Tembele iş buyur sana akıl öğretsin
Bu lafı severim, çalışkanları sevdiğim için. Tembellerden, aptallardan ve vefasız yalancılardan da hoşlanmam.
Her toplumda birileri çalışır ve diğerleri onların sırtından geçinir. Bu okuldaki küme çalışmalarından tutun da, iş yerindeki çalışma gruplarına, devletler kademesinde daha büyük projelere kadar hep böyledir. Tembel, kabiliyetsiz, üşengeç, doğru mantık yürütemeyen birileri o çembere dahil olur ama üretmez, ayak bağı olur, zamanı boşa harcar, enerjiyi tüketir, sinerjiye zarar verir. Birileri de gecesini gündüzüne katar. Bu tembellerin yapmadığı işleri de o çalışkanlar yapar. Ama sonra herkes eşit maaş alır.
Bunun daha kötüsü ise çalışanların, becerisi nispetinde ve iş bölümü gereği tembellere verdiği işlerin tembellerce reddedilişidir. Yani tembele iş buyurduğunuz zaman alacağınız ilk cevap muhtemelen başka yol göstermeler yahut işin tekrar size geri dönmesi olacak, yahut sayısız mazeret olacaktır.
İş yapmaktan aciz tembeller, zihinsel olarak da tembeldir ve fakat menfaatlerine dokunan yani çalışmalarını gerektiren bir durum olduğundan tembellikten sıyrılır ve cin fikirleriyle (!) işten yırtma çareleri ararlar. Yani size akıl öğretirler, yol gösterirler. Üstelik sizin o yolları düşünmediğinizi, müracat etmediğinizi sanarak.
Tembellikleri nedeniyle sizin evveliyatınızı dahi sorgulamaz sadece sonuçla ilgilenirler, bir de mesai saatinin bitmesiyle.
Çalışkanlar, o tembelleri ikna için kaybedecek zamanı çoğu zaman bulamadığı için tembellere bulaşmaz ve işi kendileri üstlenir. Bu da tembellerin işine gelir Rahatları kaçmaz ve uyuklamaya, boş şeylerle uğraşmaya devam ederler.
Çalışanlar kendisini geliştirir, hayaller kurup, vizyon genişletirken, tembeller yerinde sayar hatta geriler, sıradan işlerle oyalanır, mazeretler üretir ve eve gidip uzanma hayalleri kurar akşama dek.
Süslü püslü, ağzı laf yapan tembeller ise … revaçtadır, popülerdir. Yalandan da olsa vitrinleri güzeldir ve çalışır görünürler. Çoğusu mesaide makyaj yapmakla uğraşır, saçları başları dağılmaz, üzerleri tebeşir tozu olmaz asla. Çalışanlar ise darmadağın, bakımsız ve süssüzdür çoğu zaman.
Meşgul olmakla çalışmak arasındaki farkı bilmez tembeller. Sanırlar ki o meşguliyetleri çalışmaktır. Halbuki çalışmak üretmek demektir. Onlar üretmediği için de çalışıyor sayılamazlar. Lakin onlara sorsanız o iş yerinin en çok yorulanları onlardır. Maaşlarına zam bile isterler utanmadan.
Zeki tembeller ise iş kendisine mal olmasın diye sayısız entrikaya imza atar. Patrona en çok yaltaklananlar da onlardır. Lafla peynir gemisi yürütmeye kalkarlar, başkalarınca yapılan işleri üstlenir, kendileri yapmış gibi lanse ederler, çok yorulmaktan dem vururlar.
Patronlar çalışanları sever ama ağzı laf yapan tembeller kendilerini çalışıyor gösterdiği için bazen kanarlar yalanlarına. Bu kanma ise tembellerin de sempati kazanması demektir. Onlar işte kaldığı müddetçe de patron para kaybetmeye devam eder mecburen.
