Şimdiki aklım olsaydı
Bugün canım çok yazmak istemiyor. Yorgunum herhalde… Biraz instagram ile uğraştım. Yeni gönderiler hazırladım ve gözlerim kısık şu sıra. Ama günü de boş geçmek istemedim. Aklıma gelen ilk şey ise bu başlık oldu. Çoktandır niyetlendiğim aslında.
Fert olarak, toplum olarak bu soruyu kendimize pek çok kez sormuşuzdur; Şimdiki aklım olsaydı diye. Cevaplar acımasız olabilir diye korkmuşuzdur da… ve hayatımıza aynen, kaldığımız yerden devam etmişizdir. Eminim.
Pişmanlık değil bu sadece, övünmek de. Ders almak, hataları öze dair eleştirebilmek, düzeltmeye çalışmak yanlışları. Hayalleri takılı kaldığı o yerden tutup çıkarmak. Ama olmuyor… insanız, aynı hatayı defalarca yapıyoruz. Oysa o kadar çok hata var ki farklı farklı yapılabilecek…. biz inatla aynı hataları yapıyoruz.
Sonra düzelmek yerine, aynı çukurlara bir kez daha düşüyoruz. Aklımızla alay ediyorlar…. kandırıyorlar…. defa defa kanıyoruz zalimlere.
Kalbimizi kırıyorlar, sevmeye ve aldanmaya, umut etmeye devam ediyoruz…
Hayallerimizi çalıyorlar hatta ses etmiyoruz, sığınıyoruz yamaçlarına, dileniyoruz, unutuyoruz ihanetlerini…
Umutlarımız, güvenlerimiz boşa çıkıyor, ihanete uğruyor, arkadan hançerleniyoruz… ama değişmiyoruz.
Ben kendi adıma çok radikal karar alanlardan değilim bu bahiste… ama bu aklımla genç olmak isterdim, görüşümle. Çok farklı olurdum herhalde. Ders aldım mı….? sanırım evet. Yetti mi? hayır! Akıllandım mı? Çalışıyorum….
Mesela bu mesleği seçer miydim diyorum…. seçerdim herhalde… başka ne yapabilirdim mesela..? Mimar olabilirdim, sanatçı olabilirdim, basit bir kitap dükkanım olabilirdi mesela… Eczacılığı çocuklarıma çok telkin ettim ama başaramadım… kim bilir belki eczacı olurdum.
Bu şehirde yaşamaya devam ederdim o kesin… İzmir’de.
Hayatı daha erken tanımak için daha çok kitap okurdum mesela…
Anadolu’yu daha erken, daha detaylı gezerdim yurdum insanını yakından tanımak için.
Belki bir spor dalına yönelirdim profesyonel olarak…
Şiir ve kitap yazmaktan vazgeçmezdim… okur okur yazardım…
Cehaletle daha fazla mücadele ederdim sanki…
Yasadan yine korkardım, yanlış yapmazdım yine… adaletten sapmazdım…
Parayı yine sevmezdim çok fazla…
Daha lüks bir hayat için didinmezdim şu anki gibi…
Bahçe işleriyle daha erken tanışırdım mesela…
Dini öz kaynağından, detaylı olarak daha önce tanımaya çalışırdım kandıranlarla mücadele edebilmek adına…
Sağlığıma mesela daha dikkat ederdim herhalde…
Sigarayı asla terk etmezdim biliyorum, ara ara içtiğim alkolü de… meze keyfim değişirdi belki…
Mesela şalgamla daha önce tanışmayı çok isterdim…
Resim yapabilmeyi öğrenirdim sanırım…. hala seviyorum ama yapamıyorum.
Sahillerde, ormanlarda, yağmurda daha çok dolaşırdım sanırım…
İnsanları daha iyi tanımaya özen gösterirdim mutlaka… söylenene değil söylenmeyenlere bakardım…. beni aldatanlara ikinci şans vermezdim belki…
Araba anlayışım değişmezdi…. lüks, siyah bir araba özlerdim ama almazdım…. fonksiyonel değil diye…
Korkularım aynı mı kalırdı? Sanırım evet! fareden, düşmekten, yüksekten, telafi edilemez hata yapmaktan… yine korkardım.
Kırdığım insanlardan şu an pişman mıyım? İrtibatı kestiklerimle? Sanırım pişman değilim ama sevdiklerimden birisiyle, halamla, ayrı düşmenin tereddüdünü hep yaşamışımdır. Bilmem…
Gittiğim şehir ve ülkelerden magnet toplardım yine… sera yapmayı severdim…. inşaat işleri yine hoşuma giderdi… çiçeklerle konuşmayı severdim yine…
Yine kedileri sever, köpekleri sevmezdim…
Yine geceleri değil gündüzleri, gün ortasını değil erken sabahları ve erken akşamları severdim…
Yağmurun ve rüzgarın sesini dinlemeyi yine severdim…
Baharı, ve özellikle sonbaharı diğerlerinden çok daha fazla severdim…Toprak kokan Eylül’ü, müjdeler getiren Nisan’ı diğerlerinden daha fazla severdim herhalde…
Aynı anne ve babadan doğmayı ister miydim? Kesinlikle. Ablamı? Evet…
Doğduğum ve büyüdüğüm evi değiştirmeyi ister miydim? hayır… biraz daha paramız olsaydı diye geçirmişimdir içimden ama o paranın ne etki edeceğini bilemediğim için çok ısrarcı olmadım hayallerimde.
