Mutlu değiliz
Trene binin, metroyla seyahat edin…. vapura, otobüse…. Parklara uzanın, pazara, çarşıya bakın…. gülmeyen, gülemeyen insanlar var dolaşan ortalıklarda. Gülen bir tek kişi yok. Suratlar asık, tansiyonlar yüksek, başlar dertli, cüzdanlar boş, dermanlar tükenmiş, sabırların sonuna gelinmiş.
Öğrencisi, memuru, emeklisi, çalışanı, hastası, yolcusu dertli.
Bir avuç keyfi yerinde insana rağmen…. milyonlar kederli, umutsuz, hayalsiz…
Hepimizin dikkatini çekiyordur. Evlerin bacaları tütmüyor eskisi gibi. Çocuklar okula şarkılar söyleyerek gitmiyor. Kahvelerde insanlar birbiriyle şakalaşmıyor. Balıkçılar seferden eli boş geliyor. Cinayetler artmış, kavgalar sebepsiz, boşanmalar had safhada, geçinemeyen, işsiz insanlar var dolaşan avare avare.
Yolları süpüren çöpçünün bile suratı asık…. Kiracı ev sahibiyle kavgalı…. krediler, kredi kartları batakta… arabalar trafiğe çıkamıyor yokluktan. Ekranlar çözüm aramak yerine ağlaşanlarla dolu…
Yeis rüzgarları esiyor tepemizde, hava zaten soğuk ve kapalı, gönüllerimiz sıkışıyor çaresizlikten.
Üretim yok, eti unuttu çokları, içecek süt yok, çocukların beslenmeleri boş…
Sentetik ete, süt tozundan mamüllere, GDO’lu gıdalara mahkum hayatlarımız çölleşen topraklarımıza, yanan ormanlarımıza, kuruyan göllerimize şahitlik ediyor.
Gençler umudu yurt dışında arıyor, heyecanı, parayı, eğitimi… Hastalar çaresiz, doktorsuz. Sanatı, sinemayı unuttu insanlar. Kuyruklar şimdi fırın önlerinde. Bedava ekmek bekleyen onlarca yaşlı var soğukta ayakta dikilen.
Hayallerimizi bile çaldılar.
Çocuklarımız hasta, yaşlılarımız huzurevlerine dahi gidemiyor, ekmekle öğün ediyor fakirler. İşe yayan gidenler var her sabah onlarca kilometre yürüyüp parasızlıktan…. Taksilere ancak çok az insan binebiliyor. Yurt dışına çıkamıyor insanlar, tatile gidemiyor, check-up yaptıramıyor…. emeklilerin dişleri yok ağzında. Ehil ve layık olmayan onlarcası koltuklarda sefa sürerken, yatlar, katlar sefa içindeyken… diğerleri aç, açık, mahzun.
Eğitim tanınmaz halde, yargı kendisiyle kavgalı, ekonomi kriz bataklığında….
Velhasıl toplum mutsuz, hayalsiz, umutsuz. Yarınlara güven kalmadı, çareler Allah’a havale ediliyor.
Moralsizlik motivasyonsuzluğu, vizyonsuzluk yanlışı, üretimsizlik muhtaçlığı, yalanlar sahte senaryoları getiriyor beraberinde.
Buna hep birden biz sebebiz. Sadece siyasilere, yöneticilere suçu atmak en kolay yol. Hayır! Suçlu hepimiziz.
Neden mi?
Tercihlerimizle bu yolu, bu sonu biz kendimiz seçtik. Parayı çok sevdik, geleneklerimize, milli ahlakımıza, terbiyemize boş verdik Batı hayranlığı ile… ehliyetten ziyade makamlar istedik… düzgün evlilikler yerine zengin koca aradık, süse, ithale, markaya tutkulandık. Doğayı kirlettik el birliğiyle, balıkları dinamitle avladık yuvalarını tarumar etmek pahasına, ormanları yaktık arsa açmak için, tarlaları müteahhitte verdik kat karşılığı, zeytinleri kestik, meralara villalar kondurduk… İthali seçtik yerli yerine.
Kahvelerde bekleşip dizi seyrettik çalışmak yerine.
Bilgisayarlarla, cep telefonlarıyla sohbet ettik dostlarımız yerine… sahte dünyalar yarattık kendimize, OYUNA GELDİK.
