Kurbağayı sıcak suya atarsanız derhal fark eder, zıplar ve kaçar. Bir daha da yanınıza yaklaşmaz. Ama aynı kurbağayı serin bir suya koyar ve altından ısıtmaya yavaş yavaş başlarsanız değişimi yani sıcaklık artışını fark etmez, kaçmaz ve ölür.
Bu önerme altındaki su yavaş ısıtılan tüm toplumların dizilere, maaş hesaplarına ne denli boğulduğunun, eğitimden sosyal hayata her alanda nasıl altındaki su ısıtılarak yok olmaya doğru koştuğunun anlatımıdır.
Tüm dünya için geçerli bu önerme aslında ve basitçe şu demektir; bir değişim, kural veya yanlışı hatta yalanı topluma alenen, bir çırpıda söylerseniz, ahlaki bir yozlaşmayı alenen teklif ederseniz toplum onu derhal reddedecektir. Ama o şeyi topluma yavaş yavaş, sindire sindire, etrafından dolanarak, tekrar ederek, dizilerle gözüne sokarak altın tepside sunarsanız toplum onu severek kabul edecektir.
Şimdi bakın bakalım yaşantılarınıza altınızdaki su soğuk mu, sıcak mı?
Gazetelerle, ekranlarla, siyasi demeçlerle, kanunlarla, filmlerle neleri bizlere alıştıra alıştıra yutturdular? Hayat kadınlarını , eşcinselleri nasıl kabullendik? Cahilleri nasıl baç tacı ettik? Canileri serbest bırakanları nasıl mazur gördük? Orman yakanları fabrika kurmak için, maden için şart diye dayatanlara karşı nasıl sessiz kaldık? Şehit asker haberlerine bile alıştırıldık? Okumamaya, kafa yormamaya, araştırmamaya, analiz etmemeye, fark etmemeye nasıl şartlandırıldık?
Bu tuzak çok fena…. altımızdaki su kaynamak üzere ama biz hala su üstünde bekliyoruz. Uyanmaya ve kaçmaya da niyetimiz yok. Bu vaziyette de yok olup, ölüp gideceğiz.
Benden demesi.