Nirengi noktası
Nirengi noktası, bilimsel anlamda referans nokta kabul edilir, başlangıç noktası veya. Edebiyatta da benzer anlamdadır.
Matematikten bahsetmeyeceğim ben…. Hayatımızın referans noktasını ele alacağım, hayatın merkezine neyi koyduğumuzu, nasıl diğer tüm metrajımızın buna göre şekillendiğini, yan etkilerini, fayda ve zararlarını…
Bazılarımız hayatın merkezine parayı koyuyor… Hata sıralamasında bu gaflet malesef ilk sırada. Paraya göre yaşanıyor, işe giriliyor, evleniliyor, ev alınıyor, her şey maddi karşılığı ile değerlendiriliyor, parası olanlarla irtibat kuruluyor, para ile büyükleniliyor, paraya tapılıyor… Para hırsı ruhları kirletiyor bu durumda, değerleri sıradanlaştırıyor, fizikselleştiriyor yaşamı, maddeye bağımlı hale getiriyor, parasız hayat düşünülemez oluyor ve para için her şeyi yapar, her şeyi feda eder hale geliyor insan…
Bazıları tensel güdülerini koyuyor ortaya ve belden aşağı hayatlar yaşıyor. Bunun kan kardeşi zaten para merkezli yaşamlar… Yani bedenlerini satanlar bu işi zevk için değil para için yapıyor… Mum kokan kadınların peşinden koşanlarsa hayvani isteklerini tatmin yolunda… ayıp, günah demeden, eşini aldatmanın hasarını yok sayarak… Onlara göre hayatın en zevkli duruşu o ıssızlardaki beş dakika…
Bazıları güce aşık, merkezlerinde güç, servet ve makam var… Hükmetmek için gelmiş gibi dünyaya, düzen vermek, ayar vermek için sanki… küstahlaşıyorlar, korkuyorlar gücü kaybetmekten…
Yaşlanmamayı seçiyor bazıları… zamanla yarış halinde bedensel estetiklerle meşgul… hayatı genç kalmak, genç gibi yaşamak derdindeler… Oysa hayat safha safha… doğumdan itibaren insan büyür, dinamikleşir ve tekrar atalet kazanır vücut mecburen… görünüm ise aldatıcıdır…
Nirengi noktası bu maddecilik ve korkular olunca… şekle mahkum oluyor insan. Duygularını öteliyor, his yağmurlarında ıslanmamayı seçiyor, duygulanmayı acizlik kabul ediyor. Ölümden çok korkuyorlar bu durumdakiler… İnançsızlar çünkü, inançları dünya hayatıyla sınırlı…
Bazılarıysa güzellik ve mutluluğu koyuyor yaşamlarının merkezine…. iyi yaşamak, mutluluk vermek peşinde, mutlu olmaktan da çok. fedakar hayatlar bunlar, asil yürekler, vatan ve millet uğruna, toplum adına feda ediyorlar kendilerini yüce idealler yolunda sırf diğerleri daha mutlu yarınlarda yaşasın diye…
Umut ve sevgiyi merkeze koyanlar var diğer yanda… yumuşak mizaçlı, tatlı bakışlı, masumiyetler… Hoşnutluk, sadelik, masumiyetten yanalar… Maddeciliği aşmış, hayatın görünmeyen yüzlerini fark edebilmiş insanlar bunlar…
Şeref ve haysiyeti için yaşayanlar var bir de. namusu, erdemi için ölümü göze alanlar, özgürlük için çırpınanlar, zulme direnenler, cesur yürekler…. Haramdan, kanundan, topluma ayıp etmekten korkanlar bunlar ama cesurlar düşmanlara ve karanlıklara karşı…
İnsan hayatın merkezine neyi koyarsa onu yaşar.
Ölümsüz değil hiç kimse… mülkler bu tarafta kalacak. Nasıl demişti kanuni Sultan Süleyman; “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” Bunu sağlık olarak algılamamak lazım sadece ama yaygın manası o. Bana kalırsa sadece beden sağlığı değil burada bahsedilen, akıl sağlığı da var. Vicdanın ve kalbin sağlığı da.
Velhasıl hayat gelip geçecek. Ne uğrunda feda ettiysek ömürleri, ne tür işler için nefes alıp verdiysek, karşılığında onu alacağız hem bu dünyada hem sonraki hayatımızda.
Dünya içindekilerle yok olacak, öbür tarafa gidemeyecek mülkler, servetler, takılar. İyilikler gidecek, kötülükler, gafletler, ihanetler, vicdansızlıklar, vicdanlar…
O halde hayatın ortasına ne koymak gerek?
Nirengi noktası madde veya şekil yahut beden olmamalı. Hastalanmak hayatın gerçeğiyken… korkmamalı hasta olmaktan. Ecelden korkmamalı düzgün hayatlar yaşandıysa… Kalp olmalı merkezinde hayatın.. akıl yardımcısı olmalı komutanı değil. Çünkü aşka ve Yaratan’a ancak kalple gidilir, akılla değil.
Bence. Şimdi lütfen sizin hayatınızın tam ortasında ne var bir kez daha düşünün…