarı ve Dulcinea del Toboso: Don Kişot’un sevdiği kızdır, gerçek adı Aldonza Lorenzo’dur.
Burada eserin özetini yapmayacağım. Sınıf farkını ve zamanın sahte şövalyelerini de. benim yazış maksadım Yel değirmenleriyle savaşmak.
Olmayacak işlerle uğraşmak, meseleyle boğuşmak, sonuçsuz hamleler yapmak, sahte kahramanlıklarla gereksiz büyüklenmek….
Uzun yıllar önce okuduk bu romanı okullarda. Sevdik… İspanyol edebiyatıyla da onların sayesinde tanıştık. Madrid’e yaptığım bir gezide de görmüştüm heykellerini. (Ama üzülerek belirteyim ki gayet bakımsız haldeydi.)
Hepimiz gün içinde meşgul oluyoruz, koşuşturuyoruz, saldırıyoruz sağa sola. Planlarımız, muhakemelerimiz çok doğru olmadığı için patinajlar yapıyoruz sıklıkla. Elde edemeyeceğimiz şeyler için fedakarlıklar yapıyor, paramızı, tenimizi, namusumuzu, erdemimizi feda ediyoruz bu yolda.
Daha güçlü bir yaşam, daha uzun ömür, daha şöhretli pırıltılar, daha, daha, daha….
Yel değirmenlerine saldırıyoruz, meseleyle boğuşuyoruz. Oysa hayat çok basit. Güneşin, ayın matematiği nasıl basit ve sabitse hayat da öyle. Menzillerimiz var, ufuk ötesine uzanan ama bizler onun da ötesiyle meşgulüz burnumuzun ucundaki mutlulukları göremezken.
Fakir kız zengin oğlan misali farklı kültürün, sınıfın, yaşam normlarının hayali uğruna çabalıyoruz yok yere.
Yardımcılarımız, atlarımız, sevgililerimiz var bu sahnede… onlar bile durduramıyor bizi. Saldırıyor, düşüyor, kapaklanıyor, vazgeçiyor, toz kondurmuyoruz gururumuza.
Hayat çok güçlü, aciz olan bizleriz. Zamanı, yokluğu, zoru, imkansızı yenmenin imkanı yok. Olsaydı zaten imkansız olmazlardı.
Meseleleri kendi içinde çözüp hayatı basit ve mutlu yaşamak önemli.
Olmadığımız gibi görünmek, yetiştirilmediğimiz gibi yaşamak…. yakışmaz, kalıcı değildir, servetler ve güzellikler gibi geçicidir.
Davul nasıl dengi dengineyse… yaşam da , ilişkiler de öyledir.
Yel değirmenleri dönmeye devam eder, rüzgar estikçe hoyratlaşır, rüzgar yoksa durur. Rüzgardır onun sahibi bizler değiliz.
Bizler rüzgar değiliz onu döndürecek. Onu hayali düşman edecek kadar safız, sahteyiz, sahte kabadayılarız ama.
Kuralları, kaideleri, gerçekleri göz ardı edecek kadar cahil ve zalimiz.
Olmayacak dualara amin demeyi çok seviyoruz. Bu da hayal kırıklıkları yaratıyor.
Olmayacak aşklar hayal ediyoruz, cebimizde olmayan paraları harcıyoruz geleceğimizi ipotek altına alarak.
Hepimiz Don Kişot gibi yaşıyoruz maskelerimizle, komik hallerimizle. Başkaları alay etse de bizimle umursamadan aynı hataları yapmaya devam ediyoruz gerçek dostsuzluklarımızla.
Kendimizi kandırmayı da çok seviyoruz. Sahte kazanımlara, kabiliyetlere, işlere aldanarak, kendimize gaz vererek, maskelerle dolaşıp böbürlenerek yürüyoruz sokaklarda.
bence bunlar yanlış.
İyimser, kötümser ve gerçekçi yazıma bakın. Gerçekçi olanlarımız o kadar az ki. Tamam hayat tamamen gerçeklerle yaşanmaz, yaşadıklarımız çok acı olabilir, umut ve sevgiyi kaybetmemek lazım ama…. hayalci, maceraperest, boş yaşamanın da anlamı yok. Kibirlenerek, boş gururla burnu kalkık dolaşmanın da.
bence.