İki bin otuz – 2030
(3626 kelime, okuma süresi: 22 dakika, ağır konu)
Yaklaşan, hatta sınırlarımızdan içeri girmeyi başaran Küreselizmin 2030 yılına dair ciddi hedefleri vardır. Bunlar aleni ancak toplum tarafından nedense (?) bilinmeyen hedef ve hamleleri içermektedir. Aşağıda Birleşmiş Milletler’e ait 17 madde, DAVOS’a ait 8 madde ve NATO’ya ait örnek bir çalışma yer almaktadır. Okumakta güçlük çekilebilecek yazıyı bilerek sadeleştirmedim çünkü orijinaline sadık kalmak ve şüpheleri de uzaklaştırmak istedim.
Şuradan başlayalım ki Küreselizmin global ölçekteki süregelen ve müteakip planları bilinemezse alınacak tedbirler de bilinemez, tedbirler çözüme ulaşamaz. Aşağıda yazılanlar onların resmi 2030 hedefleridir. İnsanları ürkütmemek adına ifadelerde kibar, insani ve masum kelimeler seçilmiştir. Gayeleri ise gizlidir! Ayrıca; onlara göre dünya hala tavına gelmemiştir, akıllarındaki projeler için safhalara ve bazı gelişmelere (!), bunun için de zamana ihtiyaçları vardır. (Bu aynı zamanda bizler için toparlanma ve savunma hattı oluşturma fırsatı demektir, umuttur.)
Hala küresel komploların tehlikesine ikna olmamışlar için, şimdi sırasıyla bu süslü ama şeytanca kurgulanmış projeleri ve bunlara karşı nasıl bir tedbir geliştirebileceğimizi görelim, BM ve DAVOS toplantılarında alınan kararların ve süren projelerin arka planındaki niyeti okumaya çalışalım;
BM hedefleri (17 madde);
BM’in 2000 yılında başlattığı ‘Milenyum Hedeflerinin’ devamı olarak kabul edilen 2030 hedefleri, 17 genel konuyu kapsıyor. BM’ye üye 193 üye ülke tarafından kabul edilen “Dünyamızı Dönüştürmek: 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi” başlıklı anlaşma; bir bildiri, 17 sürdürülebilir kalkınma hedefi ve uygulama, yenilenen küresel ortaklık yapısı ve izleme konularını içeren 169 alt başlıktan oluşuyor. Burada yazılanlar BM’ye üye ülkeler tarafından üzerinde uzlaşma sağlanan hedeflerdir. Belirlenen bu maddeleri, Küresel Hedefler kampanyası (Global Goals Campaign) ile ünlü simalar, sivil toplum örgütleri, tanıtım şirketleri dünyaya tanıttı, eğitimciler, spor kulüpleri, dini liderler, TV ve radyo yayıncıları, küresel markalar, sinema reklamcıları, teknoloji ortakları, dijital ve sosyal medya platformları, medya ajansları, yayıncılar, sanatçılar ve yerel teşkilatlar insanları bilgilendirdi.
1. Yoksulluğu sona erdirmek; Küresel terminolojide, evrensel temel geliri (maaşı) yani sisteme kayıtlı (!) kimselere (dijital dünya vatandaşlarına) verilecek düzenli maaşı ima etmektedir. Kapitalist sistemin yıllarca ezdiği toplumların sisteme olan nefretlerini körükleme ve yeni sistemi sevdirme gayretidir. Herkesin benzer veya aynı maaşı alması ise komünist sistem özlemini tarif eder. Lakin o ülkelerdeki örnekleri göstermiştir ki tüm mal ve üretimler devletindir. Yani bireyler parası olsa da mülk edinemeyecek, lükse harcayamayacak, dilediği tatili yapamayacaktır. Oysa yoksulluğu, açlığı sona erdirmek için evrensel olmaya gerek yoktur, ulus bütünlüğü içinde de adil gelir dağılımıyla sorun çözülebilir. Ancak onlar maaş tahakkuku için dönüşümü şart koşmaktadır ve bu asıl maksatlarını göstermektedir. Dünya vatandaşlığı şartının bu sebeple reddi gerekir. Burada en büyük tehlike gençler içindir çünkü çalışmadan bir gelire sahip olmak hayali, aylaklığı seven ve sakınca görmeyenler için gayet idealdir. Halen neden yoksullaştırıldığımızın cevabı da yukarıdaki paragraftadır. Önce hoşnutsuzluk abartılıp, ihtiyaç hasıl olunmalıdır ki koşulacak şarta insanlık hazır hale getirilebilsin. Bu örnekten yola çıkarak şunu tüm maddeler için duyuralım ki sistem adamları çoktandır sistem kurmaya değil, mevcut sistemi yıkmaya ve yeni şart için gerekli altyapıyı oluşturmaya, her bir madde için insanlığın hazır hale getirilmesine çalışmaktadır.
