Millete seyir gerek
İki gariban. İstanbul’un sillesini yemiş, yaşlı ve yorgunlar. Dertleri diz boyu. Gülhane parkının farklı köşelerinde iç çekerek düşünmekle meşguller. dünya umurlarında değil, zaten onlar da dünyanın umurunda değiller. Sıkıntıdan içlerine sığamıyorlar. Yürüyerek uzaklaşmaya, dolaşmaya, daha fazla düşünmeye muhtaçlar. Ayakkabılar yırtık, elbiseler kirli, karınlarına kaç zamandır lokma girmemiş. Zararsız ve zayıflar, ayakta durmaya takatleri yok. Biri karşıdan, biri bu yandan aynı yoldalar.
Yan yana geçerken birinin kolu diğerine hafifçe değiyor. Kendi dünyasına dalmış garibanlar, karşıdan geleni görmeyecek haldeler. Zaten bedenleri de dengelerine hitap edemiyor.
Biri özür diliyor;
‘Kardeş kusura bakma, istemeden değdim. Aklım başımda değil. Hakkını helal et.’
Diğeri kendi derdi kendine yeter halde; ‘Sorun değil hemşerim. Yolun açık olsun.’
Aksi yönden uzaklaşmaya devam ederlerken …. yanda bankta otururken olaya şahit olan iki kadından biri diğerine seslice şöyle der;
‘Bak adam omuzu koydu, diğeri gık diyemedi. Özür filan ama. Diğerinde iş yok!’
Bu ses istenen etkiyi yaratır ve omuzuna temas edilen adam diğerinin isteyerek çarpmış olabileceğine ihtimal vermeye başlar içinden. O içteki kurt yok mu adamı rahat koymaz ve dönerek diğerine seslenir;
‘Kardeş kusura kalma bir şey dicem, isteyerek dokunmadın değil mi?’
Diğeri mahcup cevap verir;
‘Bilerek olmaz kardeşim, derdim büyük, başım dalgın. İstemeden…’
Yollarına devam edecekken misafirler çoğalmıştır. Kadınlar aynı tonla konuşmaya devam ederler;
‘Bak gördün mü adama omuz attılar, adam kafayı çakacağına soruyor. Pısırık işte. Öbürü aslan gibi çaktı omzu gidiyo bak küheylan gibi.’
Şimdi bu sözü duyan ve omuzuna, koluna dokunulan adam derdini unutmaz da dokunandan hesap sormaya yeltenmez mi?
‘Kardeş, istemeden oldu ama özür dile bakalım hele. Ayıptır ya!’
‘Kurban özür diledim ya. Seni görecek göz mü var bende?’
Kadınlar daha da kalabalık olarak izlemeye devam ederken aralarında konuşurlar;
‘Anca yüklen, çakmak yok şöyle bir. Adama omuz atıyorlar, adam da ses yok. Pısırık anam bu.’
Omuzuna dokunulan bu kez daha sinirli adama seslenir;
‘Baksana sen kardeş. hem çarpıp hem kaçıyon öyle mi?’
‘Gözümün nuru derdim çok, senle uğraşamam, özür diledim ya.’
Kadınlar;
‘Bak seninle uğraşamam diyor. Sende kimsin ki diyor. Yok anam diğeri pısırık.’
Adam;
‘Bak kardeşim sen bana hem çarpıp, hem adam değilsin mi diyorsun?’
İş uzayıp gider, muhabbet gerginliği artırınca kalabalık artar, kalabalık arttıkça sağdan soldan sesler, gaz vermeler yükselir ve her iki adam da az önce ayakta duracak halleri yokken aslan kesilirler. Dertlerini unutmuş, omuz atma atmama derdine düşmüşlerdir. Tansiyon iyice yükselir ve yumruklaşmaya başlarlar. Alt alta, üst üste başlarla r boğuşmaya. Kan revan içinde bir müddet sonra takatleri kesilir ve nefeslenmek için ara verirler.
Bir bakarlar ki etraflarında kimseler kalmamış. Demin kendilerine gaz verenlerin hiçbiri ortada yok, bu iki yoksul yumruklaşarak birbirlerini dövmekteler.
Oturup hallerine bu kez gülmeye başlarlar.
Biri diğerine şöyle der;
‘Gördün mü kardeşim, millete seyir gerek. Bak biri kalmadı.’
Enayiliklerine doymadan başlarlar kahkahalarla gülmeye.
NOT: Bu hikayeyi Aziz Nesin’in diye biliyorum ama emin değilim.