Pembe incili kaftan Ömer Seyfettin
Ömer Seyfettin, Pembe İncili Kaftan hikâyesinde, Osmanlı’yla rekabete kalkışan Şah İsmail’e karşı devletin onur ve saygınlığını özenle temsil edecek bir elçi gönderilişini konu alır. Bu elçinin de Muhsin çelebi olmasına karar verirler. Çünkü bu kişi cesur, onurlu, korkusuz ve devlet şanına yakışan biri olmalıdır.
Bir babayiğit olan Muhsin Çelebi sadrazamın emriyle huzura gelir. Sadrazam onun el öpmesini beklerken o dimdik durur. Sadrazam bundan hoşlanmasa da ona elçilik teklifinde bulunur. Sadrazam devlet için bu görevi kabul eder. Her şeyi de kendisinin karşılayacağını söyler. Elçi, karısını ve iki çocuğunu bırakarak yola çıkar.
Büyük bir fedakârlıkla donatılan elçilik heyeti, dillere destan bir pembe incili kaftanla Şah İsmail’in huzuruna çıkar. Tebriz’e gittiğinde hem halk hem de şah onu şaşkınlık içerisinde karşılar. Her zamanki gibi başı dik bir şekilde padişahın mektubunu şaha uzatır. Şahın önünde eğilmemesi ise şahın sapsarı kesilmesine sebep olur. Muhsin, oturacak yer arar ancak bulamaz. Bunun kasıtlı olduğunu anlar.
Kaftanını yere sererek onun üzerine oturur. Ardından, padişahın Ecnebiler karşısında eğilmeyeceğini belirterek izin istemeden oradan ayrılır. Kaftanı arkasından getirirler ancak o bir Türk’ün yere serdiği şeyi yeniden üzerine almayacağını belirterek kaftanı giymez.
Muhsin Çelebi ülkesine döndüğünde herkes kaftana ne olduğunu düşünür. Fakat o yaptığı küçük ya da büyük hiçbir şeyi anlatmayı sevmez. Kalan malzemeleri de satarak bir bahçe satın alır. Pazarlarda burada yetiştirdiği sebze ve meyveleri satarak geçimini sağlar. Elçilikten sonra böyle acı bir duruma düşse de o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkları anlatmaz. Yaşamını daima onurla geçirir.
Sanırım çocukluğumuzun okul yıllarına gittik hep beraber. Dirayetli ve onurlu bir elçi hassasiyetiyle erdem örneği veren Muhsin Çelebi karakteri beni zamanında çokça etkilemişti. Sanırım sizlerde aynı hissetmişinizdir.
Bence … insan mevkisi, görevi, serveti, makamı ne olursa olsun onurlu davranmalı, Türk’e yakışır yaşamalı ve kişiliğinden, sorumluluğundan taviz vermeden Muhsin Çelebi gibi yaşamalı. Üstelik yine onun gibi bu yaptıklarını dedikodu veya övünç meselesi yapmamalı.
Bence.