Yaratılmış gerçeklik
Yaratmak sadece Allah’a mahsustur. Kainatı, bedenleri, alemi, yıldızları da karıncanın sırtındaki toz zerreciklerini de. O’ndan habersiz bir gebe doğuramaz, O’ndan izinsiz bir taş yuvarlanamaz. Bu ilk satırımız olarak burada dursun. Yani gerçek sadece Allah’ındır ve gerçeği o yaratmıştır.
Olguları, algıları, kabulleri yaratansa insandır. Suni, sanal gerçekler, gerçekçilikler de insanın eseridir. Çünkü insan, zalim, cahil, nankör ve acelecidir. Kendisi haddini aşarak yeni bir gerçek yaratır, yaratmaya çalışır, yaratamayacağı halde.
Yaratılmış gerçeklik bu yüzden insanın eseridir baştan sona. Şekillendirilmiş dünya, matematikleştirilmiş duygular, ruhunu kaybetmiş eser ve binalar, bilgisayar oyunları vs… hep bu sanal alemin argümanlarıdır.
Sanalı , suniyi çıkartan insan bir zaman sonra kendisi de o gerçeğe inanmaya başlar.
Bildiklerimiz, bilmemiz gerekenlerim trilyon üssü trilyon kadarken…. bildiğimiz, kabul ettiğimiz azıcık ip ucuyla iş yapmaya kalkan da insandır.
Lakin yaratılmış bir gerçeklik toplumlara çoktandır sunulmaktadır ve sanal aleme insanlık tarihinde ilk kez bu kadar yakındır.
Hiç bir şey gerçeği örtemez, değiştiremez. Değişirse zaten gerçek olmaz.
Gerçekler saklı da kalamaz ki ortaya çıkmak gibi bir huyları vardır.
Yani bugün bizlere dayatılan bilgi alemi ve çerçevesi aklımızla erebildiğimiz kadarının, müsade edilen miktarıncadır.
Bilim ve sayısal teknolojiler, manipülatif teknolojiyi doğuruyor diye daha önce bahsetmiştim. Şimdi de diyorum ki 3D teknolojiler, uzaydan mesaj geldi yalanları gibi zehirli onlarca saçmalık bizlere yeni tasarlanmış alemler sunuyor ve bildiklerimizden şüphe eder hale getiriyor.
Oysa gerçek değişmez. İnsan yaratıcı değildir ve yaratamaz. O halde yaratıcılığı olmayan, gerçeğe düşman olan insan, gerçeklik yaratabilir mi?
Küresel alemin en büyük tutkusu insanı oynayan değil kurgulayan mevkine getirmektir. Yani yarı tanrı insan.
Azıcık aklı olan insansa bilir ki Yaratan başkasıdır, gerçek sadece O’nun elindedir.
Gezegenlerin dizilişinden, atmosferik şartlara, lisanlardan teknolojilere kadar her alanda insanoğlu bir birikim yapmış ve gayret göstermiştir. Bu tasavvurlarına göre de dünya şöyle veya böyle şekillenmiştir. Hatta otuz yıl önceki insanlık kabulleri, gece yarısı operasyonlarla o sayfadan kaldırılmıştır can havliyle.
Sanal oyunlara bakın mesela… tehlike en güzel orada görülüyor. Cinayetlere, ölen canlara, hırsızlık ve asiliklere bakın.
Dine, milliyete zararlı akımlar, kişiler bu yüzden sokuluyor oyuna.
Gerçeklikten kopan bilinçlerin hali oradayken…. yaratılmış gerçekliğe tutkun gençliğin uzun müddet ayakta kalması imkansızdır.
Bu sebeple ben derim ki; gerçek ve gerçeklik hak, akla yatkın, namuslu, dirayetli, adil olandır, ispat edilebilir olmasa da kabul edilebilirdir. İnsan elinden çıkma gerçeklik ise yanlıştır, sonludur, can yakar, insanın kandırmaları bütünüdür.
Aldatan insan, kanan insandır. Şu farkla ki aldatan hesaplı, kararlı, gizli gayelidir…. aldanansa saftır, kabiliyetlerinin ve oyunun farkında değildir. Sosyal medyanın dişil hırçınlığı, uysal ama sinsi çığlıkları da buna örnektir.
bence… Yaratılmış gerçeklik bu anlamda ölmeye mahkumdur, gerçeğin kendisine zıddır.
Sanal gerçeklik, sanalı doğalın üzerine çıkarmaya çalışan kötü gayretin çocuğudur. Simülasyonlarla başlayan, oyunlarla süren, 3D uygulamalarla yaygınlaşan bu sanallık gayreti doğala, dünyaya, fıtrata, gerçeğe aykırı olma durumudur. Eğlencelidir, süslüdür ama tuzaktan ibarettir, aldatmacadır.
bence.