Şeytanın dini : ŞİRK
(Dini içerikli kısa yazı. Dine mesafeliyseniz bile lütfen okuyun çünkü bu konu hepimizi kapsıyor.)
Şirk, Kur’an’a göre affedilmeyecek tek günahtır. Bunu okumasak da duymuşuzdur. Ama merak ediyorum toplumda kaç kişi Şirk’in tanımını yapabilir? Bahse girerim ki yüzde on ancak cevap verebilir bu soruya. Çünkü umursamazlığımız had safhada ve cahiliz ve nankör bir cehaletteyiz. Ve emin olun yaşadığımız olanca toplumsal derdin baş sorumlusu bu cehaletimiz ve bilmemeyi mazeret kabul edişimiz. Ama üzgünüm…. DİNDE BİLMEMEK MAZERET DEĞİLDİR! Bu yüzden Arapça içinde boğulduğunuzda dahi dini öğrenemezsiniz ve haliniz iç açıcı olmaz. Çünkü anlamazsınız. Anlamak ise dinin ilk emridir; OKU! Yani anlayarak oku! Önce Kur’an’ı, sonra hayatı, sonra bedenini ve nihayet kainatı oku! Yani aklını kullan, öğren, ona göre davran.
Defaten İblis’in insan yaratılırken ettiği insanlık aleyhine batıl yemininden bahsettim. A’raf suresi 11-25’nci ayetlere de göz atabilirsiniz.
İblis kısaca dedi ki insanları anlamsız okumalara sevk edeceğim, imandan döndüreceğim, doğrularını değiştireceğim, dört yandan saldırıp, ölüm ve fakirlikle korkutup dünya süslerine aldanmalarını sağlayacağım, güvenilmezliğini ispat edeceğim ve yaratılanı değiştirecekler kendi elleriyle. Bunun için süre, ruhsat ve izin aldı kıyamet öncesine kadar.
Kur’an kafir dese de İblis dinin gerçeğini, Yüce Allah’ın varlığını gözleriyle görmüştür ve asla Allah’ı inkar etmez. Allah’ı yenmek gibi bir iddiası da yoktur. İddiası insanı kandırmak, Allah aleyhine kışkırtmak ve imanı unutturmaktır.
İşte bu gayesi için Allah’ın tek dini olan TEVHİD’e rakip kendi dinini icat etmiş ve uygulamaya koymuştur yeminine paralel olarak; ŞİRK.
Şirk dinde Allah’tan başka ilahlar edinmek, Allah’ın hüküm ve kudretini paylaştırmak, Yaratma’yı başkaca ilahlara da has kılmaktır. Yani özü; Allah’tan başka ilahlar edinmektir. Bu kişi olur, iblis olur, para olur, ibadet olur, konfor olur, bilim olur, cin veya melek olur fark etmez. La İlahe İllallah (Allah’tan başka ilah yoktur) kelimesinin manası da zaten buradan gelmektedir. Dünyanın en ağır, en makbul kelimesi bu nedenle bu cümledir.
Lakin ufak nüanslar vardır ki kısaca değineceğim. Öncelikle bu telaffuz dilde kalmamalı, kalpten gelmeli, davranışlara yansımalı, samimi ve irade kullanarak olmalıdır. İkincisi kalıcı, detaylı, özümseyerek yapılmalı, şekli veya gösteriş için olmamalı. Gerekleri yerine getirilmelidir. Bu kadar basit. Cennetlere gidebilmenin tek anahtarı da budur; Allah’ı tek ilah kabul etmek ve Allah rızası için yaşayıp, Allah’ın sınırlarına uymak.
Fatiha suresi konunun özeti durumundadır tabi mealini anlayabiliyorsanız. Orada tüm insanlık olarak söz veriyoruz, dikkat edin orada özne tekil değildir, rızkı, medeti, şifayı, nimeti sadece Allah’tan bekleyeceğimize dair. Ve yalvarıyoruz bizi sapmışların yoluna değil, salih insanlarla doğru yola ilet diye. Ekliyoruz; din gününün yani hayatın ve ölümün, hesabın, cennet ve cehennemin sahibi Sen’sin, ancak senden bekleriz diye Yüce Allah’a.
Ama sokaklar, ekranlar, haneler malesef bu yemine tam ters yaşıyor, yanılgı ve aldanmalar surenin tam tersine artarak devam ediyor. Çünkü şeytan ve orduları her yerde, dört yandan saldırıyor, kalabalıklar, paralılar, güçlüler, itiraf edelim ki çok çalışkanlar.
Şu an dünyayı ele geçirmek üzereler.
Peki nasıl oluyor da Şirk’e bulanıyoruz? Ne gafletlerimiz var?
Şöyle; rızkı, medeti, şifayı, nimeti Allah’tan değil başkalarından bekliyoruz, özellikle kişilerden. Allah’a güvenmeyip kenara koyduğumuz paracıklara güveniyoruz. Cinlerden, şeytandan bekleyip gaybı irdelemeye, yaratılmışı değiştirmeye yelteniyoruz. Konfor için, para için, ölmemek için yapamayacağımız yok. İbadet edip kendimizi cennetlik sanıyoruz. Bu dünyada rahat yaşıyorsak ahirette de seçilmişlerden olacağımız yanılgısındayız. Fakirliği imrendirip çakarlı kara arabalarla volta atıyoruz keyifli lüks hayatlar yaşarken. Rüşvet, torpil ve iltimasla hak ve adaleti yerle bir ediyor, tenlerimizi mahremiyet sınırları dışına taşıyor, kumara dadanıyor, çalışmayı ve doğruyu terk ediyor, aldanıyor, zulmediyor, nankörlük ediyoruz. Tabiata düşmanız adeta. Beton evler için doğayı katlediyoruz.
