Şeytan diyor ki
Sohbet arasında en olmaz fikir ve eylemler için konuşurken bu iki kelimeyi koyarız başa…. Olmazlığını, yapılmazlığını, acayipliğini, kabul edilmeyeceğini bile bile. Şeytan diyor git, iki el sık….. Şeytan diyor vur kafasına…. Şeytan diyor çal kapısını….
Çoğu sözde kalan, eyleme geçmeyen bu düşünceler bize ait ama nefsimizden yani derinden geliyor yüzeye. Olmazlığını bildiğimiz halde aslında istiyoruz o işi, şeyi, fikri…
Bir nevi vesvese, dürtü, endişe, hırs yahut şevk ya da tutku.
Çoğu kötü…. azı iyi…
Şeytan da vesveseyi böyle veriyor işte. İstek doğurtuyor, aksini düşündürüyor, sınırları yok saydırıyor, kontrol mekanizmalarını devre dışı bıraktırıyor… korkutuyor, coşturuyor, şehveti dizginlenemez hale getiriyor, azdırıyor…
Biz şeytan diyor ki derken dahi o işin kötü ve manasız olduğunu biliyoruz…. çoklukla da yapmıyoruz zaten. Ama şeytan gerçekten dürtünce…. neden yapıyoruz peki?
Şeytan ben demiyorum diye yemin etse haklı…. Bizim iç sesimiz sesleniyor bize, kalbe, akla…. onlar da ele ayağa komut veriyor yürü yahut tut diye…
Şeytani hislerimiz mi çıkıyor su üstüne, cin fikirler mi geliyor aklımıza…?
İç dürtülerimiz harekete geçiyor, saklı hislerimiz çıkıyor su üstüne… sonra el frenlerimiz devreye giriyor, kar zarar hesabı yapıyor mantığımız da dürtüleri engelliyor.
Canım istiyor ki değil tam karşılığı… keşke de değil, beklentileri de içeriyor bazen…
Şeytan diyor… git bas nikahı…. git çal kapısını…. git açıl denize üç ay gelme…. git konuş…. git iste babasından….?
İnsan ne kadar karmaşık bir sistem değil mi?
Olmazı isterken kullanıyoruz şeytanı… aslında melek de şeytan da biziz.
Benden demesi.