2,3. Açlığı bitirmek, gıda güvenliğini sağlamak, sürdürülebilir tarımı desteklemek, beslenme imkanlarını geliştirmek; Anlaşıldığı üzere empoze etmeye çalıştıkları şey suni gıdalardır, GDO’lar yani genetik mahsullerdir, hap şeklindeki beslenme kaynaklarıdır. Başta et olmak üzere doğal gıdalara yer verilmeyecek bu sistemde, küresel ısınma ve doğal gıdadan bulaşan virüsler bahane edilerek insanlar astronotlar gibi hapla beslenir hale getirilecektir. Tohumdan gübreye, sulama suyundan ilaçlamaya her şey sentetik veya hormonlu olacağından doğal gıda bulmak mümkün olmayacaktır. Bu konuda çok yol kat ettikleri de ortadadır. Doğal beslenme; insanların yaşadıkları yerlerden mevsiminde temin edilen, ilaçsız üretilen gıdalarla beslenmesidir. Bu beslenme türü aynı zamanda antibiyotik görevi görür. Örneğin Ege mutfağı dediğimiz şey tabiatta sıkça bulunan sebzelerden oluşan bir menüdür. Toplumun yurdun başka yerinde yetişen – mevsiminde bile olsa- gıdalarla beslenmesi dahi doğal olmayan beslenmedir.
4. Sağlıklı yaşamı, refahı temin etmek, bebek ölümlerini azaltmak; Sağlıklı yaşam; hastalıkların ve hastaların sterilize edildiği, gerekirse imha veya zorla tecrit edildiği, suni kan, organ ve dokularla tarif edilebilecek, çipli, kontrol edilebilir, kısmen robotik, uzun ve belki ölümsüz ama insanlık dışı bir ömrü tarif etmektedir. Refah ile kast edilen de maddi gelirin yanı sıra ölüme sebep verebilecek her türlü kaza ve tehdidin baştan engellenmesi anlamındadır, pahalı ve modern hastaneleri ifade etmektedir. Bebek ölümlerini azaltmak gayeleri de evliliklerin ve hatta cinsel birleşmelerin izne tabi tutulmasını, nüfus kontrolünü, hamileliğin şartlara bağlanmasını, daha anne karnında başlayacak takip ve kontrolü, hastalıklı-engelli olabilecek çocukların doğmasına izin verilmemesini, genetik pek çok müdahaleyi, anne karnında cinsiyet değişikliklerini, doğan çocukların ilk günden aşılanmasını (!) içermektedir. Adeta… kadere müdahale anlamına gelmektedir. Sağlıklı yaşam ile kast ettikleri herkesin uzun ve sağlıklı yaşaması değil, sağlıkları rektifiye edilecek edilen insanların (kendilerinden olanların) suni olarak uzun süre yaşamasıdır. Hastanelerin endüstrileştirilme gayretlerinden birisi de budur, siyonizm tüm sağlık teşkilleri üzerinde tek ve mutlak hakimdir. Bunun en son örneği dünya sağlık teşkillerinin corona karşısındaki sahteliklerinde görülmüştür.
