Rüşvet, arka çıkma ve kayırma
Rüşvet, yaptırılmak istenilen bir işe yasadışı kolaylık sağlaması için ilgili görevliye ya da görevlilere el altından verilen para, mal vb. şeylerdir.
Arka çıkmakla kast ettiğim ise yasadışı iş ve oluşta olduğu bilinen kimseyi korumak, sahte delil ve şahit üretmek, onun adil yargılanmasına mani olmak, suçunun ortaya çıkmasına mani olmaktır.
İltimas ise; yasa ve kurallara aykırı bir biçimde, haksız olarak kayırma, başkalarının hakkını ve yasaları, kuralları çiğneyerek birine arka çıkma, birine, herhangi bir konuda ayrıcalık ve öncelik tanıma demektir.
İstenmeyen, sevilmeyen daha pek çok isim ve sıfat bulunabilir konuya dair. Lakin neticede hepsi aynı kapıya çıkar ve hak yemekle alakalıdır, toplum düzenini bozan şeylerdir, düşük karakter göstergesidir, insanlıktan nasibini alamamış olmakla alakalıdır.
neden yazma ihtiyacı duyuyorum çünkü toplumumuzun ayarlarıyla en çok oynandığı bu zaman diliminde hiç olmazsa bizlerin adil ve dürüst olmaya ihtiyacımız varken, bizlerin o ahlaki deformasyonla dejenere olmamızı kabul edemiyorum. Çünkü hak yerine ulaşmadıkça kainat inler ve yenen haklar tüm dengeleri bozar.
Adamı olanın gemisini yürüttüğü bir düzen ise, parası olanın dilediğini yapabildiği bir düzen ise, tanıdığı veya torpili olanın sırtının yere gelmediği bir durum ise…. toplumsal ve ticari ahlakımızın ne halde olduğunun göstergesidir.
Horum, karaborsa, hırsızlık, kamu malı talanı…. tüm bu başlardaki toleranslar nedeniyle ortaya çıkar ki bu kayırmalara masum veya küçük bir şey diye bakmak bu anlamda çok yanlıştır.
Rüşvet mesela, aylardır sırada bekleyen Hasan amcanın önüne geçmek, olmayacak iş oldurularak Hasan amcanın arazisinden çalmak, yasadışı durumlara çanak tutmak demektir bedeli karşılığı. O para ise helal değildir ve ailenin nafakasına haram karıştırılmış olur. Bunun kumardan, hırsızlıktan farkı yoktur.
Ahlaksızlık boyutunda (ve tabi günah boyutunda) rüşvet alanla veren aynı derecede mesuldür. Yani veren kendisini aklayamaz. Toplumsal yarayı alan ve veren birlikte açmaktadır ve vebal ortaktır.
Arka çıkma, adaletten kaçınma, kaçındırmadır. Adalet sağlanamazsa, hak yerini bulamazsa denge muhafaza edilir, sosyal ve hukuk devleti gereği yapılmış sayılabilir mi? Akran, hemşeri, partili, tanıdık, rüşvetçi, hatta kardeş olsun herkes suçunun cezasını çekmeli, hakkındaki iddialardan aklanmalı, beraat etmeli yahut cezasını çekmelidir ki toplum yara almasın.
İltimas ise en basit anlamda ayrıcalıktır. Devleti, şirketi, kasayı, patronu soymanın kibarlaştırılmış halidir. Çünkü o iltimaslarla yani ayrıcalıklarla, kayrılmalarla ilgisizler, ehil ve layık olmayanlar idarelere gelir, işler pahalı bedelle düşük kaliteyle yapılır, başka ehillerin hakkı yenirken, bütçeler açık verir.
Yabancıların hakkı bile yenmez, yenmemelidir.
Akraba içinde dahi kayrılan çocukları, kayrılan ortakları, iltimas geçilen akrabaları, rüşvetle oldurulan işleri duymuşsunuzdur. Aileler ders çalışsın diye çocuğa ödül verebilir lakin bu haddi aşarsa rüşvete girer. Hediyeleşmek iyidir ve dinen de sünnettir lakin bedeli yüksek olursa hediye olmaktan çıkar rüşvete girer.
Akrabaya vefa göstermek de bahane olamaz çünkü dinde de yasada da esas olan işin layık ve ehil olana verilmesidir.
Dinin ve hukukun direkleri adalet, disiplin ve eşitlik üzerine yükselir. Şeffaflığı bozan, huzuru kaçıran uygulamalar kamu düzenini de, maneviyatı da yerle bir eder.
Bu arada unutulmamalıdır ki liyakat ve hakkaniyet yani suçsuz ve ehil olma durumu yabancıları-kafirleri bile iman edenlerin-Müslümanların üzerine çıkartır. Çünkü o iş dinle doğrudan alakalı değildir, hayatla ilgilidir. Burada kayırma değil layık olma şartı esastır ve aksine davranışlar dine karşı gelmektir.
Helal olmayan bu para ve kazanımların aile bütçesine dahil edilmesi ise habersiz fertleri mesul yapmaz belki ama bile isteye buna razı olan hane halkı da haram lokma yiyor demektir.
Öte yandan Hasan amcanın yenen hakkı bu dünyada olmazsa ahirette mutlaka geri alınacaktır. Orada para olmadığına göre de bu hak sevaplardan vermek şeklinde olacaktır ki sevap kaybetmek diğer yaşam için çok kötü bir şeydir.
Ufak bir gelir karşılığı ahiretten vazgeçmek demek olan bu illetler kişiyi salih kul olmaktan da çıkartır ve şefaatten mahrum eder. O halde bu küçük değerler için sonsuz değerdeki sonraki yaşamdan vazgeçmek ne kadar akıllıca?
Beşeri çapta da herkesin diğerlerinin önüne geçmeye çalıştığı bir ortamda eşitlik ve demokrasiden söz edilebilir mi? Sınırlı bütçelerle daha çok ve kaliteli iş yapılabilecekken bundan feragat etmek ve o bedeli bir ulustan alıp tek bir kişiye vermek reva mı?
Ben derim ki kişi olarak bizler bu illetten sakınmalı, yapana ve yaptırana ayak diremeliyiz ki yaralarımız büyümesin. Anlatmalı ve öğretmeliyiz ki bunların ne bela şeyler olduğunu gençlerimiz korunabilsin.
Hak yemeyi, haram yemeyi kurnazlık sanan gafillere de bir çift sözüm var ki; yarına kalsa da adaletsizliğiniz yanınıza kar kalmaz.
benden demesi.