Notlara endeksli hayatlarımız
Notlarımız, karnelerimiz, not ortalamalarımız ve diplomalarımız… hayatımıza bunlar yön veriyor. Referanslarımız, tezlerimiz, iş bitirme belgelerimiz… CV’lerimiz bunlarla dolu. O CV olmadan bırakın işe girmeyi adam bile sayılmıyoruz neredeyse.
Nedenini söyleyeceğim.
Bizleri birileri o kağıtlara mahkum ediyor. lakin o kağıtları almak için, onların okullarına, müfredatlarına, kıyafetlerine uymalı, takvimlerine riayet etmeli, o dersleri görmeli, başka ders almamalı, geçer not elde etmeli, aralıksız çalışmalı ve beynimizin eski bilgilerini boşaltarak…. cevap kağıdına onların öğrettiği şeyleri işaretlemeliyiz doğru cevap olarak. Ne kadar sadıksak anlatılanlara, ne kadar ezberciysek o ölçüde başarılıyız.
Yeni bir şey demeye, düşünmeye, keşfetmeye müsade yok bu düzende.
O dersler ve kitaplar tek tek elden geçiyor birilerince. Zararlı unsurlar (!) çıkartılıyor, faydalı (!) şeyler ekleniyor her yeni yılda. O yüzden kitaplar her yıl yeniden basılıyor milyonlarca ağaç katledilerek.
O kitaplarda neler var? Kendi dizaynları, sistemleri, öğretileri, anlayışları…. o kitap ve derslerle tornalıyorlar bizleri. Millilikten uzak, global şeyler var içinde üretmeye değil itaate zorlayan.
Tez yazıyoruz mesela, kaynak göstermek mecburi. O kaynağa ters bir şey de yazamıyoruz dolayısıyla. O yazdığımız tez, mevcut ve belirlenmiş tezin değiştirilmiş şeklinden ibaret. Yeni, aykırı bir şey iddia etmek bile yasak.
Lise dersleri diyeceksiniz! Hangi dersler eskiden vardı da şimdi kalktı bakın bakalım. Hangi konuların ağırlıkları nasıl değişti. Din mesela. Din bilgisi ve ahlak dersiydi, dinler arası diyalog öğretiliyor şimdilerde, dinlerin kardeşliği, eşitliği, yeni din kavramları ve adeta dinsizlik propagandaları batıl dinlerin tanıtımıyla. Ateizm, deizm özendiriliyor yanlış örneklerle. Kur’an dersi yok mesela, Tefsir dersi de ama Hristiyanlık dininin bilmem ne vacipleri var.
O dersleri aldıkça, istedikleri doğru cevapları verdikçe… düşünme tarzımız o istikamette değişiyor. Onlar gibi düşünür oluyoruz ki istedikleri de bu zaten. Finlandiya’dan bilmem hangi ülkeden getirilen, milli olmayan, altı ayda bir değiştirilen eğitim modelleriyle.
Not alamazsak geçemiyor, mezun olamıyor, dereceye giremiyoruz. Sistem dereceye girenleri seçtiği için… işsiz kalıyoruz. Yani sistemlerden sonraki sistemler, yani okuldan sonraki iş hayatı da seçmeye devam ediyor. Nota göre, diploma sırasına göre, referansa göre.
Bir de sınavlar var mesela seçmek için. İstedikleri soruları sorup, istedikleri cevapları arıyorlar aklın yolu birmiş gibi.
Mülakatlar var mesela ayırt edici!
Eğitim sistemi ve iş dünyası nota endeksli. O notlarsa tornalanmanızı ve dönüşmenizi gerektiriyor. Kurt adam olursanız başarılısınız, insan kalırsanız işsiz.
Şirket CEO’ları mesela neredeyse aynı okullardan mezun, aynı dersleri almışlar, aynı gençlik kamplarına gitmişler…yıllar önce.
Milliyetleri, dinleri, lisanları farklı ama aynı takımdalar. Dünyayı yönetiyorlar.