5. Kız ve erkek çocuklara eşit ve kaliteli, yaşam boyu eğitim imkanı sağlamak, cinsiyet eşitliği sağlamak, kadına şiddete son vermek, kız çocuklarının toplumdaki yerini güçlendirmek; Kız çocuklarının erkek çocuklarıyla aynı eğitim imkanlarına sahip olması doğal olarak uzaktan eğitimi, kadrolaşmayı, kadınlar lehine ayrımcılık yapılmasını, uzaktan eğitim programlarının (sertifika) ömür boyu sürmesini, tekamül eğitimleri ile insanlığa verilecek terbiyenin devamını tarif etmektedir. Kadına şiddetin mazur görülür yanı elbette yoktur ve yasalara göre de zaten suçtur lakin burada kast edilen mağduriyet yaratmak, sisteme direnç oluşturmaktır. Kızlar ve kadınlar konusunun sistem kurucular için dip notu, gelecekte tüm devletleri kadınların yöneteceğidir. Şu an artan kadına şiddet vakaları da bir ihtiyaç hasıl etmek maksadıyladır. HALBUKİ KADIN HAKKI DİYE BİRŞEY OLMAZ, KIZLARA EŞİT EĞİTİM HAKKI DİYE BİŞEY DE YOKTUR. İnsan hakkı vardır. Bu küme erkek ve kadın herkesi eşit olarak zaten kapsamaktadır. Kadın hakkı dendiği anda zaten ayrımcılık yapılıyor demektir.
6. Hijyenik ve sağlıklı su temini; Kendilerinin azalttıkları ve kirlettikleri su kaynaklarıyla tabiatı çölleştirecek, toplulukları göçe zorlayacaklar, doğal su temini imkansızlaşacak, sunacakları alternatif suların muhteviyatı bilinmeyecek, ülkeler arası su savaşları yaşanacak, su bir silaha dönüştürülecek, hayvan eli değme riski bulunan ortamlardan temin edilen sular (doğal sular) hastalık bulaştırma riskiyle (!) yasak edilecektir. Bu ticari ve tıbbi alanda da pek çok sonuca gebedir. Su savaşlarını suni olarak sürekli gündemde tutan küresel zihniyet, doğal kaynakları sürekli azaltarak ve kontrol altında tutarak toplu ölümleri ve biyolojik saldırıları hayal etmektedir. Suyun tedavi edici özelliğini de bu sayede yok edecek, bedenlerin dengesini bozarak toplu ölümlere sebebiyet verecektir.
7. Güvenilir, sürdürülebilir, modern enerji temini; Alternatif enerji kaynakları üzerinde çoktandır çalışan sistem kurucuların gayeleri; petrol ürünlerini yasaklamak, küresel ısınmayı bahane ederek yapay ay ve güneş modellerini hayata geçirmek, enerji depolama ve enerjiyi silaha çevirmek, insan hareketlerinden (ruhsal, sinirsel, metafizik, potansiyel, kinetik enerji vs.) enerji temin eden projelere yoğunlaşmaktır. Enerji bahsinin en mağdurları petrolden başka bir şeyi olmayan Ortadoğu halkları olacaktır ki (yapay güneş türü enerji kaynaklarına alternatif kabul etmeyen küreselciler diğer tüm enerji membalarını imha veya etkisiz hale getirecektir) maalesef parasızlıkla artan istikrarsızlıklar ve terör bizleri de vuracak, göçlerin ana güzergahı yada transfer merkezi zorunlu olarak Türkiye olacaktır. Suriye örneği bunun antrenmanıdır. Susuz ve petrolsüz kalacak Ortadoğu ile diplomasisinde üretimi, doğal tarım alanlarının artırılmasını, yatırımı, sanayileşmeyi dile getiren Atatürk buraya ait öngörüsüyle de dahidir.
8. Ekonomik kalkınmayı temin, üretici istihdamı, onurlu çalışma sistemleri; Çocuk ve kaçak işçilerle mücadeleyi, statülerinin iyileştirilmesini, kayıt altına alınmasını, kaçak üretimlerin yasaklanmasını, reel sektörün tanzimini, ülkelerin değil ama global kalkınmayı, gelirin artmasını, üretimlerin istenen alanlara yoğunlaşmasını, göçmenlerin aktif rol almasını ifade etmektedir. Kapitalist sisteme reaksiyon yaratmak istekleri saklı kalmak üzere reel sektör teşvikleri, zenginleşen bütçe ve merkez bankaları teklifidir, küresel olmak şartıyla enflasyona yenilmeyecek para politikalarını tarif etmektedir.