Başıma küçükken, gençken gelen kazaları, aksilikleri düşünüyorum da…. denize düştüm mesela… araba çarpıyordu bir kaç kez…. ayağıma kocaman çivi battı alttan da üstten çıktı…. uslu , sessiz bir çocuk olmayı ister miydim? hayır… yaramazlığı seviyordum neden yalan söyleyeyim?
Aşıdan korkardım o zamanlar gereksizmiş… tasarruf bilmezdim zaten ancak yetecek kadardı param…
Eski ama temiz giyinmekten, sağlam ama eski çanta kullanmaktan hiç utanmadım…. yine utanmazdım.
Arkadaşlarımı düşünüyorum… elimi yaktı biri sonra yurtdışına kaçtı çalışmak için büyüdüğünde…. benden üç gün önce doğan bir arkadaşım vardı rahmetli oldu geçenlerde… sokakta güzel bir kız vardı kiracı…. karşı evde babuş isimli köpek vardı cana yakın, öldü sonra kamyon tekeri altında… bisikletim kırmızıydı, orta boydu ortaokulda… büyük çift kadro bisan marka bisikletimi çok sonraları aldım, alabildim ama kolum kırılınca binmeyi sürdürünce… babam sattı hemen düşmeyeyim diye…
babamın hevesi motosikletti… yaşlılığında heveslendi. Ama ilk seferinde kaza yaptı, motor parçalandı, eli acıdı, hafif izi kaldı kazanın… dur diyebilirdim alacağını bilseydim ama haberim yoktu…
Şimdiki aklım olsaydı daha erken emekli olmazdım…. çünkü işin maddi boyutu da önemli ama daha çok ilgilenmeyi isterdim babamla, daha çok vakit geçirmeyi….
Annemle uzun zaman geçirebildim yaşlılığında ama babamın cenazesine bile ancak 36 saat sonra gelebildim Kars’tan… yokluk çekti, çok fazla hastalığı vardı aynı bedende… hastane imkanı vermiştim aileme ama ilgim 1200 kilometre uzaktaydı… çalışıyordum çünkü.
Anneme daha sıcak, daha çatısı sağlam bir evde yaşama imkanı verebilirdim, tamir yapabilirdim ama tembelliği seçtim…
Onunla daha fazla vakit geçirebilecekken onun uyumasını diledim bazen ki kitabımı yazmaya devam edebileyim… Ona bazı şeyleri hasta olmasın diye azaltarak verdim… çok sevdiği dondurmayı mesela… gazozu, sütlü kahveyi… şimdi olsa daha çok verirdim.
hastalandı annem covid belası daha doğrusu komedisi zamanlarında… akciğerine bir yemek kaçtı sanırım…. altı gün antibiyotik tedavisine başlamadılar yalvarsam da, sekiz kez test yapsalar ve sonuç negatif çıksa da…. covid tedavisi uyguladılar sırf bir işgüzar doktorun minik bir ihtimali üzerine…. altıncı günün sonunda başlıyoruz dedi bayan doktor antibiyotiğe… yara kronikleşmişti…. kurtulamadı kadıncağız… yedinci gün 10:4’te vefat etti. Salgın var diye aceleyle gömülüyordu o zaman insanlar…. Saat 14:00’de gömülmüştü bile. Mezarının başında beş altı kişiydik anca…. yasaktı. Yıkanması bile mezarlıkta oldu. En büyük travmalarımdan biri budur.
Şimdi olsaydı sanırım o hastanede tutmaz, başka yere götürürdüm… Ama ecel ertelenmez diye de düşünüyorum diğer yandan…. açmazdayım.
Benden böyle durumlar….
bence insan çok fazla takılmamalı geçmişe, çok fazla pişman da olmamalı. Yaşanacakmış yaşanmış…. ama bundan sonra aynı yanlışı yapmamalı…
kalan ömrümüz ne kadarına müsade eder bilmiyorum ama dikkatli, özenli, daha yavaş yaşamak lazım hayatı…. dost seçerken yavaş olmalı insan, dostla köprüleri atarken çok daha yavaş…
Aşklar, sevgiler, özlemler, kopya çekmeler… film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden… otobüsle gidişlerim, at yarışı oynamalarım, kavgalarım, sinema izlerken bacak kadarken kolanın içine cin koyuşlarım, kurbağa yavruları ile kızları korkutuşlarım…
maziyle dost olmak gerek…. çünkü orada bizim siluetimiz yaşıyor hala… kendimizi seviyorsak, maziyi de sevmeliyiz.
Gelecek? Gelecekte de bir ben yaşıyor biliyorum. Uslanmış mı, ders almış mı bugünümden onu bilmiyorum. Ama bu biraz da yaşla alakalı bir şey. Şimdilerde daha olgunum ve daha fazla dikkat ediyorum hayata.
Sanki akıllanmak için insanın en az elli yıla ihtiyacı var gibime geliyor şimdilerde…
bence durum bu. Kalın sağlıcakla.