Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Köroğlu çeşitlemeleri ile (Benden Selam Olsun Bolu Beyi’ne 3) tanıdık bu sözü; Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Tüfeğin icadı ile kılıcın ortadan kalkan hükmünü anlatıyordu, hain pusuları, tuzakları, yaklaşmadan öldürmeyi, sinsice uzaktan ateş etmeyi, ölen mertliği, yükselen namertliği. Barut kokusu karışan kancıklığı… yiğit ile namertin, haklı ile haksızın arasındaki uçurumların kalleşler lehine değişmesini.
Tamamen katılıyorum. Göğüs göğüse, kol kuvvetiyle çarpışırdı ordular, askerler. Birbirini görür, yaklaşır, başlarlardı dövüşmeye. Savaş meydanlarında çocuklar, kadınlar, evler, hayvanlar, tahıl tarlaları olmazdı. Ölen ölür, kazanan yoluna devam eder, devletler yıkılır, devletler kurulurdu. Herkes savaş meydanında canını ortaya koyarak savunurdu davasını…. vatanı, hürriyeti, ailesi için ölmeye hazır yiğitler çarpışırdı, hangi tarafta olursa olsun.
Yakındı mesafeler, gece tuzakları yoktu, hain mayınlar, toprak altına gömülü bombalar yoktu. Kimyasal, nükleer, biyolojik kitle imha silahları da. Kilometrelerce uzaktan bir düğmeye basarak yapılmıyordu savaşlar, bir hain uçaktan atılan bomba ile binlerce çocuk ölmüyordu evlerinde.
Karakol basmıyordu haydutlar gecenin bir köründe, dağların ardından tetiklemiyordu kurşunları hainler… roketler, el bombaları yoktu masumları yere indiren.
Yürek işiydi, hak davasıydı, güçlü olanın kazandığı yerlerdi savaşlar…
Ne çelik zırhlar vardı, ne çelik zırhları delip geçen mermiler…
Medeniyetle, teknolojiyle gelen korkaklıklar, ihanetler, suikastler, sivil halk ve çocuk ölümleri yoktu.
Mertlik, tüfekle birlikte gitti, bitti.
Sadece savaşlarda yaşanmadı namertlikler…. sinsi nice silahlar yaratıldı kitap şeklinde, aşı şeklinde, keten helva, kıyma, gazlı içecek şeklinde. Evlerin baş köşelerine kondu televizyon silahları, ceplerimizden çıkmaz oldu telefon silahları.
Uzaklardan, kadın çocuk demeden, genç yaşlı demeden…. vurdular, öldürdüler bizi. Hala da öldürüyorlar.
Meydanlardaki beş yüz yiğit değil şimdi ölen sadece. Koca koca uluslar ölüyor, hem de evde sıcak çayını yudumlarken… Hedef gözetmiyor namertler kim varsa diziyor kurşuna.
Görünmüyor düşman eskisi gibi, ter kokusu gelmiyor burunlara, öldürecek düşman da yok ortada. Kime saldıracağımızı, kimi öldüreceğimizi bilmiyoruz. Gecenin kör karanlığında kara akrep arayan kabile halkı gibiyiz. Arıyoruz ama bulamıyoruz.
Bir gün, bir ay sürmüyor şimdi savaşlar… bir gün ara vermeden, ateşkes yapmadan yaşanıyor asırlar boyu.
Ne esir alabiliyoruz ne ganimet… Onlarsa ganimeti kaybetseler de alıyor, hepimiz esirleri oluyoruz zaten kendi rızamızla.
Onlardan ölen olmuyor, şehitlikler bizlerle dolu.
Hain, kahpe pusularla salıyorlar karakollara askerlerini bazen, gecenin karanlığında …. bazense sadece dergilerini, filmlerini, şekerlemelerini, elektronik oyuncaklarını, haplarını, sentetik etlerini, ısıl işlem görmüş mamüllerini, elektromanyetik dalgalarını….
Eskiden gece yapılmazdı savaşlar. gecenin şerrinden korkulur, dinlenilir, helalleşilir, sabah başlardı kılıçlar şakımaya. Tüfekle beraber gece de yaşanır oldu…
Dedim ya Tüfek icad oldu mertlik bozuldu diye namert kazanıyor artık tüm savaşları. Mertler mahzun, çocuklar muzdarip, halklar mazlum.
Uzaktan, görünmeyen, azıcık düşmana yeniliyor dünya halkları. Asimetrik olarak vuruyorlar ellerine ne geçerse… her argümanı silaha çevirebiliyor…
Sadece bedenleri değil zihinleri, kalpleri hedef alıyor…. zehirliyor sinsice.
Kılıç yarası geçiyor da zihin yarası, kalp yarası geçmiyor.
Öldürülüyoruz, mankurt ediliyoruz, ruhumuzu satın alıyorlar, beynimizi yıkıyorlar … namertçe.
Barut kokmuyoruz şimdi…. parfüm kokuyor, losyon kokuyoruz. Pahalı kıyafetlerle vuruyorlar paramızı…. ekmeğimizle oynuyor zalimler.
Bolu Beyi gibi yaşıyor namertler dünyanın dört yanında. Duvarlar arasındaki imparatorluklarında, haremlerde gönül eğlendirerek, vur patlasın çal oynasın hayatları var… Kadını erkeği sınırları, ulusları yok sayarak önüne geleni öldürüyor, hasta ediyor, zehirliyor, köleleştiriyor.
Dini, vatanı, cinsi, cibiliyeti önemli değil onlar için…. kendilerinden olmayan herkesi vuruyorlar öldüresiye.
En iyi düşman ölü düşman diyorlar…
Baharda yapılırdı eskiden savaşlar yahut yaz aylarında. Uzun günlerde, uzun savaşlar olurdu. Kışın topluluklar güçlenir, eker biçer, yaralarını sarardı. Ufak hadiseler hariç büyük savaşlar yaşanmazdı.
Şimdi…. dört mevsim, 12 ay, 365 gün yaşanıyor savaşlar….
Yiğitler ölüyor, namertler baş köşelerde,,, karın üzerine, çölün üzerine, yeşilliklerin üzerine hep masumların kanı dökülüyor…
Parasız yiğitler ölürken, paralı namertler yaşıyor, kuaförden veriliyor talimatlar, kumar masalarından, karanlık mahzenlerden, merdiven altı tarikatlardan, dünyanın öte ucundan, telefonla…. kalkıyor hain uçaklar, salıyor bombalarını halkın üzerine gece karanlığında… çocuklar ölüyor, inekler, sokak kedileri, hayatlar, ekinler, okullar, hastaneler vuruluyor…. hiç uğruna.
Tuzaklar, ihanetler, intikam yeminleri var şimdi hak aramak yerine…. Haklı ve güçlüler değil namertler, silahları güçlü olanlar, pusu kuranlar kazanıyor şimdi. Adalet yok bu savaşların hiç bir yerinde. namus yok saldıranların sözlüğünde. Allah korkusu yok pusu atan, bomba koyan, misket bombalarını gökten yağdıranların kalbinde.
Masumlar, mahzunlar, halklar ölürken para babaları, şeytan orduları kazanıyor.
MERTLİK TARİHE TÜRK’ÜN ARMAĞANIYDI…. şimdi mertliği öldürdüler.
bence Tüfek icad oldu mertlik bozuldu…. gerçekten.
Güzeli öldürüyor, beyazı kirletiyorlar malesef.
Ayrıca bakınız; Yeni Dünya Düzeni ve Büyük Sıfırlama