Kibir şeytanın en büyük silahıdır
Şeytanın Avukatı filmini hatırlarsınız. Filmin konusu ve son sahnedeki mesajı tam da bu konuya ait; kibre. Çünkü zalim insanın egosu o denli yüksek ki kandırılmaya, kışkırtılmaya, vesveseye, fitneye, hasete gayet müsait.
Nefis doymak bilmeyen bir bebek. Onu ne kadar beslersek o denli fazla acıkıyor. İhtiraslar, özlemler, açlıklar, kıskançlıklarla besledikçe nefislerimiz bizi daha fazlasına sevk ediyor.
Başarılı olmaya mecbur değiliz. Mesele adilce gayret göstermekte. Lakin sistem bizi başarıya zorluyor, gayret geri planda kalıyor ve başarı için her yolu mübah sayıyoruz. Bu ise ahlaki, ticari, hukuki pek çok taviz vermek demek.
Şeytan işte nefsin bu kabarışlarını yakalıyor ve açlıkları vesveseye çevirip kışkırtıyor. Bu kışkırtma ise bizi doğru yoldan çekip alıyor.
Filmde avukat doğruyu buldu lakin hemen sonrasında yeni bir tuzağa düştü ve insanın ne denli ders almaz olduğunu gösterdi. Bu hepimiz için aynı değil mi? Ders almıyoruz, alsak da unutmuyor muyuz? İşte suçladığımız şeytan aslında süslü göstermekten öte bir şey yapmıyor.
Suçlu olan biziz, irademizle istiyoruz yanlış olduğunu bile bile.
Gurur güzel bir şey. Yapılandan gurur duymak mesela. Vakur olmak yani haklı gurur taşımak da öyle. Lakin kibir kötü ve boş gurur demek. Hak edilmemiş ya da doğru olmayan bir kazanımın sonudur kibir. O halde hak etmek, doğru ve güzel olanı seçmek, yanlıştan kaçınmak lazım. Yapabildiğimiz ölçüde mutlu oluruz. Belki başarıyı yakalayamayız ama dostlarımızı satmamış, ruhumuzu şeytana teslim etmemiş oluruz .
Kibir şeytanın en büyük silahıdır çünkü kibirlendiğimiz müddetçe şeytanın ağına mecbur düşeceğiz ve düşüyoruz. Oradan çıkışsa çok mümkün değil. Bence.