İnkar, bastırma, yansıtma, yer değiştirme, gerileme, mantığa büründürme, yüceltme, karşı tepki kurma, bölme, yapma-bozma.
Bunlar en sık kullanılan savunma mekanizmalarımız. Aşina geldi mi?
Bir de ego’yu hatırlayalım.
Ego (yani ben), insanın kendine özgü ruhsal ve bedensel bütünlüğünün ve bunun zihinsel algılanışının genel ve soyut adıdır. Egonun yapısı gerçeklik ilkesinin baskısı altındadır, fonksiyonu ise kişiliğin korunması, gerçeğe uyum ve çatışmaların çözümlenmesidir.
Aşırı egolu veya egosu yüksek insanlara narsist dendiğini de hatırlatarak söze başlayalım;
Narsist bireyler yalnızca kendi isteklerini önemseme ve hayranlık duyulma ihtiyacı yanı sıra empati eksikliği, kibirli olma ve ayrıcalık bekleme gibi karakteristik özellikler gösteren kişilik bozukluğuna sahip kişilerdir.
Peki bunlar aşina geldi mi?
Gururlu olmak güzel bir şeydir. Lakin fazlası yani gereksizi yani haksız olanına kibir denir ki son derece zararlıdır. Vakur ise gururlu, onurlu, ağırbaşlı, oturaklı anlamında kullanılır.
Kibir egomuzun hastalıklı halidir. Hata yaptığını kabul etmeyen, eleştiri kabul etmeyen, kompleksli yanımızdır. Ego ben demek olduğundan da bize toz kondurmadan suç veya hatayı sektirmek, inkar etmek yahut başka yere yöneltmek eğilimindedir.
İşte tüm bu sektirme, inkar veya yöneltme işlemlerine savunma mekanizması diyoruz kısaca.
Savunma mekanizmamız aslında doğaldır ve gereklidir. Bunda yanlış yok. Yanlış kibir, ego ve komplekslerimizle kirlettiğimiz yansıtma şeklimizdir.
Şunu demek istiyorum;
Bir yanlış yapınca, bardak kırınca, yanlış yöne gidince, kötü şaka yapınca vs. suç bize yöneltildiğinde hemen reddediyoruz. Savunma mekanizmamız anında devreye giriyor ve aklımız acaba ne yapsam da bu durumdan kurtulsam moduna geçiyor refleks olarak.
Bu bir refleks çünkü ani gelişiyor ve düşünmeye vaktimiz olmuyor çoğu zaman. Çünkü daha gerilerde nefsimiz hatalı olmayı kesinlikle reddediyor ve bizi o güne değin öyle terbiye etmiş ki kendimize toz konsun, kendimiz suçlanalım istemiyor.
Halbuki suçluyuz. O sözü ettik, o bardağı biz kırdık.
Kırmadıysak ve bize iftira atılıyorsa tabi ki reddedeceğiz. Yanlış kırdığımız halde bahane bulmaya çalışmakta.
Hayatın bu basit meseleler gibi nicesinde egomuz devrede, savunma kalkanlarımız hep açık.
Kıyafetimize, hareketlerimize söz gelmesin, eleştirilmeyelim, suçlanmayalım istiyoruz ama kendimiz başkalarını umursamazcasına eleştiriyoruz.
Kibrimiz, ukalalıkla kaynaşıyor ve haksızken dahi eşekler gibi anırıyoruz.
En üstteki on değişik yansıtma şeklini yeniden okuyun. Aynısını, defalarca yapıyoruz gün içinde. Çünkü vakur değiliz, onurla suçu kabul etmekten uzağız.
Erdem zaten o suçu, sonuçlarına katlanarak kabul etmekte. Erdemden uzağız ne yazık ki.
Egomuz eleştiriye açık olmadığından kendimizi geliştiremiyor ve değiştiremiyoruz. Erdeme ulaşmak da imkansızlaşıyor bu yüzden.
Yalana sıkça müracat ediyoruz, dedikodu yapıyoruz, arkadan konuşuyor, açık ve ayıp arıyoruz. Haset ve fitne üretirken…. gıybet ederken… hakkımızda kimse bu yola girmesin istiyoruz.
Adil ve hakkaniyetli değiliz yani.
Hastalıklı ruh hali dedim ya ruh hasta olmaz, tertemizdir. Kast ettiğim nefsimiz. Terbiye edemediğimiz için nefsimizi bu haldeyiz.
Yalana müracat ettikçe ve durumu kurtardıkça, daha büyük yalanlar söylemekte sakınca görmüyoruz. Derken bir başka derken bir başka daha. Yalancı bir karakterle, yalancı bir hayat yaşamaya başlıyoruz. Maskeleri de o anda takmaya başlıyoruz. Çünkü sahte bir benlik artık dışa yansıttığımız, gerçek biz değil.
Aşağılık veya yükseklik kompleksleri olsun gayet zararlı halbuki. Kendimizi olduğumuzdan daha düşük görmek de, daha yüksek görmek de sakıncalı. Biz, buyuz, kendimiziz, maskesiz, yalansız. Hatalarımız varsa da bu biziz.
Varsın hata yapalım, suç işleyelim, kalp kıralım. Çaresi var. Af dilemek, tekrar etmemek seçenekler arasında her zaman. Ama reddetmek, kabul etmemek, yalanlamak, suçu başkasına atmak durumu kurtarsa da bizi bataklığa her defasında daha fazla yaklaştırıyor.
Savunma mekanizmalarımız devrede olsun tabi. Hayatın temel gerçeği bu. Emniyet ve güven duygusu herkeste öncelikli olmalı. Ama bu mekanizmalar sosyal ve duygusal hayatımızı yanlış yönlere sevk etmemeli.
Kabahati kabul etmek, af dilemek büyüklüktür. Eleştiriyi kabullenmekte, öz eleştiri yapmak da.
Adam olmak bu başkalarının gözüyle tornalanmaktır çoğu zaman. Hakikati bilen biziz ama başkalarının düşündükleri bizim dışa yansıtabildiklerimiz. Onlar o şekilde görüyorlarsa sorun yine bizde demektir. Sabırla, gayretle düzelmeye çalışmak lazım ve doğru olanı.
Yoksa yalan ve boş hayatlar, mazeretlerle bir yere ulaşmak mümkün değil.
benden demesi.
Reddedişlerimizle bir yere varamayız. Bence.