Trenle yolculuklar bir başkadır
Tatil, seyahat, oteller, yabancı ülkeler, plajlar ve açık büfeler…. tepede parıldayan güneş. tatlı hayaller bunlar. Yabancı yerleri görmek güzel, tatilin fikri bile güzel. Ama trenle gitmek bir başka güzel. İstasyon istasyon, sallana sallana, geniş pencerelerden hayata şahit ola ola. Geniş kırsallarda süzülerek, kah uyuyup kah yemek yiyerek…. Anılarımızı her durakta canlandıran trenler, kokusuyla, ritmik sesleriyle, iç geçirtici düdükleriyle mazimizin en güzel hatıralarından. Sanırız bu nedenle herkes seviyor trenleri.
Bence insan, hele gençse, acelesi yoksa, kafa dengi bir iki tane de arkadaşı varsa…. trenle gitmeli nereye gidiyorsa. Metroların soğuk yüzünün aksine trenler çok sempatik. Çünkü hatırlattıkları çok farklı. Metro bizler küçükken yoktu ülkede o nedenle onunla ilgili anılarımız hiç yok. Ama trenle çok gelip gitmişliğimiz vardır. Yüz yıl öncesinin en popüler ulaşım aracı trenler asker taşıdı yeri geldiğinde, bazen un çuvallarını, bazen yaralıları…. Bizden oldu, bize yardım etti, bizim hayatımızı kolaylaştırdı. O yüzden sevdik sanırım trenleri.
Gün içinde, şehir içinde bile insan otobüsler, metrolar yerine varsa trenle gitmeli nereye gidecekse.
Yolcuları bile daha zariftir trenlerin çünkü binenler zaruretten değil keyiften biner, isteyerek, severek, saygı duyarak.
Kondüktörün bilet kontrolü bile anılarımızda güzel bir yer tutar. Kompartımanın kapısını açar ve o üniformaya benzeyen kıyafeti, başında şapkası, boynunda düdüğüyle sorardı; Biletler!
Kaçak yolcular olurdu bazen…. bazen raylara çay kaşığı koyup tekerleklerin ezmesini bekleyen….
Hemzemin geçitlerde arabalar, yayalar, traktörler bekler trenleri…. öncelik trendedir. Keyifli yanlardan biri de bu.
Koridorlarda bazen seyyar satıcılar olurdu, çay, kahve, simit….
İstasyonlarda cama yapışırdı satıcılar yöresel tatlarla, simit, kuru meyve, bal, çekirdek, artık ne varsa o mevsimde.
Binerken trene insan geride bıraktıklarına dair hafif bir acılık hissederdi…. İnerkense taze bir umut… yeni hayata, yeni, işe, tatile, ziyarete….
Bazen acı haberle gidilirdi, trenle…. cenazeye, hastalığa, kazalara…. ama bu acı hatıralar çok anılmaz, unutulur gider.
Yolun sağı ve solu ayrı güzelliktedir…. koridordan göremesek de kompartımanda, pulman koltuklarda güzeldir iki yanı seyretmek….
Fotoğrafı çekilesi manzaralar olur o kırsallarda… İnekler, çiçekler, uçsuz bucaksız ağaçlar, dereler…
Bazen kıştır hava, kar vardır dışarıda…. ama koltuk sıcacıktır. Camda hafif bir buğu vardır…. görüşü engellemeyen.
Karların arasından geçer tren büyük bir özgüvenle….
Köprülerden geçiş ayrı bir seremonidir…. Takırdayarak, daha yavaş geçer tren oralardan….. iki yanı sudur, manzara upuzundur, yeşillerin arasında kıvrılarak giden bir yaşam gibidir o derler, çaylar…
Yol uzadıysa sabahın ilk ışıkları girer geniş pencereden, umutla…. akşam olmaktaysa akşam güneşi o pencerede batar usulca…. hüzünle.
Yağmur yağıyorsa mesela camdan aşağı süzülür damlalar peşi sıra… küçük derecikler oluşturarak…. ama aşağı akmaz sular, geriye doğru akar tren gittiği için. İçeride olmaktan mutlu olur insan…
İstasyona yaklaşılınca insan üzülür hafiften ayrılacağı için o koltuktan…. hiç bitmese ister seyahati… ama hayat devam etmektedir.
Büyüklerin oyuncağı gibidir trenler, oyun oynamak gibidir trenle gitmek…
Trenle yolculuklar bir başkadır … çocuklar için anı, yetişkinler için eşsiz haz, herkes için eğlencedir trenler. Valizler üst raflardan alınır, kıyafetlere çeki düzen verilir, koridordan usulca ilerlenerek yüksek basamaklı kapıya yanaşılır, tren durur, basamaklardan teker teker inilir ve betona ayak basınca biter rüya….
Hayat o betonla başlar…
Mutlu bir rüyadan uyanmak gibi, gerçekler, tatsızlıklar, telaşlar yaşanacaktır çok yakında.
Trense…. bizi orada bırakıp, düdüğünü öttürerek uzaklaşır puflayarak…. selam verir bize sıra sıra vagonlar… kıvrıla kıvrıla yeni yerlere uzanırken tren…. biz istasyonda kalırız trensiz.
Bir dahaki sefere dek….