9. Dayanıklı altyapı, kapsayıcı sanayileşme ve buluşları teşvik; Doğal etkenlere veya sabotaj türü eylemlere dayanıklı kendi altyapılarının olması gerektiği hali ifade etmektedir ki internet altyapıları olmadan iş göremeyecek bu güçler, olası etkiler nedeniyle sistem altyapılarını zaten uzaya taşımaktadır. Ayrıca buluşları teşvikle kast ettikleri de kendi ihtiyaç teknolojilerine katkıdır. Kapsayıcı sanayileşme ve buluşları teşvik sistem öngörülerine hizmet eden projelerin destekleneceği vaadidir.
10. Ülke içi ve ülkeler arası eşitsizlikleri gidermek; Totaliter veya komünist sistem altyapısı benzeri uygulama emperyalizmin düzenlerini (ters reaksiyon da oluşturarak) inkar etmekte ama yerine çok daha katı ve uygulanması mevcut gelir ve gelişme durumları nedeniyle imkansız olan bir hedefe işaret etmektedir. Ülkeler arası eşitsizliğin farklı gelir ve gelişme durumlarındaki ülkeler için zorluğu açıkken standartlaştırma hevesi totaliter rejim demektir.
11. Kentlerde ucuz ve kaliteli ulaşım ve konut imkanı sağlamak; Zamanın güncel sorunu olan kentleşmeyi abartmak, otel odasına benzer sıkışık ve dar ancak kontrol edilebilir (modern) daireler sunmak, bu sayede özel hayatları sürekli gözetlerken, ulaşım sürelerini kısaltmak, bedava konaklama imkanı sağlamak gibi tedbirler halen komünist fikriyatı uygulamalarıdır. Köyden kente göçü teşvik eden, tarımı baltalayan bu yaklaşım, mega kentler kurmak suretiyle tekelci zihniyetin para tuzakları içinde uygun pazarlar manasına gelmektedir. Lakin gaye kulağa gayet hoş gelmektedir. Yine burada da dikey inşaatın kaçınılmazlığı ve komşusuz-asosyal yaşamlar dikkatleri çekmelidir. Dikey inşaat, lojman tahsisi ardındaki asıl gaye ise kiralanabilir ama satın alınamazlık yani mülkiyetsizleştirmedir. Hürriyetsizlikle de birlikte düşünülmesi gereken bu mesele sosyal yaşamın alacağı yeni şekli önermektedir. Doğalı, insanlığı, tabiatı, hava döngüsünü, psikolojileri katleden dikey inşaat, ruhsuz, standart, bencil hayatları beraberinde getirirken, insanın toprakla alakasını kesecektir.
12. Sürdürülebilir tüketimi ve üretimi sağlamak, gıda israfına son vermek; Burada gizli kelime sansür veya kısıtlama kelimesidir ki insanlar günlük gıda sarfiyatlarında bağımsız olamayacaktır, adeta karne sistemi ile beslenecek, atıklar sözde kontrol edilirken, ekmek gibi gıda üretimine harcanan emek ve bütçeler başka alanlara kaydırılacaktır.
13. İklim değişikliği ve etkileri ile mücadele için acil adım atmak; Burada da gizli madde aslında yapılmak istenen kelimesidir ki mücadeleleri istem dışı ısınma değildir aksine ısıtmaktır. Yani mücadele eder göründükleri küresel ısınmayı aslında destekleyen kendileridir. Bunu acil koduyla duyurmaları da gösterir ki bu 17 madde içinde bu maddeye dair özel bir korkuları vardır.
14. Okyanusları, denizleri ve deniz kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma için korumak ve sürdürülebilir şekilde kullanmak; Denizleri ve içerisindekileri korumak gayesi kontrol etmek manasıyla daha anlaşılır olacaktır ki kasırgaları yönlendirme teknolojisine dahi sahip sistem adamlarının, insanları karasal zeminlere mahkum etme gayeleri açık, Antarktika gibi ne yaptıkları belli olmayan yerlere ulaşılmasına mani olma istekleri aşikardır. Keza denizlerden üretecekleri enerjiyle yahut oralardan temin edecekleri enerjilere, soyunu tüketecekleri balık gruplarına dair hedefleri gizlidir, sular üzerinde hakimiyet kurmak isteyenlerin metafizik emelleri de hiç anılmamaktadır.
