Yaşamak için yemek ve yemek için yaşamak
Yaşamak, sağlıklı olmayı, güçlenmeyi, dayanmayı, koşmayı, uzun müddet uykusuz kalabilmeyi, yük taşıyabilmeyi, dinç kalmayı, normal vücut aktivitelerini gerektirir. Bunun için yemek lazımdır ki bedenler gerekli besin ve gıdaları alabilsin, organlar fonksiyonel çalışabilsin, kan ve diğer değerler normal kalabilsin. İşleyen demir ışıldar misali çeşitli yemek, dengeli beslenmek de lazımdır ki metabolizma kendisine bir ritim tuttursun ve ahenkle devam edebilsin çalışmaya.
Yani yaşamak için yemek yemek lazımdır.
Bir de yemek için yaşayanlar vardır. Emelleri, hayalleri yemek üzerinedir. Ne bulsalar yerler…. et, süt, yumurta, hak, hürriyet, miras, kamu malı…. bunlar yemek için gelmişlerdir yaşama.
Hayatta kalabilmek adına yemek yiyenler mütevazidir, sağlıklıdır, tevazu sahibidir, hak ve hukuk tanırlar, aç gözlü değillerdir, çok ve kolay paraya tamah etmezler, sıradan hayatlar sürerler…. Bunlar adildir, halktandır, gözleri yüksekte değildir, insanca, orta sıklet hayatlar sürerler.
Yemek adına yaşayanların gayesi ne bulursa yemektir. Nerde bulursa, kimden gelirse, temiz olsun olmasın yerler. Yemek için arayışları sürekli devam eder. Çalışmazlar, üretmezler sürekli tüketirler, avlanırlar, tuzaklar kurup yiyecek ararlar gün boyu. Alın teri yoktur bunların, göz yaşları da. Vicdan ve merhametten de yoksundurlar.
Yemek için yaşayanlar hayatın gayesini, neden dünyaya geldiklerini anlamaktan da uzaktır. Ot gelir ot giderler bu dünyadan. Yemek bulamadıkları zaman aç kurtlar gibi saldırırlar dört yana. Kendi cinslerini, akrabalarını, kardeşlerini bile yerler yemek uğruna. Onların paralarını, miraslarını, makamlarını, şöhretlerini yerler. Onlar için aç kalmak en büyük korku olduğundan aç kalmamak için şeytanla anlaşma bile yaparlar. Dur durak yoktur açlarsa ve sıkça acıkırlar. Öyle hemen iki lokmayla da doymak bilmezler. Bir kurt sürüsü kadar yerler her seferinde. Tabaktan değil tencereden yerler çoklukla. Çünkü edep, haya, paylaşma duygusu, doyma hissi yoktur onlarda.
Yaşamak için yiyenler ise bir dilim ekmeği paylaşır kardeşiyle. Sofradan çoğu zaman doymadan kalkar. Nimete şükreder, olmayanların da yatağa aç girmemesi için dua eder her seferinde. Suyunu, çorbasını misafirlerle bile paylaşır böyleleri. Yemeği bir amaç değil araç gören bu güzel insanlar çabuk doyar, doymasa da ses etmez. Hakkını arar ama isyan etmez.
Yaşamak için yiyenlerin sofrası bereketlidir. Kurtlar kuşlar bile doyar bereketinden. Halil İbrahim sofrası gibidir bu sofralar. Herkese yer vardır bu sofrada, Tanrı misafirlerine bile.
Yemek için yaşayanların sofrasına ise kimse oturamaz. Oturan bir pişman olur, birbirlerini yemek zorunda kalırlar doymak bilmezliklerinden dolayı. Şişmandır doymak bilmeyen aç gözlüler. Yemeği amaç ettikleri için tıka basa, fazla fazla yerler de yan tabağa göz dikerler. Bir bardak suyla, ayranla da kanmazlar… damacanayla tüketirler içecekleri, meyveleri salkımıyla yutar, tatlıları tepsiyle götürürler.
Yaşamak için yiyenler aza kanaat eder, kıt kanaat yer, şükürle kalkar sofradan, bir sonraki öğünde doyarım diye. Bir sonraki öğün garanti değildir ama umutla, sevgiyle beslenirler aslen. Bu gruptakiler çoğu zaman boş olan tabaklarındakini bile ihtiyaç sahipleriyle severek paylaşırlar.
Yemek için yaşayanlarsa sakallarına akıtırlar çorbanın suyunu pis pis, elleriyle avuçlarlar tencereleri, tepsileri kapış kapış. Salya sümük yerler başkalarına kalmasın diye.
O halde toparlayarak diyelim ki;
yaşamak için yiyenler, yemenin elzem bir ihtiyaç olduğunu bilen, tevazu sahibi, paylaşımcı insanlardır. Bulurlarsa yerler, yoksa sabrederler. Başkasının tabağına el atmazlar, hele devlet tabağına asla. Çünkü bunlar hayatın manasına ermiş insanlardır. Yemeği sadece bir araç olarak görürler.
Yemek için yaşayanlarsa obur köpeklerdir ki doymak bilmezler, başkalarının hakkını da, akrabaların malını da, devlet malını da, kardeş hakkını da yer bitirirler, yine de doymazlar. Kanun kitap tanımadan, ahireti hesaba katmadan, aç gözlülükle hayvanlar gibi yerler… bu dünyaya yemek için geldiklerini farz eder, bu yaşamdan sonra yaşam yok kabul eder, dünya malına ve süsüne fazlasıyla tamah ederler… Açlık bilmedikleri halde tabaklarındakini de asla paylaşmazlar.
Yaşamak için yemek ve yemek için yaşamak bahsi bana göre böyle. Bir yanda hayatı sınav görenler, diğer yanda dünya malını ve hayatını her şey sanıp, ahireti unutanlar. Oysa sonsuz hayat vardır, paylaşmak ve sabretmek güzeldir, hesap ve mizan zerrece haksızlık yapmadan yaşanacaktır.
Çözüm ve çare ise iyi olmak, iyilik etmek, iyi insanlarla omuz omuza yürümektir.
Bence.