Savaşlar, terörler bitmiyor bu yüzden çünkü çocukları kaçırıp organlarını almaya, kanlarını emmeye dahi korkmuyoruz. Şeytani ayinler yapıp, kara güneşler icat edip, inançları akla-bilime mağlup ettirip, bencil, yarınsız, arlanmaz hayatlar yaşıyoruz medeniyet adına.
Araştırmıyor, okumuyor, sorgulamıyoruz. Oysa onlar tarihi, gerçeği, geleceği değiştiriyorlar, ses etmiyoruz.
Hollywood filmlerini gerçek sanıyor, o filmlerde şeytanları alkışlıyoruz farkında dahi olmadan.
Dini şekle, sakala, sarığa mahkum etmişiz, her sarıklıyı bizden sanıyoruz. Haramdan çekinmiyor, helal haram belirleme yetkisini kendimizde görüyoruz tek sahip Allah iken. Dine, Peygambere yalan ithaf ediyoruz, sahabeleri günahsız addedip onlara dahi yalan söyletiyoruz din adına.
Münafık, müşrik, kafir ne demek, küfür nasıl olur habersiziz. Müslüman ile mü’min arasındaki farkı da bilmiyoruz. (Burada uzun uzun anlatacak değilim) Ama bilmemek mazeret değil.
Ayetlerin üzerine çıkartıp hadisleri, kıyasları, icmaları yani diyaneti dinin üzerinde kabul ediyoruz. Farz, sünnet, vacip nedir bilmiyoruz? Peygamberimizin davasından bile habersiziz. Fıtrat ne demek, Tevhid ne demek bilmiyoruz…..
Dünya süslerine öylesine dalmışız ki, ölüm ve fakirlikten öylesine korkuyoruz ki bizi Yaratan’ı unutup, para verenlere, tedavi edenlere, aşı uzatanlara, yemek ve nafaka dağıtanlara yönelmişiz.
Adalet yerlerdeyken, hakkaniyet unutulmuşken …. Şirk’ten kaçışımız olamaz. Çünkü bunların hepsi bizleri şeytanlaştırıp, kendi ordusuna katmak için ordusunca tertip ediliyor anlayabilirsek.
Büyüden sihirden medet umuyoruz, yani gaybı öğrenmek için kahinlerin yaptığı gibi üç harflilere el açıyoruz. İman yerine aman diliyoruz. Şükretmiyor, sabretmiyor aceleyle nankörlük ediyoruz. Dualarımız hemen yerine gelsin isteyip, hemen olmayınca haşa küsüyoruz çocuklar gibi.
Çevreye , tabiata, mahlukata zulmediyoruz.
İşte tüm bunlar Allah’ın Yaratış’ına, gayesine, sistemine, dinine aykırı haller. O’nu (haşa) reddedince, bilmeyince, umursamayınca da, şeytanların kollarına düşüyoruz. Şirk’e batıyor, affedilmez günahlara imza atıyoruz.
Kişilere tapmak, paraya tapmak, şeytana tapmak şirkin en belirgin halleri. Modern zamanda, ahir zamanda bu hallerimiz o kadar çeşitli ki konfor için, statü, mevki makam için yapamayacağımız yok. Yasaklar umurumuzda değil. İyilik yapmayı yeterli sanıyoruz cennetler için kötülükle mücadele etmeyi yok sayarak. Zulümlere sessiz kalıp, şahitlikten kaçınıp Allah’ın dinine yardım etmiyoruz. Allah’ın yardımı da bir türlü gelmiyor bu yüzden.
Paylaşmıyoruz, yardım etmiyoruz. Biriktiriyor, medeti üç kuruş banka mevduatından bekliyoruz.
Hayırlı evlat yetiştirmek yerine, hayırlı damat-gelin almak yerine, zengin kız-koca ve zengin hayatlar için dua ediyoruz utanmadan.
Estetik ameliyatlarla doğduğumuz hali beğenmeyip değişiyoruz, kalkık burunlar, şiş dudaklarla geziyoruz sokaklarda iblisin yaratılanı değiştirteceğim yeminini unutarak.
Velhasıl cehennemlere üç rekat namazınız noksan diye, kurban kesmediniz diye gönderilmezsiniz merak etmeyin. Allah affedicidir her şeyi affeder. Ama cennetlere de üç kuruş zekat verdiniz diye, on yıl aksatmadan namaz kıldınız diye gidemezsiniz.
Dedim ya bu dünyanın yasak elması; Allah’ın sınırlarıdır. Bu sınırların ilk şartı da başkaca ilah tanımamaktır. NEFİS PUTU’na tapıyor olsanız da kurtuluşunuz yok. Cennetlere gidişin tek anahtarı Allah’ı tek Malik bilmek. Hepsi bu.
Yapıyor muyuz? Hayır!
Özetle Şeytanın dini : ŞİRK demek yanlış olmayacaktır ve affedilmeyecek tek günah olan şirk bu nedenle şeytanın ve şeytanların ayak izlerini takip etmektir.
Benden demesi.
NOT: Başlıktaki resimdeki kız resmi ne iş derseniz cevabım şudur; İblis dumansız alevden yaratılmış, dişi bir cindir ve nefsi körükleyen, süslü gösteren, kandıran odur. O yüzden temsilen koydum oraya.