15. Karasal ekosistemleri korumak, restore etmek ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak, ormanların sürdürülebilir kullanımını sağlamak, çölleşme ile mücadele etmek, toprakların verimlilik kaybını durdurmak; Kısaca doğal ekosistemi suçlayarak suni bir döngü yaratmak, inekleri sözde gübrelerindeki küresel ısınmaya sebep olan metan gazı bahanesiyle imha etmek (bu arada et tüketimini sunileştirmek), ormanlarca üretilen oksijeni azaltmak, yine ormanlarca engel olunan radyasyon ve EMP türü öldürücü etkilere karşı koruyuculuğunu yok etmek için ormanlardan yangın vs. suretle kurtulmak, yeniden restore ile de maksatları tüm doğal tabiat döngüsüne bir şekilde müdahale etmek, gerekirse yukarıdaki yapay güneş müdahaleleri ile günün saatlerini bile değiştirmek manasınadır.
16. Sürdürülebilir kalkınma için barışçı ve herkesi kucaklayan çözümler için toplumları teşvik etmek, herkesin adalete erişimini sağlamak, her seviyede etkin, hesap verebilir ve kucaklayıcı kurumlar inşa etmek; Kontrol edilebilir insan modeliyle isyanların başlamadan bilinmesini, yasaklanmasını, sert tedbirler alınmasını, asilerin fikir ve evvelki eylemlerinden yola çıkarak suçun işlenmeden etkisizleştirilmesini ifade eder ki Hollywood filmlerindeki örnekler (Azınlık Raporu) fikir verebilir. Yani adaleti tesis bahanesiyle halk hareketlerinin yasaklanması ana gaye, yasaların buna uygun tesisi araç, polisiye tedbir ve sistemler hayallerindeki düzendir. Barış için savaşı gerekli kılan şartların ve sebep olan faktör ve kişilerin ortadan kaldırılması gerekir ki buna sebep zaten asırlardır kendileridir. Lakin barış söylemi tatlı ve ikna edicidir.
17. Sürdürülebilir kalkınma için küresel ortaklığın uygulama araçlarını güçlendirmek ve küresel ortaklığı yeniden canlandırmak; Ulus devletlerin ortadan kaldırılması, dünya vatandaşlığının tesisi, ortak para, vatandaşlık vs. arzularının yani yeni dünya düzeninin hayata geçmesi hayalidir. Küresel kalkınma, küresel devlet nizamı demektir ki hikayenin başı da sonu da bu maddedir.
Diğer yandan Dünya Ekonomik Forumu (Davos) da kendisine 2030 yılı için sekiz temenni (yol haritası) seçti. Aşağıdakiler dikkatli okunması gereken “8 predictions for the world in 2030” başlıklı bu sekiz maddedir.
1. Tüm ürünler hizmete dönüşecek, satın alınmayacak, kiralanacak. Mesajları şudur; Mülksüzlük mutluluktur! İnternet satışları gibi tekelleşmiş, merkezi, kontrollü tüketimi, mülkiyetsizleştirmeyi, kiralanabilirliği ama satın alamamayı ifade etmektedir.
2. Havayı kirletmenin bir maliyeti vardır; Karbon salınımını azaltmak adına petrol ürünlerinin yasaklanması, kullanmaya devam eden kişi ve devletlerin yüksek vergilendirilmesi, gerekirse cezalandırılması demektir. Uzun vadede sistem tarafından temin edilip satılmayan tüm enerji kaynakları için benzer tedbirler söz konusu olacaktır. Havayı kirletme kendi ürettiği teknoloji ile sebep olduğu kirlenmenin faturasını başkalarına çıkarmak isteyen aciz ama kurnaz bir oyundur. Ülkenin soluduğu havayı temiz tutma gayretinden daha mantıklı ve gerekli bir şey olamaz. Buna yönelik tedbir almak da hükümetlerin görevidir. İhmal veya gevşeklik varsa tedbir almak da yetkililerin ettiği yemin gereğidir. Çünkü tarımdan nüfusa, hayvanlardan dereler ve göllere kadar pek çok şey bu kirlenme nedeniyle vasfını yitirmektedir.
