Klavye şövalyeleri
Fransızca kökenli bir sözcük olan şövalye, Orta Çağ’dan bu yana özel bir eğitimden geçirilen atlı askerleri tarif etmek için kullanılır. Uzun yıllar boyunca İspanya, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde, savaşlarda üstün başarı gösteren askerlere şövalye nişanı verilirdi. Lakin bu insanlar savaşır, uzun yolculuklar yapar, gerçek hayatın içinde yaşar ve kendilerine has bir şekilde prensipli davranırlardı. Bu ünvanı almak kolay değildi ama alınca insanın hayatı o sıfatla sonsuza dek değişirdi. Karakterleri de nispeten asil, adil, eşitlikçi, mazluma yardımcı bir hüviyetteydi.
Gel zaman git zaman şövalyeler azaldı, yok oldu. Ama sonradan savaşmayan, cesaret ve fedakarlık göstermeyen, gerçek kimlikleri bilinmeyen, sahne gerisinden, uzak mesafelerden atıp tutan, hal hatır soran, dolandıran, kandıran, manipüle eden şövalyeler ortaya çıktı. Bunlara biz Klavye Şövalyeleri diyoruz….
Kimler var bu grupta?
Vefasız ve hayırsız evlatlar var mesela ilk grupta. Annesini aramayan sormayan ama anneler gününde sosyal medyada destanlar sıralayan…. yaş günlerinde el öpmeye gitmeyip videolar gönderen….
Emekli Ayşe teyzeleri dolandıran sahtekarlar var mesela ben savcıyım, polisim diyerek…. bilgisayarlara virüs atanlar var….
Troller var halkın duygu ve beklentilerini suistimal eden, algı yaratan, haberleri farklı aksettiren…. gerçekleri saptıran, belli maksatla tutulmuş, parayla beslenen…
Kadınları, kızları farklı isim ve profil resimleriyle ağına düşürmek isteyen şempanzeler var yaşlı, çirkin, ahlaksız….
Uyuşturucu tacirleri, misyonerler, kaçak bahis çeteleri, cinsel istismarcılar, jigololar, ultra feministler….
Namus bekçiliği yapan namussuzlar var, kedi katillerini övenler var, delil ve resim karartanlar var….
Sanal alem üzerinden atıp tutanlar var…. savaşmak isteyip kılını kıpırdatmayan ama askeri göndermeye pek hevesli olan….
Aksini düşündüğü halde doğru ve düzgün yoldaymış görünenler var….
Normalde yapamayacağı şeyleri internette ezikliğini gizlemeye çalışarak yapanlar, normalde düşünmeye korkacağı sözleri yine nette söyleyen, yazan, savunanlar var…..
Gerçek hayattan kopuk yaşayan, sadece sanal alemde nefes alabilenler var…. iş çıkışı koşa koşa bilgisayarın başına geçenler var….
Konuşmaktan, ikna etmekten, tartışmaktan ziyade klavyede yazmayı tercih edenler var….
Toplum önünde konuşamayan ama evde rahat ortamda, kendisini klavye başında huzurlu hissedenler var….
Bilgisiz, cahil ve kültürsüz asosyal kişilikler var…. iki lafı bir araya getiremeyen ama güdümle iş yapan…. ideolojik ve fanatik….
Karşısındakinin yüzüne söyleyecek cesareti olmadığı halde, klavye başında aslan kesilenler var….
Papağan gibi kendi fikrini yanlış da olsa defaten paylaşanlar var….
Yorum hırsızları var, telif hakkı yiyenler var….
Özetle;
Saklı, uzak, sabit, meçhul, taraflı, gerçekten kopuk, modern çağa (!) uyum sağlamış, çoğu korkak, bencil ve asosyal hayat yaşayan insanlar bunlar.
Klavye başında insan gerçekten yazma isteği duyuyor, paylaşmak, aktarmak, ses vermek. Bunu anlarım. İyi niyetliyse, yanlış fikirleri bile anlarım…. anlayamadığım ihmalciler, korkak ama şövalyeliğe soyunanlar, güdümlüler…..
