Tüm tuşlara aynı anda basmak
Briç oynuyorsanız bilirsiniz. Final konturu vardır o oyunda. Oyun bitecek, kaybedeceksiniz ve bile bile bir umut kontur çekersiniz…. ya tutarsa diye. Elbette tutmaz! Az farkla kaybedeceğiniz oyunu, rakibin yerinde sürkonturu ile çok daha farklı kaybedersiniz…
Tüm tuşlara aynı anda basmak da bilgisayarın çalışma prensibi gereği hükümsüz bir komuttur. Çünkü bilgisayar ancak bir komutu anlayabilir. O kadar aptaldır. Ama biz tükendiğimizde, kızdığımızda, yapacak başka şeyimiz kalmadığında bile isteye tüm tuşlara aynı anda basarız, sonucun değişmeyeceğini bildiğimiz halde, panikle, öfkeyle, son bir nafile umutla…
Hayat bazen acımasız olabilir. Dertler yığılabilir, sorunlar büyüyebilir, çıkış yolu bulamaz hale gelebiliriz. Duygularımız da kabarır bazen, başka biri oluruz öfkeden, acıdan, içimizdeki canavar çıkar ortaya…. Elem ve keder sarar bazen ruhumuzu, yeis rüzgarlarıyla bilemeyiz ne yöne gideceğimizi….. umudumuz, çaremiz tükenir de biteriz.
Ama tüm tuşlara aynı anda basmak çare değil tüm bu tıkanıklıklara.
Nafile kızgınlıklar yerine sakin çözümler olmalı tercihimiz. Bitmeyi kabul etmemek gerek. Briç oyunu biter bir yenisi başlar…. Hayat da öyle. Bir badire yıkabilir bizi, derin izler bırakabilir ama hiç bir dert kalıcı değildir ölümden başka. Zaman en iyi ilaçtır derler ya doğru. Çünkü zaman hem yeni çözümler üretir, hem yeni fırsatlar çıkartır, hiç değilse acıları hafifletir.
Ama öfke… iradeyi esir alır, bilinci körletir, sağduyuyu yok eder, nefsin kusmuklarını saçar etrafa…. düşünmeyi kirletir, sevgiye, umuda leke sürer. Çıkış yollarını kapatır öfke derin mahzenlerden.
Sakinlik ise düşünmenin kapılarını açar sessizce. Tünelin sonundaki ışığı gösterir, istikamet belirtir sakin kalınabilirse… Sabır sirkeyi bal yapar hakkı verilirse.
Tüm tuşlara aynı anda basmak…. yakıp yıkmaktır her şeyi. Birikimleri, dostlukları, çabayı, kazanımları yok eder tek seferde. Bilgisayar nasıl bozulursa tüm tuşlara basıldığında, hayatın dengeleri, intizamı, ahengi de bozulur.
Sakin olmak çözer, öfke çözümü boğar.
Kaybetmeyi bile bilmek gerek. Hayatta ders veren badirelerin çoğu acıdır. Çünkü insan en çok acılardan ders alır. Mutlu anlar ise tatlıdır ama insanı büyütmez.
En acı anlar, en çok ders aldığımız anlardır. Bu anları öfkeyle kirletmemek gerek.
Bence insan tükenmez. Tükeneceğini düşünür. Oysa zaman ve hayat o kadar acımasız değildir, tüketmez, yorar.
İblis ise vesvese verir, kandırır, moral bozar, aldatır… her şeyin bittiğini, geri dönüş olmayacağını fısıldar kulaklara. Yalan yere….
İnsanı yıkan hayat değil düşüncelerdir derdi babam. Çok doğru. Endişeleri, korkuları yücelten bizleriz hayat değil.
Hayat tüm kapıları kapatmaz aynı anda. Bir veya bir kaç kapı hep açıktır.
Dostlarımız mesela o odada olmasalar da bize kapı açabilir kriz anlarımızda… Kuyudan çekip çıkartabilirler bizi….
Ne diyoruz hep düştüğümüz kuyuların derinliğinin önemi yok. Önemli olan çıkmak için tutunacağımız ipin boyu. İp uzunsa, sağlamsa, korkulacak bir şey de yok. Mesele o ipi bulmak, o iple çıkabileceğimizi bilmek, birinin yukarıda o ipi tutuyor olması… Bu da dostluk demek, dost demek, dostun kıymeti demek.
Bence insan bilgisayarı bozacağını bile bile tüm tuşlara aynı anda basmamalı…. Bence insan bataklıktan çıkmak umuduyla sağa sola saldırıp daha fazla batmamalı çamura. Yıkıp dökmemeli intikam alırcasına etraftan, dostlarını, etrafı da kirletmemeli tükürükleriyle, suçu başkalarına atmamalı…. Çünkü bataklığa her düştüğümüzde ilk ve en büyük suçlu daima bizlerizdir. Başkasını suçlayarak yol alamayız hayat köprüsünde.
Makul, mantıklı çözümler üretebilmek için sakin ve sağduyulu olmalıyız ki çözümleri görebilelim.
Tuşlara tek tek basalım, hayatın sorunlarını en yakın ve büyük olandan itibaren sakince tek tek çözümleyelim. Çözemiyorsak ne çıkar? Ölüm yok ya sonunda!
Bence durum bu.