Bizler eğitime, bilgiye değil de nota ve diplomaya önem verdikçe de azacaklar, yutacaklar gençlerimizi.
Futbolcu transfer eder gibi ithal ediyorlar gençlerimizi kendi ülkelerine. Genç beyinlerimiz göçmen kuşlar gibi terk ediyor yuvalarını da gurbete gidiyor iki kuruş fazla maaş için. Kışkırtıyoruz onları gitsinler diye, gitsinler de hem kültürleri globalleşsin, hem gençliği olmayan ülkelerin misyonunu tamamlamasına yardımcı olsunlar diye.
Çocuklar sözde bilimsel (!) dergilere makale yayınlatmaya çalışıyor CV’leri güçlensin diye. Üç beş hoca referans oluyor, sözde katkı sağlıyor, dergiye yollanıyor yazılar. Kırk kişi irdeliyor yazılanları, satırı satırına uygunsa ideolojilerine, bilimsel yalanlarla paralelse… yayınlanıyor. O yayın o çocuğa ilave güç katıyor, kartvizit oluyor. Bu defa ülkedeki patronlar o çocuğu istihdam etmek için kendileri iş teklifinde bulunuyor.
Sistem acımasızca kurulmuş. İlk okuldan, liseden seçiyorlar kendilerine yarayanları. Cazip tekliflerle zeki ve azimli olanları ayırt edip transfer ediyorlar, takımlarına katıyorlar Barcelona futbol takımı gibi. Genç yetenekleri iş ordularına dahil edip global güçleniyorlar. Daha da acısı o ülkelerden aldıkları çocukları yetiştirip, kendi ülkelerindeki rakiplerine saldırtıyorlar. Almanya’daki ilaç şirketi, Türkiye’deki ilaç şirketlerini vuruyor o Türk gençleriyle. Yazılım firmaları ha keza, bankacılık sektörü ha keza.
Not için yaşamamayı öğrenmek zorundayız. İrademizi teslim etmeden, gerçeği arayarak, bilimsellikte objektifliği savunarak, hakkaniyeti ve milli duruşu terk etmeden üretmeli, yaymalı, cehaleti yenmeliyiz milli, ölçülerle.
Bence.
Diplomasını almış havada sallayan resimdeki kıza bakın. Ne kadar gururlu ve mutlu. yetecek mi? hayır! Ömrü boyu o istikametten bir adım sağa sola kayamayacak. Kaydığı anda sistem reddedecek onu. Referansları, notları, tezleri, makaleleri hep onların lisanında yazılmak zorunda kalacak.
Nota endeksli hayatlarımız bizi onların kucağına atıyor.
Anne babalar çocuğu yüksek not alsın diye sabah akşam çalışmaya zorluyor, dershanelere gönderiyor. Çocukların hayata zamanları kalmıyor ders ve ödevlerden. Peki bu çocuk hayatı ne zaman, nasıl öğrenecek? Ne zaman oynayacak sokakta da arkadaşlığı, liderliği, uyumu, paylaşmayı öğrenecek? Orta not alınca bile kıyamet koparıyor anneler, çocuklardan çok anneler rekabette. Milliyetçiliği, dinini, gelenekleri, insanlığı, sosyal hayatı çocuk ne zaman öğrenecek?
Sistem kurucular sizin yerinize bunu da düşünmüş durumda.
belgesel TV programlarına bakın kendi yalanlarını savunuyor akşama kadar, diziler, reklamlar, filmler, haberler ha keza.
Bilgisayar oyunları, müzik ödülleri, moda şovları hep onlarca dizayn ediliyor.
Çocuk dergileri, moda, giyim tarzları, saç modelleri, ideolojiler…
Çocuğu sokağa salmak da yetmiyor yani. Eline bilgisayar veya telefon vermek de.
Takip, kontrol ve sabırla eğilim kurtarabilir çocuklarımızı. Ama bunun öncesinde bizlerin adam olması, öğrenmesi ve istekli olması gerek. Çocuğa dertleri anlatmak için bile şart bu.
bence.