Malesef tesirleri büyük…. acı tarafı da bu.
Alimlerin, kültürel kişiliklerin paylaşımları seviyeli, bilgilendirici. Bunlara hiç itirazım yok. Tanışma ve konuşma şansımız olmayacağına göre onların paylaşımlarını okumak güzel.
Sosyal medyaya da karşı değilim. Bazı haberleri o kanaldan öğrenmek mümkün çünkü. Latifelere, magazin haberlerine bile diyecek sözüm yok. Her malın alıcısı vardır.
Sözüm kandıranlara, aldatanlara, dolandıranlara, gerçeği değiştirenlere, bilgisayar başında karakter değiştirenlere. Hele hele dolandırıcılara, hırsızlara.
Anne ve babasını ihmal eden çocukları da anlayamıyorum…. Belki o bayram son şans olacak hayattayken görmek için? O akşam yemeğine gitmemekle belki son ve en büyük anıyı kaçıracak? Başka ne önemli olabilir ki? Topu topu seneden dört beş gün….
Fanatizm örnekleri daha doğrusu mahsulleri var…. klavye başlarında. Yanlışken haklı çıkmaya çalışan, yalan yanlış duyuruları paylaşan…. adaleti saptırmaya çalışanlar var…. reyting uğruna ahlaksızlıklara bile yer veren var…
Kötü örnekleri ballandırarak anlatan, aktaran, gençleri zehirleyenler var….
kasıtlı olarak milli ve ahlaki değerlere saldıranlar var…. maneviyatı zedeleyenler var…. Türk kimliğine zarar vermeye çalışanlar var…
Beyin göçünü körükleyen aidiyetsizler var….
Yurt dışından, hem de ülke vatandaşı bile değilken, ülke insanlarını yanıltan, dolandıran, kandıranlar var….
Suni gündem yaratanlar, adaleti geciktirenler, saptıranlar, yoranlar var….
Bunlar karşımıza çıkamazlar, çıksalar da öyle davranamazlar. Ama klavye başında coşuyorlar, konsantre oluyorlar, üstelik münferit de çalışmıyor çokları, organize çeteler gibi yapılanmışlar… güdülenmişler.
Yaşlıları, gençleri, çocukları kirli maksatlarına alet ediyorlar…. üç kuruş maaşlarına göz koyuyorlar…
Cinsellik içerikli paylaşımlar var mesela…. aile kurumuna saldıran fütursuzca…. çocuk yapmamayı özendiren var….
Klavye derken zaten sadece kişisel paylaşımları düşünmemek gerek…. Ben yaptım oldu mantığıyla dizilerde ne saklı mesajlar var anlayabilene, ne kirli gayeler? Reklamlar ha keza? Filmler zaten hep bel altı…..
Gerçekten kopmak verilen zararın en büyüğü. Aile bağları ve bizzat aile kurumu çok yara alıyor. Kayıp hem ahlaki hem maddi. Zihinlerin bulanması, gerçeğin tartışılır olmasına ne demeli?
Milli değerlerimize, Ata’larımıza, bayrağımıza saldıranlara ne demeli? Ulu önder Atatürk’e korkusuzca dil uzatabilenlere?
Bulunamama ihtimali onları cesaretlendiriyor, bir de sahte kimlikleri….. arkalarındaki güç her neyse gruplar için diyorum çok kuvvetli ve zengin. Kişisel bazda ise zamanın telaşı ve karmaşası içinde kaybolmaya yüz tutmuş çalışanlar bireysel ihmal suçunu işliyor.
Uzatmaya gerek yok….
Klavye şövalyeleri bizler de olabiliriz ama bu doğru bir şey değil. Gerçek, cesur ve samimi olmak en güzeli. Klavye arkasından kalkmak ve gerçek hayata dönmek gerek, fikirleri korkusuzca ve şeffaf olarak konuşabilmek, ziyaret etmek, konuşmak, sosyalleşmek, yasal ve kültürel olmak….
bence….