Hazır yemek söyledik dışarıdan evde pişirmek varken, üretmek yerine tüketimi seçtik, ana babaya itaatten vazgeçtik yıllardan beri… terbiye, nezaket, ahlak yerlerde…
İnançlarımızı Kur’an’a değil de birilerinin ağzından çıkacak sözlere bağladık…. Nutuk’u okumadık, yalan tarihlerle aldandık, dizilerden öğrendik atalarımızın tarihini de kandırıldık, Anadolu gibi bereketli yaylaları çöle çevirdik, üç yanımız denizken balıksız kaldık…
Yazarlarımız, senaristlerimiz yazmak yerine tercümeyi seçti… tezler yazdı üniversiteliler, hepsi batıdan kopya, araştırmayı terke deli asır oldu, Atatürk’ün izinden çıktık onlarca sene evvel.
Allah ile, Atatürk ile aldattı birileri de aldandık.
Şimdi ceremesini çekiyoruz saflığımızın, gafletimizin, cehaletimizin.
Müstahakız.
Kurtulur muyuz bilmem ama önce uyanmak zorundayız. Çünkü üzerimizde ölü toprağı var gibi derin uykudayız.
Milletçe ayağa kalkamazsak biraz daha, silkinemezsek tembellikten, kurtulamazsak ataletimizden…. yok olacağız, gönüllerimiz çölleşecek ormanlarımız gibi, fakirlikten çöp yer hale geleceğiz.
Medeniyet ve refah için Atatürk’e, gerçek din için Kur’an’a dönmekten başka şansımız yok. Mutlu değiliz çünkü bu güzel ve doğru yolu terk etmeyi seçtik fanatikliklerimizle, para sevdamızla, marka merakımızla.
Adamın cebinde yetmiş lirası var ama elinde 60 bin liralık telefon. Krediyle almış… Ev almış bayan…. krediyle, 15 yıl ödeyecek, deniz manzaralı diye. GELECEĞİMİZ BİLE İPOTEK ALTINDA.
Mutlu değiliz çünkü hayallerimiz kısır, vizyonumuz dar, yöneticilerin dahi görüşü kısıtlı. Pek çok gafil var sokaklarda, ekranlarda. Evlilik programları izliyoruz akşama değin. Yemek öğretiyor elin yabancıları. Reklamlarda yabancı hatunlar oynuyor, makyaj ve estetik reklamları boy boy… Dizilerde sayısız ahlaksızlıklar… eşcinseller, sapıklar, mafyalar, o.rospular.
İnsanlar saçını kendisi keser halde. Kocalar boyuyor eşlerinin saçlarını. Emeklilerin dişleri yok…. sert yiyemiyorlar yoksulluktan.
Mutlu değiliz ama bunu hak etmiş olsak da daha iyilerine layığız bence.
Gafletlerimizle düştük bu çukurlara, şimdi aklımız, vicdanımız ve kalbimizle, çalışarak, azmederek, düzelmeyi isteyerek, öze dönerek kurtulacağız.
Ne doğudan, ne batıdan, ne güneyden, ne kuzeyden hayır var bize. Biz Türk’üz, Müslüman’ız, Anadolu’yuz. Türk medeniyetiyiz biz.
Aile yapımızla, medeni anlayışımızla, adalet sevdamızla, çalışkan ve mert duruşumuzla biz bugünkü halimiz değiliz.
O halimizi terk ettiğimiz için bugün sefil hayatlar yaşıyoruz.
bence öze dönmek, uyanmak, düzelmek zorundayız. Mutlu olmak, umut ve sevgiye yeniden dönebilmek için.
Benden demesi.
Öyle ağlaşarak, oturarak, TV izleyerek bu işler düzelmez. Maaş hesabı yaparak düze çıkmaz yarınlar.
Ağlaşıyoruz düşük maaşlar için…. zam bekliyoruz. Neden bu haldeyiz, neden her şey pahalı, neden zam vermiyorlar diye düşünüyor muyuz? Sor4un kadar soruna sebepleri de düşündüğümüz an zaten gerçeği göreceğiz. Neden biz değil de o adam veya kadın o işi aldı anladığımız gün uyanmaya başlayacağız. Neden bir avuç zengin de diğerleri fakir gördüğümüz an işler rayına oturmaya başlayacak yavaştan. Ha gayret!
Bencillikten vazgeçince, aldatıldığımızı anlayınca, objektif olarak tartışabildiğimizde işler düzelmeye başlayacak, göreceksiniz.