O tembeller çalışanların, çalışacakların işlerini de meşgul eder, menfi telkinlerle çalışanları adeta ayıplarlar.
Tembeller, tembelliklerini başka yollardan telafi etmeye çalışırlar. Süslenmek, güzel giyinmek, güzel kokmak, kuaförde yaptığı saçlarını yürürken savurmak gibi. Çalışanlarınsa böyle bir dertleri yoktur, işleri aynalarıdır.
Tembellerin yaptığı işten de hayır gelmez çoklukla. Çünkü araştırmacı, sorgulayıcı yanları zayıftır. Kopya çekmeyi çok severler, başkalarına ait fikirleri çalmayı, fikri ortaya atıp kenara çekilip, işi başkalarına yıkmayı.
Çalışanlar kendi yüklerinin bir kısmının dahi olsa paylaşılması için tembellere müracat ettiklerinde karşılık bulamaz, destek göremez, hatta iş yükleri artar onların beceriksizlikleriyle.
Ben kabiliyetli, zeki, çalışkan ve güzel ahlaklıları severim Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk gibi. Ne iş olursa olsun.
Sokak süpüren belediye çalışanları mesela…. bakın balkondan. Biri gayet titizdir, ertesi gün bir başkası gelir lanettayn süpürür.
Çıraklardan biri kahveye çay söylemeye gider, gelişi 20 dakikayı bulur, diğer çırak aynı işi beş dakikada halleder.
Sistem ve dünya hali malesef böyle. Ben kendi adıma genellikle yalnız kurt olmayı severim. tez canlıyım, üç kere düşünür bir kere yaparım ve grup çalışmasından ziyade müstakil olmayı yeğlerim. Çünkü ortağımın en az benle aynı kabiliyet ve çalışkanlıkta olmasını arzu ederim. Bunu bulmak da zor olduğu için yükü kendim sırtlanırım. Yahut ehline veririm işi hiç bulaşmadan.
Bu hal tarzı doğru değil tabiki. Doğrusu herkesin çalışması ve üretmesi. Çünkü buna ihtiyacımız var. Çünkü Türk Milleti zekidir, çalışkandır. Bu damarlarımızda var, genlerimizde.
Lakin sosyal ve özel hayatımızın dengesizliği, boş vericiliği bizi tembelleştiriyor. Gıdalar keza, hareketsizlik keza, meşguliyetler keza, aldığımız ilaçlar, tedaviler keza. Ehliyet ve liyakate önem vermeyişimiz ise tam bir muamma. Tanıdık, torpilli, hemşeri gibi kişilerce işgal edilen makamlar malesef kurumu da tembelleştiriyor. Bu ise toplumsal bir hastalığa dönüyor, rüşvet gibi, kaytarma gibi.
Devletler ve şirketler de tembelleşiyor zamanla, kişisel kurum ve iş yerleri de. Bir mobilya imalatçısına veya tamirciye iş sipariş edin. hele parasını verdiyseniz aylarca bekler, ricacı olursunuz adeta gelsin de yapsın diye.
Hani iş ahlakı, hani söze sadakat?
Tembellik ucu çok daha büyük yanlışlara varan bir rahatsızlık hali.
Çalışanların onlardan duyduğu rahatsızlığı da düşünün. Üretme motivasyonlarının ne kadar zarar gördüğünü?
Patron kıvırtarak yürüyen bayan çalışana ses etmeyebilir, bu onun tercihi, hatta zevki ama diğer çalışanlar o tembel ve kayrılan yüzünden verim kaybına uğrar, daha çok çalışır… bu ise haksızlıktır, moral bozucudur.
Bence… herkes hak istiyorsa hukuka riayet etmeli, yük eşit ve dengeli paylaşılmalı, enerjiler sinerjiye dönüşebilmeli.
Benden demesi.
Tembele iş buyur sana akıl öğretsin lafını bu yüzden çok severim. Menfi anlamda yani. Tembelleriyse hiç sevmem.