Çocukluk günlerimin ayak izleri – 5 Subayım diye severdi annem beni küçükken. O dizlerine yatıp uyumalarımı asla unutamam. Dünyanın en güzel yeriydi orası… babam çok konuşmazdı… Annemse kızdı mı hele susmak bilmezdi. Ramazan ayında annem 30 gün oruç tutardı. Babam tutmazdı. Bizler de. Bize ayrı, kendisine ayrı yemek hazırlardı. Abartmadan, evde ne varsa… Buzdolabımız seneler…
Etiket: toplum
Çocukluk günlerimin ayak izleri – 3
Çocukluk günlerimin ayak izleri – 3 Eskiden anneler yoğurt yapardı evde kendileri, nadiren bakkaldan alınırdı. Bakkallarda da tepsiyleydi yoğurtlar, kilo ile satılırdı. Anneler yufka açardı börek yapmak için. Yufka satın almazlardı. Bol kıymalıydı börekler, nar gibi kızarmış. Kısa pantolonlarımız vardı, turuncu tişörtlerimiz Mickey Mouse kabartmalı… Cam kırardık bazen oynarken de kaçardık. Teyzeler süpürgeyle koşardı peşimizden……
1960’lı yıllarda okutulan Adabı muaşeret kuralları
1960’lı yıllarda okutulan Adabı muaşeret kuralları Adabı muaşeret; bir toplulukta uyulması gereken ve insanlar arasındaki davranışları düzenleyen nezâket, saygı ve görgü kuralları anlamına geliyor. 1960’lı yıllarda okutulan Adabı muaşeret kuralları, modernleşme gayreti içindeki Osmanlı’dan başlayarak, Tek Partili döneme kadar uzanan sağlıklı ve uzun bir çabanın ürünü aslında. Bugün o kuralların neresindeyiz sorusu ise başka bir…
Olmak ya da olmamak
Olmak ya da olmamak Olmak ya da olmamak tabiri, tiyatroya ait ünlü bir deyiştir. William Shakespeare‘in Hamlet adlı eserinde geçen ünlü monoloğun bir bölümüdür ve özgün şekli “to be, or not to be” şeklinde yazılmaktadır. Olmak; var olmaktır, sayılabilir olmaktır, etken demektir, tesir edebilir demektir, gerçek olmaktır, görünür ve canlı demektir. Olmamak; yok sayılmak, yok…
Affetmek
Affetmek Affetmek veya affedilmek toplumsal ihtiyaçlarımızın en başında geliyor. Çünkü hatasız değiliz, kusurlarımız var, pek çok kalp kırıyoruz isteyerek veya istemeden…. Ufak şeyleri büyütüp küsmekte, can yakmada, kibirle büyüklenmekte üstümüze yok. Affetmek büyüklük oysa. Özellikle ileriki yaşlarda küçükleri, gençleri affetmek gerek uzatmadan. Affedilmek güzel… hatadan ders çıkarmak, sevildiğini bilmek adına. Affedemiyorum demekle, affetmiyorum demek arasında…
Yerli ve Milli olabilmek
Yerli ve Milli olabilmek Yerli ve milli olma iddiası özellikle siyasilerin diline pelesenk olmuş vaziyette. Özellikle muhafazakar kesim dilinden düşürmüyor bu sıfatları. Halkımızın geneli de yerli ve milli olmaktan, Türk ve Müslüman olmaktan bahsediyor gururla. Yerli malları almaya, yerli arabalara binmeye çalışıyoruz Ulusça. Ama yerli ve milli miyiz gerçekten? Yerli malları haftalarımız vardı eskiden… fasulyeden…
Siyah elbiseli adamlar
Siyah elbiseli adamlar Sadece filmlerde değil gerçek hayatta da pek çok siyah takım elbiseli adam var sokaklarda. Bellerinde silahlar, kulaklarında dinleme cihazları, kara gözlükler gözlerinde.. Arabaları bile siyah. Yarasalar gibiler. Gece dahi gözlük takıyorlar, tanınmamak için olsa gerek. Elbiseleri pahalı, ütülü, hepsi aynı elden çıkma. Aralarında bir adam, yüksek mevkili olduğu anlaşılan, mafya mıdır, siyasetçi…
İzmir’e has kelimeler sözlüğü
İzmir’e has kelimeler sözlüğü İzmir…. müstesna, mucizevi, harika, güzel şehir. İnsanıyla, sahilleriyle, her bir ilçesinin ayrı tadıyla, kurucu kahramanlarımızdan ismini aldığı meydanlarıyla, numaralanmış sokakları ve caddeleriyle Cumhuriyet’e tanıklık etmiş, acılar ve zaferler yaşamış tarihi şehir… Sayısız göçmene ev sahipliği yapan, turistik, medeni, sevgi dolu demokratik yaşam alanı… Yılların tecrübesi, birikimi ve sosyalleşmesi ile kültürü etkilenmiş,…
Hasta ediliyoruz
Hasta ediliyoruz Şeytan ölümle ve fakirlikle korkutur. Bunu defaten vurguluyorum. Fakirlikle, fakirleştirilmelerimizle alakalı yazımı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. Diğer yandan ölümle, hastalıkla korkutuluyoruz ve bu artık bizde yerleşik bir korku olmak üzere. Hastanelere gidin. Bahçedeki, acil servisteki kalabalığa bakın. Suratlardaki endişeye, çaresizliğe, teslimiyete, gözlerdeki korkulara. Sararmış tenler, sulanmış gözler, titreyen eller…. Hastanelerin adı bile soğuk ama…
Mutlu değiliz
Mutlu değiliz Trene binin, metroyla seyahat edin…. vapura, otobüse…. Parklara uzanın, pazara, çarşıya bakın…. gülmeyen, gülemeyen insanlar var dolaşan ortalıklarda. Gülen bir tek kişi yok. Suratlar asık, tansiyonlar yüksek, başlar dertli, cüzdanlar boş, dermanlar tükenmiş, sabırların sonuna gelinmiş. Öğrencisi, memuru, emeklisi, çalışanı, hastası, yolcusu dertli. Bir avuç keyfi yerinde insana rağmen…. milyonlar kederli, umutsuz, hayalsiz……