Toplumsal hastalıklarımız
Toplum olarak dünyanın diğer milletlerine bakınca fena sayılmayız. Aydınız, çağdaşız, adalete ve eşitliğe önem veriyoruz, yasalara önemli ölçüde sadığız, merhamet duygumuz azalsa da kaybolmadı hala. Ama her toplumda olduğu gibi bizde de salgın şeklinde rahatsızlıklar yok değil. Bu can sıkıcı ve çürütücü ama bir türlü vazgeçemiyoruz.
Bana ne’cilik, ne bileyim’cilik, neme lazım’cılık bunlar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Dedikoduyu çok seviyoruz gıybetin ölü kardeşin etini yemek olduğunu bildiğimiz halde, iftiranın büyük günahlardan olduğunu bildiğimiz halde. Açık ve ayıp aramayı çok seviyoruz mesela. İnsanların özellerine çokça meraklıyız. Haset ve fesat huyumuz var. Fitneye zaman zaman müracat ediyoruz. Yani genelde yasalara saygılıyız ama yasada suç karşılığı olmayan (aslında günah olan) bazı şeylere karşı zaafımız var. Bir de hastalık hastası olanlarımız var. Sosyal medyaya, sanal ortamlara aşığız ama yüz yüze akrabalarımız yılda bir kez ancak ziyaret ediyoruz. Kutlama mesajlarımız da hep sosyal medya üzerinden. Fakirhaneler zengin evlatların anne babalarıyla dolu. Mektup atmayı, kart yollamayı unutalı on yıllar oldu. SMS ile kutluyoruz sevdiklerimizi. Bayanlar kusura bakmasın ama özellikle hanımlar arasında bunlar daha fazla yaygın. Sadece ev hanımları böyle demek de yanlış, bu genelleme malesef tümünü kapsıyor.
Erkeklerde de benzer durumlar yok değil. Mesela zamparalığı matah sananlar, kumardan vazgeçemeyenler, alkolü ziyadesiyle sevenler, hafta sonu evde vakit geçirmek yerine kahvehaneye gitmeyi tercih edenler, gözlerle günah işleyenler, şiddete meyilliler, hastane müptelası olan beyler de mevcut.
Bunlar çoğunluğun yapıyor olmasından kaynaklanan güçlü bir ivmeye sahip. Yani kimse dedikodu yapmaktan çekinmiyor mesela, kendisi hakkında dedikodu yapıldığında kızmasına rağmen. Herkes kendisine gelince Müslüman, herkes başkalarına çuvaldızı batırırken kendisine iğne batırmaktan imtina ediyor.
Mesela eleştiriye tamamen karşıyız, kibrimiz o denli yüksek ki en yakınlarımızın samimi tavsiyelerini bile alınganlıkla karşılıyoruz. Gıpta (imrenme) ile haseti (zararlı kıskançlığı) birbirine karıştırıyoruz. Empati yapmakta yetersiz kalıyoruz. Dinlerken samimi olamıyoruz, sır saklamak konusunda zaafımız var.
Tüm bunlar bizleri dostsuzluğa, dertleri içine atmaya mecbur ediyor. Sonuç malesef mesafeli, hastalıklı, soğuk ve sevgisiz, samimiyetsiz ilişkiler oluyor.
Tebessümü unutuyoruz mesela. Kahkaha atmayı neredeyse ayıplayacağız ya da sahte kahkahalar atarak dikkat çekmeye çalışıyoruz. Ada-ı Muaşeret yanımız noksan. Protokolü önemsemeyenlerle, protokolü her şey sananlar arasında dev uçurumlar var. Sokaklar asık suratlılarla dolu. Bir bayanın erkeğe, bir erkeğin bayana günaydın demesini bile ayıp karşılar hale geldik.
Bir grup kıyafete, pahalı ve marka giyinmeye azami özen gösteriyor, diğer taraf kıyafetten ziyade içteki insana önem veriyor.
Sınıfsal olarak herkes eşit diyoruz, yasalar önünde eşitiz diyoruz ama zümreler arasında koca duvarlarımız var.
Bayanlar birbirini kıskanıyor mesela, bayanlar diğer bayanlar için, daha genç görünmek için süsleniyor mesela. Şekilcilikten bir türlü kopamıyoruz.
Tasarruf yanımız, israf etmeme yanlarımız çok zayıf. Geri dönüşüme inanmıyoruz neredeyse.
Fanatiğiz. Takımlarımız, partilerimiz çok önemli bizler için.
Kadınları ikinci sınıf görenlerimiz çok fazla. Adalete güvenimiz tam değil. Parayı çokça seven milyonlar var. İşimize gerekli hassasiyeti göstermiyoruz, patronun iş için verdiği arabayla hafta sonları gezmeye gidebiliyoruz mesela benzini patron ödediği halde. Kamu malı yemekten korkuyoruz da patron malı yemekten korkmuyoruz mesela.
Sokak hayvanlarına düşman olanlar da var, sokak hayvanları için bütün gününü harcayanlar da.
Ahlaksız, mafya insanların itibarı malesef paraları ve güçleri olduğu için çok yüksek mesela. Hırsıza ev bile vermiyoruz kiraya ama kızımızı veriyoruz mesela. Din tacirlerinden, tefecilerden, tekel bayilerinden, hatta dolandırıcılardan birilerine efendi diye hitap edebiliyoruz.
Dini dilimizce öğrenmeye o kadar karşıyız ki Fatiha suresinin mealini bilmeyen on milyonlar var ülkemizde yazık ki.
Anayasal haklarımızı bilmiyoruz, Atatürk’ün Nutuk’unu okumadık bile.
Batı’ya hayranız onlar bize hayranken. Aile yapımızı eleştiriyoruz onlar bize benzemeye çalışırken. Onların kültürlerini kopya ederken milli benliğimizden uzaklaşıyoruz. Eğitimin önemini her geçen yıl kaybettiği, zengin koca avlarının sıklaştığı zamanlar yaşıyoruz. AŞkta ve savaşta her şey mübah diye kendimizi aldatarak namusa ait tavizler veriyoruz. Törelerimize aykırı olarak.
Milli ülkümüz yerini küresel medeniyet yalanına bırakıyor…
Dedim ya bunların çoğu yasalara göre suç değil ama kanayan yaralarımız. Kan kaybediyoruz, milli ahlakımız çöküyor.
Samimiyeti, paylaşmayı, yardımlaşmayı, komşuluğu unutuyoruz gün ve gün.
benden demesi.
Ve şunu düşünün; biz mi bu hale geldik? Yoksa birileri mi bizi bu hale getirdi, dönüştürdü?