3. ABD hakimiyeti bitecektir; ABD örneği, Ulus devlet sisteminin tahribi manasına kullanılmıştır ki bundan sonra sistemin kendisi dışında hiçbir ülkenin derebeylik–jandarmalık yapmasına müsaade edilmeyecek demektir, tek güç olacak ve o küresel siyonizm olacak manasınadır. Bölgemizdeki oyun ve hamlelerine de bakılırsa küresel gücün yeni silahı ABD olacaktır. Bu aynı zamanda Pentagon’un küreselcilerce ikna edilmiş olduğunu gösterir ki bu başlı başına bir bela ve sorundur. Trump ve Biden arasında yaşandığı farz edilen Başkanlık seçimi aslında küresel – Ulusal meydan savaşıdır ve maalesef kazananı küresel siyonizm olmuştur. Bu yakın zamanda artacak dünya huzursuzluğu demektir ki yaz aylarına kadar alt yapısı hazırlanacak, sonbaharda acı etkileri görülecektir. Corona bunlardan yalnızca biridir. Sırada gıdasızlık ve susuzluklar, elektriksizlikler, internetsizlikler vardır.
4. Elveda hastane, hoş geldin kişiselleştirilmiş dijital tıp. Suni organlar, neşterlerden ziyade damarlarda dolaşan ameliyatçı cerrah robotlar vs.; İzaha gerek var mı?
5. Daha az et yiyeceğiz. Vegan projesi; Yukarıda izah edildiği şekilde etçilden otçula dönüşen, sağlıksız, güçsüz, takatsiz insanlar ama daha yeşil bir dünya. (Devam eden diyet programları ile de benzerliği gözden kaçırmayınız, yasaklanan üç beyazı da) Et üzerine oyunlar, ulusumuzun doğal hayvancılık ve tarıma vermesi gereken önemi anlatmaya kafidir.
6. Bugünün Suriyeli mültecileri yarınların CEO’ları olacak; Dijital kimlik ve küresel vatandaşlık tarif eder. İklim değişikliği 2030’a kadar 1 milyar insanı yerinden edecek. Köksüz, kendi ülkesinde tutunamamış insanlar (göçmenlere) rol verecekler. Küresel mekanizmanın yöneticileri köksüzdür. (İç karışıklığın yaşanacağı onlarca ülkeyi ve milyonlarca insan göçünü, ayrıca küresel ısınma ile sular altında kalıp yer değiştirmek zorunda kalacak nitelikli nüfusu ifade etmektedir, vatansızlık ve aidiyetsizlik duygusunun kibarca söylenmiş halidir.) Suriyeli göçmenler halen beş milyon civarındadır ve emin olunmalıdır ki bu rakam çok yakında elli milyonu bulacak, tüm Avrupa önleyemediği göç dalgalarına maruz kalacaktır. Bu sayede hem demografik yapılar, hem ekonomiler değişecek, zayıflayacak, ülkeler ile halklar arası köprüler atılacaktır.
7. Batıyı inşa eden değerler kırılma noktasına kadar sınanacaktır; Özgürlük, adalet, insani değerler… Özgür son nesil olduğumuzu anlatıp, medeniyet ve insanlık değerlerimizin artık olmayacağını, sistem tarafından vicdan, merhamet, sevgi ve umut türü duyguların toptan yasaklanacağını iade etmektedir. Batı değerleri ile kast ettiklerinin insan hakları veya manevi eşitlik ilkesi olduğu düşünülürse dinsiz, hukuki ama adaletsiz günlerin yakın olduğu da anlaşılacaktır.
8. 2030’a kadar insanlığı Kırmızı gezegene (Mars’a) taşımaya hazır olacağız; Uzay yalanlarına ve bilhassa 2021 senesi dahil olmak üzere delip dışına çıkamadıkları kutsal yarıküreyi delip geçme heveslerini anlatır, kaotik dünyanın sonunda teşkile dilecek yeni dünyanın seçkinlere ve zenginlere ama her hâlükârda siyonist yahudilere ait olacağını ifade eder. Uzay son beş yıldır üzerinde titizlikle durdukları alan olarak gözlerden uzaktır ama bu yalanlarının ve gayelerinin saklanmasına mani değildir.
Yine bir not; burada yazılanlar ihtiyaçlar değil PLANLARIDIR, DÜNYAYI GETİRMEK İSTEDİKLERİ NOKTADIR. İkinci olarak, algı oluşturma gayretleri tüm bu projeler üzerinde ama burada yazılı olmayan prensipleridir.
