Pişmiş tavuğun başına gelenler
Bu deyim hoş bir ifade…. Bizim o anki halimizi anlatıyor ve kıyas yapıyor. O tavuktan daha beter olduğumuza işaretle…
Ne geliyor pişmiş tavuğun başına?
Yumurtadan çıkıyor tavuk…. annesinin yanında, sıcacık. Yemi hazır, koruyanı kollayanı var, cinsdaşları ile aynı yerde aç açık kalmadan yaşıyor… Hafızası kısacık…. erkek veya dişi olsun çiftlikte, kümeste mutlu. Sade bir hayatı vara ama dertsiz kedersiz yaşıyor…. Monotonluğu yok değil ama razı buna… Tek başına olamaz tabiatta, hayatla başa çıkamaz tek başına, emniyette, temel ihtiyaçları karşılanmış vaziyette sade yaşamına devam ediyor… büyüyor…
Mevsimler geçiyor, palazlanıyor, etrafındaki anaç tavuklar bir bir kesime giderken o farkında bile değil akıbetlerinden… sanki gezmeye götürüyorlar gibi düşünüyor belki… Sıranın kendisine de geleceğini aklından bile geçirmiyor…. Yiyor, uyuyor, tuvaletini yapıyor, yumurtlamaya başlıyor bir zaman sonra….
Derken bir sabah biri gelip yakalıyor onu…. havada taşıyorlar içeriye, bir tahtaya yatırıyorlar…. bıçağı göremiyor bile… Aniden film bitiyor. Acı yok… tasa yok, aniden ve acısız. Tüylerini yoluyorlar tek tek…. Kaynar suya koyup haşlıyorlar…. lime lime olana dek etleri o kaynar suda bekliyor saatlerce… SOnra çıkartıp, ezip, dövüp, ateşte döner gibi çevirip, sosa batırıp değişik değişik…. masaya koyuyorlar… İnsanlar etlerini kapışıyor parça parça… Tavuktan geriye sadece kemikler kalıyor…
Yumurtaları hala kümeste, yemi hala bahçede, kümesteki yeri hala sıcak…. anı oluyor. Diğerleri yokluğunu fark etmeden hayatlarını yaşamaya devam ediyor dışarıda o yenirken.
Pişmiş tavuğun başına gelenler böyle… sıcak yuvadan masaya, dirilikten yokluğa, yerken yenilmeye yolculuk…
Bizim başımıza bazı şeyler gelince deriz ki onun başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi…. Bu nasıl bir abartıdır…. nasıl bir benzetme bu?
Başımıza gelen ne olabilir ki evimizden kopartılıp götürülelim, kesilelim, tüylerimizi soyup bizi yesinler…
Mizah var, teşbih var farkındayım ama o kadar karamsar değil dünya. Beterin beteri var gerçekten. O tavuk ne yapsın? Biz ufak dertlere ağlaşırken o yavrularından koparılıp kızartıldı ateşlerde! Sahibine sayısız yumurtalar verirken vefa göremedi, bir teşekkür eden bile olmadı ona. Yavruları bile anmadı, hatırlamadı onu büyüdüklerinde yem yemekten… Horoz adını anmadı kümeste, başka piliçlerle oynaşmaktan…
Benzetme yapıyorum ama trajedi, veya komedi değil hayat… dram.
Buna göre yaşamak ve ölmek gerek…. bence. Ve hiç birimiz o tavuk kadar kötü şartlarda değiliz. Çünkü insanız, çünkü kaçıp kurtulmayı düşünebiliriz, çünkü başa çıkma kabiliyetimiz var, çünkü dertlerimiz o kadar büyük değil…