Yaşadığını sananlar ve yaşayanlar
Yaşamak hayatta olmak demek değil sadece, can taşımak hiç değil. Bu biyolojik tasvir.
Asıl yaşamak hissederek, düşünerek, bilerek, yönlendirerek hayat yolunda ilerlemek.
Not: Yazı başlığını farz-ı mahal yaşamlar olarak koyacaktım ama baktım ki gramer hatası var. Doğrusu Farzımuhal imiş… Yani olmayacak, gerçekleşmeyecek bir şeyi olacakmış, gerçekleşecekmiş gibi düşünerek anlamında kullanılırmış kelime. Farzımuhal yazmayı da istemedim. Çünkü çoğumuz kelimenin yanlış şeklini kullanıyoruz, siyasetçiler bile. Bu noktayı belirtmek istedim.
Dedim ya bazılarımız hayatın anlamını fark edemeden yemek için yaşıyor, bazılarımız gün sayıyor ölmek için…. bedenlerin tokluğu, dinlenmesi kafi bazılarına göre, açlıkların giderilmesi her türlü maddi boyutta…
Yaşadığını sananlar ve yaşayanlar arasındaki fark da burada. Hayat sadece bedeni ihtiyaçların temini demek değil. Bu yüzden gelmedik bu yaşama. Duygularımız var, aklımız var, ruhumu, vicdanımız var… Tok olsa da karnımız, ruhumuz aç mutluluklara…. vicdanımız kan revan içinde… aklımız karmakarışık… duygularımız körelmiş halde… susuz kalmış fidanlar gibi.
Yaşamayı bilmiyoruz… tarif dahi edemiyoruz umudu, sevgiyi, hislerimizi ifadeden bile yoksunuz… güvenemiyoruz, gerçeğin peşinde değiliz, hayal aleminde, biçare, maddi meşguliyetlerle oyalanıyoruz.
Hayat güzel ama yaşamasını bilene… yaşayanlar ve yaşadığını sananlar aslında iki ayrı dünyada yaşıyor.
Yaşadığını sananların dünyası gri bulutlarla kaplı, endişeler, korkular diz boyu, sıra sıra dikenler var önlerinde hayali… ama gerçek sanıyor onlar. Elemliler, kederliler, saatlerden ibaret sanıyorlar hayatı, uzun ömür istiyorlar daha fazla yemek ve uyumak için…. duvarları kalın mahzenlerinin, karanlık odaları, kömür katranı renkte hayalleri bile… esirler, güneşi görmüyorlar mahpushanelerinin penceresinden…
Yaşayanlar geniş kırlarda yuvarlanan kuzu yavruları gibi…. korkuları, endişeleri onların da var ama dert etmiyorlar yokuşlarını hayatın… nefes alıyorlar doyasıya, nefessiz değiller… ecel müddetince anın kıymetini bilmeye, hakkını vermeye çalışıyorlar abartmadan, kimseye zarar vermeden, kötülükten sakınarak… Hayalleri bile toz pembe bunların, dikenler acıtsa da canlarını gülüp geçiyorlar, gerçeğin farkındalar, insan olduklarının farkındalar…
Yaşamak oyun değil, tiyatro değil, gerçek ama hayallere de yer var içinde. Acılarla mutluluklar yan yana …. Bedenin de, ruhun da rahatlamaya, doymaya ihtiyacı var.
Hayvani istekleri öne çıkartanların yaşadığı değil hayat, mum kokulu gecelerde, sinsi karanlıklarda, gizli kapılar ardında, pencere önlerinde, silah namlularında…
Hayat insanca ağlayabilenlerin, duygularına kulak verenlerin, vicdanını dinleyenlerin, maneviyatı anlayabilenlerin, aşkı kutsallaştırabilenlerin yaşadığı…
Yaşadığını sananlar kendisinden başka kimseyi düşünmez… bencildir. haysiyet de umurlarında değildir, namus da.
Yaşayanlar herkes için vardır, her mazlum için göz yaşı döker, her zorluğa cesaretle direnir… toplum için, vatan için, yüce idealler için mücadele eder hayatı pahasına. Çünkü hayat amaç değil araçtır onlara göre. Kutsalları vardır Atatürk gibi, inanç gibi, vatan ve bayrak gibi… namus, erdem, şeref gibi…
Bir çocuk gibi mutlu ve masumdur yaşayanlar günahlarına, ayıplarına rağmen… çünkü düzelir, af diler, gönül alırlar…
Yaşamak yaşayanların hakkıdır. İradesini ve hayatını başkalarına teslim etmiş yaşadığını sananların değil.
bence.