Bu arada NATO ne halde? İşte onların da 2030 hedefleri; NATO 2030 – Yeni bir Çağ için Birliktelik
Çalışmanın amaçlarının anlatıldığı rapor, “Giriş ve Temel Bulgular”, “Analiz: 2010-2030 Güvenlik ve Siyasi Ortam” ile “Öneriler: NATO’nun Rolünün, Uyumunun ve İstişaresinin Güçlendirilmesi” başlıklı üç ana bölümden oluşmakta ve sonuç bölümüyle tamamlanmaktadır. İlk bölümde, Grubun 2030’daki NATO vizyonunun ana hatları ile Grubun temel bulgularının özeti sunulmaktadır. İkinci bölüm, günümüz ile 2030 arasında NATO’nun içinde bulunduğu koşullara etki edebilecek ana eğilimleri değerlendirmektedir. Üçüncü bölümde ise, Genel Sekreter tarafından Gruba verilen üç hedefin (1- Müttefiklerin birliğinin, dayanışmasının ve uyumunun güçlendirilmesi; 2- NATO bünyesinde Müttefikler arasındaki siyasi istişarenin ve eşgüdümün artırılması; 3- Tüm stratejik yönlerden İttifak’ın güvenliğine yönelik mevcut ve gelecekteki tehditlere ve sınamalara cevap verebilmek için NATO’nun siyasi rolünün ve ilgili araçlarının güçlendirilmesi) her birine göre tematik olarak düzenlenmiş tavsiyelerin daha ayrıntılı bir tartışması ile bu kapsamdaki öneriler sunulmaktadır.
Belirsiz Zamanlarda Stratejik bir Çıpa
Tarihin en başarılı ittifakı olduğu vurgulanan NATO’nun, geçmişin sınamalarına başarıyla mukabele ettiği, varoluş sebebi olan Sovyet tehlikesinin sonlanmasını takip eden otuz yıl içerisinde Balkanlarda iki savaşa ve etnik temizliğe müdahale ettiği, Rusya dahil olmak üzere eski rakiplerine işbirliği elini uzattığı, NATO topraklarında ve Afganistan örneğinde olduğu gibi dışarıda, terörizm tehdidine karşı durduğu ve Avrupa-Atlantik coğrafyasındaki Rus saldırganlığına karşı açık, kararlı ve ortak bir yanıt verdiği belirtilmekte; bununla birlikte NATO’nun geleceğin taşıdığı belirsizliklerin yaratabileceği sınamalara ayak uydurması gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Askeri açıdan kendini birçok kez kanıtladığı belirtilen İttifak’ın, transatlantik topluluğu için başat siyasi forum olma yeteneğini geliştirmesi gerektiği; bu sayede, üyelerinin güvenliği ile özgürlüğünü korurken, uluslararası düzenin de önemli bir parçası olabileceği kaydedilmektedir.
Değişime Uyum Sağlamak: NATO’nun Siyasi Mirası
Bu bölümde, NATO’nun uzun ömürlü ve başarılı oluşunun, değişen stratejik koşullara uyum sağlama yeteneği sayesinde mümkün olduğu; askeri bir ittifak olarak algılanan NATO’nun her zaman siyasi bir yönünün de bulunduğu; zaman içerisinde NATO’nun siyasi boyutunun giderek güçlendiği; Soğuk Savaş’ın ardından en belirgin adaptasyon sürecinin yaşandığı; Ortakların NATO işbirliğine dahil edildiği ve Akdeniz/Orta Doğu ülkeleriyle diyalog süreçlerinin başladığı kaydedilmektedir. Öte yandan, esasen farklı koşullar düşünülerek tasarlanan 5. Madde’nin, İttifak tarihinde ilk kez 11 Eylül 2001’de ABD’de gerçekleşen terörist saldırıların akabinde harekete geçirilmesinin, İttifak’ın adaptasyon yeteneğini ortaya koyduğu dile getirilmektedir. 2014 yılından bu yana yaşanan gelişmelerin de altı çizilerek NATO’nun bugün, Rus askeri tehdidine karşı koymanın yanı sıra, hibrit ve siber nitelikteki tehditleri de öngörebilecek ve onlara karşı savunma yapabilecek geniş bir araç yelpazesine sahip olduğu aktarılmaktadır.
