Ne kadar ileri gidebilirsiniz ?
Bu soruyu kendinize içinizden elbet bir gün soracaksınız yahut yapacaksınız düşünmeden; ne kadar ileri gidebilirim?
Aşkta, işte, hayatın her kademesinde…. ne zaman bilinmez ama elbet bir gün olacak bu.
Canınızı fena yakan birinden nasıl intikam alacaksınız? Parasızlık canınıza tak ettiğinde hırsızlık yapacak mısınız mesela? En temiz duygularınızı hatta can ve malınızı kime nasıl teslim edeceksiniz?
Ölüm kapınızı çaldığında, amansız hastalığa yakalandığınızda rahat ve kolay bir ölüm için intiharı düşünür müsünüz mesela?
Adaletten umudunuzu kestiğinizde hükmü kendiniz mi vereceksiniz?
Öldürmek zorunda kalırsanız tetiği çekebilecek misiniz mesela?
Yasak aşka tutulursanız neleri feda edebileceksiniz mutluluk adına?
Pek çok soru var bu şekilde. maksadım endişelendirmek veya kanalize etmek değil elbette. Düşünmenizi ve sakinliğinizi korumanızı, kabul edilebilir riskler dışına çıkmamanızı önermek için yazıyorum.
Hani Hollywood filmlerinde sıkça karşılaşırız, adaleti kendisi sağlamaya çalışan baba rolü…. Öldürülen kızının intikamını almak için ter döker… Nihayet katili bulur ve o an o soruyu kendisine sorar; nereye kadar gidebilirim?
Bu konuyu atlamayın.
Her iş ve oluşta aslında derin ve ilerisini etkileyecek pek çok karar veriyoruz. hayati olmak zorunda da değil. Malum cesaret ve aptallık arasında ince bir çizgi var. Bu çizgi aşılırsa geri dönülmez yollara girilir.
Girmeye değer mi? Refleksle hata yapmak her zaman mümkün…. Bakın televizyondaki cinayetlere! Planlasa bile katil öldürmeyi, o saniye geldiğinde akıl ve kalp durdurur, durdurmalı insanı. Ama durulmuyor çoğu zaman. Neden? Antrenmansızız, düşünmeden öfkeyle hareket ediyoruz, nefsimiz kontrolden çıkıyor ve sonuç…. kan gölü.
Bence her durumda, her filmde, her acıda düşünün…Ne kadar ileri gidebilirsiniz ? Düşünün ve kendinizi eğitin.
Bunlar eğitimle, terbiyeyle, aileyle, çocuklukla, çıkışsız kalmakla, umudu kesmekle, şiddete gem vuramamakla, kıskançlığı frenleyememekle, bencillikle, gerçeği kabullenememekle alakalı… o yüzden şimdiden kendinize söz verin…. aşılmaması gereken sınırları aşmayacağınıza dair….
Meselenin bir de aksi yönü var. Madalyonun aksi yüzü yani. Bazen sınırları aşmak, alışılagelmişin dışına çıkmak, isyan etmek gerek.
Kazanımları terk edip, büyük kumar oynayıp, haksızlığa baş eğmeyip direnmek, ne olursa olsun diye….
Ya da yaşadığımız hayatı beğenmemek ve terk etmek….. yalnız, yeni, meçhul bir yaşama yelken açmak….
Benzin istasyonundaki kızın yaşadığı hayattan bıkıp, sevgi ve umuda, elbette paraya kavuşmak hayaliyle evden çıkıp, otostopla başka diyarlara hem de hazırlıksız kaçması gibi…. Siz kaçar mıydınız?
Afrika çocuklarına gönüllü ders vermek için iki yıllığına mesela gider miydiniz?
Şahitlik etmeniz gerektiğinde, gerçeği söylemek ve söylememek arasında nerede olurdunuz ve sonuçlarını dikkate alarak zararları nereye kadar kabullenecek asil ruha sahip olabilirdiniz?
Yoksa yalan ve saklı işlerle gözünüzün önündeki cinayete sessiz mi kalırdınız?
cevabı kolay olmayan sorular bunlar. Yaşamak gerek o anı.
İnsanın en kritik anı canının tehlikede olduğu an…. o an hayatta kalmak adına mesela öldürmek zorunda kalsanız ölmeyi mi seçerdiniz, öldürmeyi mi?
Biraz kafa karıştırıcı ama herkesin bir menzili var, olmalı.
Korkaklık ve cesaret kişilerce sonradan kazanılıyor…. Akılla, bilgiyle, yasal ve makul olduğu müddetçe sınırları genişletmek mümkün. Zaten olması gereken bu.
Aptal cesaret yahut şiddet içeren öfke kabul edilebilir değil.
Hayallerimiz ve ideallerimiz var. hayaller için değil belki ama idealler için insan çok daha uzaklara gider, aşar sınırları.
Mustafa Kemal Atatürk gibi. O aşmasaydı, kabuğundan çıkmasaydı bugün çok rezil hayatlar yaşıyor olacaktık.
Ama diğer yanda sokak ortasında eski eşini 25 yerinden bıçaklayanlar var….. tamamen yanlış, ters, insanlık dışı.
İlk örnek isteğe bağlı, vatanseverlik örneği… İkincisi cehalet ve eğitimsizlik…..
her iki örneğe de hazır olmalı insan….. Çünkü o an gelirse durmak mı yürümek mi gerektiğine karar vermek için çok zamanımız olmayacak.
En basiti şunu düşünün; patronun ahlaksız mobingleri, teklifleri, yasadışı işleri var. Siz çalışansınız ama sarkıntılar sizi de hedef alıyor, yahut ahlaksızlıklar, yasadışılıklar gözünüzün önünde cereyan ediyor. O işi terk eder miydiniz? Yoksa susar ve yutar mıydınız? Vergi kaçıran patronun kirli elleriyle sizi de ellemesine izin mi verirdiniz?