Siyah elbiseli adamlar
Sadece filmlerde değil gerçek hayatta da pek çok siyah takım elbiseli adam var sokaklarda. Bellerinde silahlar, kulaklarında dinleme cihazları, kara gözlükler gözlerinde.. Arabaları bile siyah. Yarasalar gibiler. Gece dahi gözlük takıyorlar, tanınmamak için olsa gerek. Elbiseleri pahalı, ütülü, hepsi aynı elden çıkma. Aralarında bir adam, yüksek mevkili olduğu anlaşılan, mafya mıdır, siyasetçi midir, zengin bir holding patronu mu belli değil. Bazen aralarında bir bayan oluyor, kadife elbiseli, dekolte, sarı saçlar, yüksek topuklar, pahalı arabalar…. Kapıyı kendileri açmıyor, birileri açıyor onlara bu elbiseli adamlardan. Usulca, etrafa göz atarak iniyorlar…. gidecekleri yerden emin ama hafif korku var gözlerinde, ilerliyorlar pahalı mekanlardan içeri yahut şatolarına. Bahçelerinde çiçekler aynı hizada dikili, otellerde suit odaları hazır, restoranlarda masaları on iki ay rezerve.
Bu insanlardan azımsanmayacak kadar var. Hatta bazıları Türkçe dahi konuşmuyor. Tek gezmiyorlar, önden mutlaka bir kaç adamları gidiyor, tek arabayla bile gitmiyorlar bir yerden bir yere. Her yerde adamları var bu siyah elbiseli adamların ve patronlarının…. hapishanelerde bile. Avukat orduları var, banka hesapları gayet kabarık, herkes beyefendi diye sesleniyor onlara, hanımefendi.
Ne iş yaptıkları belli değil bu adamların. Girişimci, yatırımcı, şirket sahibi diye tanıtıyorlar kendilerini ama neye girdikleri, ne yatırdıklarını bilen eden yok….
Çoğusunun düzine kadar metresi var, iki teknesi, hatta uçağı…. Bayanların da dostu (!) var ıssız gecelerde buluştukları, otel odalarında.
Aile değiller ama evliler, çocukları var ama anne baba değiller…
İtiraza, kalabalığa, gürültüye, saygısızlığa (!) tahammülleri yok. Viski içiyorlar gün boyu…. Öyle rakı, bira değil.
Sürek avı yapıyorlar orman içine inşa ettikleri kaçak çiftliklerinin yüz dönüm kadar olan arka bahçelerinde. Ne avladıkları da belli değil. Havuzlu evleri var, gizli kasaları var, nakitsiz dolaşmıyorlar hani bir baskın filan olur da kaçmak zorunda kalırlarsa bir kaç gün o parayla idare etsinler (!) diye yüz milyon dolarla filan dolaşıyorlar.
Pavlov’un köpeği gibi etrafındakiler terbiye edilmişler, konuşmuyorlar. Konuşur ya da çuvallarlarsa başlarına gelecekleri biliyorlar…
Bu siyah elbiseli adamların maaşı belli değil. Sanırım maaş almıyorlar, sınırsız çekleri var. Aileleri de yok, sabah akşam o adam veya kadınla beraberler.
Ne polis dokunuyor onlara, ne sokaktaki insanlar… Uzaylı gibiler.
Bir halt edince içlerinden birisini feda edip içeri yolluyorlar bir kaç sene. O içerideyken ailesine onlar bakıyor yüksek bedeller ve hediyelerle.
Gizli kapıları, evlerinde üç beş çıkış yolları var dar tünellerden çıkılan.
Dostları yok, işten başka şey konuşmuyorlar, yaptıkları mangal dahi göstermelik…
Bayan onlarca hizmetli çalışıyor evlerinde, çoğu yabancı uyruklu. Her ayrı evde bir metres bekliyor patronu, ruja batmış, parfüm kokan, çıtır.
bahçelerinde iri, saldırgan ama eğitilmiş köpek sürüleri var… zincirlenmiş halde.
Bahçe duvarları yüksek, kameralar her yerde, onlarca güvenlikçi (!), giriş çıkış bile izne tabi evlerine.
Kumar oynanan özel odaları var, yeşil örtülü, krupye mini etekli kızlar sıra sıra.
Bunları tanıyan eden yok. Komşuları bile bilmiyor kim olduklarını. Karanlık adamlar diyorlar onlara soranlara…
Kim bunlar?
Hangi anadan doğdular, o servetleri nasıl yaptılar, neden yalnız gezemiyorlar, nasıl serbestçe dolaşıyorlar her haltı yedikleri halde?
Paraları nereden geliyor?
Bilen eden yok…
Ama dokunulmazlar… ama tanınmıyorlar… ama güçlüler…. ama esrarengizler… ama uzaylı gibiler… ama karanlıklar, şeytanlar gibi.
Her neyseler görünmez adam gibi, yasa üstü gibi, hayalet gibi dolaşıyorlar caddelerde. Lüks yatlarıyla denizleri kolaçan ederken, helikopterleri ile gidip gelirken, VİP kapılarından geçip özel jetleriyle seyahat ederken… gören eden yok onları.
Başka ülkelerin bilmem ne bakanları da olabilir, bilmem hangi ülkenin mafyaları da, casus da olabilirler, yüksek mevkili birileri de, siyasetçi de olabilirler, holding sahibi köklü ailelerin mirasçıları da…. ama bilmiyoruz, bilemiyoruz. İnternette her şey varken…. onlar hakkında tek kelime yok. Evlerinde meydana gelen kaza ve cinayetlerin takibi bile saklanıyor medyadan…
Gazete okumuyorlar, haber dinlemiyorlar, haber yapıp, medyayı kendileri kuruyor, kurguluyor.
Bu adamlar siyah takım giyiyor…. kalpleri gibi, bahtları gibi, idrakleri gibi karanlık kıyafetler.
Siyah elbiseli adamlar dört yanımızda kol geziyor. Onlar bizi görüyor, takip ediyor ama biz onların ne olduğunu dahi bilmiyoruz.
Tek şey biliyoruz haklarında… karanlık olduklarını. Ve karanlık, siyah demek, aydınlık değil demek, gizli demek, günah demek, suç demek, vahşet demek. Korunuyor olabilirler ama masum değiller… Yargılanmasalar da suçsuz değiller….
Her yerdeler ama hayalet gibi bir görünüp bir kayboluyorlar, bir oradalar bir burada. Bir ekranlara çıkıyorlar, bir sır oluyorlar aylarca.
Bu adamlar… bizden değil, aynı gelenekten, aynı kökten değiller. Aynı dünyadan oldukları bile şüpheli.
Bence bu adamlardan uzak durmak gerek…. çünkü nur yok suratlarında. Patronun bir hareketiyle yapamayacakları yok…. korkunçlar, kalabalıklar, zırh giymiş gibi atletikler… Unutmadan hepsi de kirli sakallı, hanımefendinin şoförü ve bahçıvanı hariç!
Bizi korkuttukları halde yasalardan korkmuyorlar… Bizi yasa koruyacakken korumuyor onlara karşı… Onlara karşı çok zayıfız.
Çünkü siyah giymiyoruz, çünkü takım elbise ve gözlükle dolaşmıyoruz sürü halinde, çünkü topluma ve yasaya saygılıyız, çünkü bu ülkedeniz, insanız, vatandaşız, sıradan kimseleriz.
Onlar? Bilmiyorum….