Yeni Bir Çağa Uyarlanmış Yeni Bir Siyasi Rol
2030’a doğru NATO’nun kuruluş misyonunu korumakla birlikte bu misyonu desteklemek için gereken uyumu sağlamakta zorlandığı; NATO bünyesindeki siyasi görüş ayrılıklarının Rusya ve Çin gibi dış aktörlerin müdahalesini mümkün kıldığı; Müttefikler arasında birliğin sağlanamaması halinde NATO üyelerinin sınamalara karşı yalnız başlarına kalacakları; güncel şartların İttifak bünyesindeki siyasi istişarelerin önemini artırdığı; yeni çağın sınamaları karşısında NATO’nun siyasi uyumu ve birliği sağlama görevini nasıl yerine getirmesi gerektiği sorusunun bu raporun temel konusunu oluşturduğu; Rusya ve Çin’in eşzamanlı jeopolitik ve ideolojik meydan okuması karşısında NATO’nun siyasi uyuma önemle ihtiyaç duyduğu; küresel sınamalar çağında NATO’nun büyük siyasi sorumluluğa ve fırsatlara sahip olduğu; bu bakış açısıyla değerlendirildiği takdirde karşılaşılabilecek zorlukların bu uyumdan elde edilecek faydanın yanında önemsiz kalacağı kaydedilmektedir.
Değerlendirme Grubu’nun 2030’daki NATO vizyonu, “ an Alliance defined by vitality, utility, relevance and endurance” (hayatiyet, kullanılırlık, geçerlilik ve dayanıklılıkla tanımlanan bir İttifak) olarak tanımlanmıştır. Raporda, NATO’nun gelecekte de Avrupa-Atlantik bölgesinde barış, istikrar ve hukukun üstünlüğü ilkesinin temeli olacağı; güncellenecek bir stratejik konsept çerçevesinde bütün üyelerinin kolektif savunmasının stratejik ağırlık merkezi olmaya devam edeceği; tüm önemli ulusal güvenlik sınamalarında üyelerin başvurduğu yegane ve asli platform olma rolünü güçlendireceği; uluslararası düzende daha etkin olacağını; ortaklarla daha derin stratejik ve karşılıklı bağlantılar kuracağı; ortak ilgi alanına giren meselelerde Avrupa Birliği ile daha sağlam bir ilişkiye sahip olacağı ve istişareyi yoğunlaştıracağı öngörülmektedir.
Temel Bulgular
Raporda, NATO’nun 2030 yılına uzanan süreçte dikkate alması gereken 138 öneriye yer verildiği belirtilirken, bunların tasnif edildiği 20 başlığın her birinde öne çıkanlar sıralanmaktadır: 2010 yılına ait Stratejik Konsept belgesinin güncellenmesi; Rusya’ya karşı caydırıcılık ve diyalogu birlikte barındıran çift kulvarlı yaklaşımın kullanılması; Çin’in oluşturduğu güvenlik sorunlarına daha fazla zaman ve siyasi kaynak vakfedilmesi; Yükselen ve Çığır Açan Teknolojiler (EDT) alanındaki çabaların artırılması; terörizmle mücadelenin temel görevler arasına açıkça dahil edilmesi; etkili nükleer caydırıcılık sürdürülürken silahların kontrolüne verilen desteğin yeniden teyit edilmesi; iklim değişikliği konusuna değinilmesi; siyasi uyum ve birliğin sürdürülmesi; transatlantik istişarenin güçlendirilmesi; NATO ve AB arasındaki güven ve anlayışın en üst düzeyde yeniden canlandırılması; stratejik çıkarlar çerçevesinde ortaklıklarından daha iyi yararlanılması; zamanlıca karar alma ve uygulama konusundaki yeteneğin korunması; siyasi boyutun askeri ilerlemeyi yakalayacak şekilde güçlendirilmesi.
Raporda, NATO’nun Güney’e dair sarih ve tutarlı bir yaklaşım geliştirmesi, NATO’nun AB’nin yanısıra, Afrika Birliği, Arap Ligi, İİT, Körfez İşbirliği Konseyi ile G5 Sahel gibi bölgesel aktörleri angaje etmesinin lüzumuna da değinilmektedir.
Analiz: 2010-2030 Güvenlik ve Politika Ortamı
Üçüncü bölümde 2010-2030 dönemindeki siyasi şartlar ve güvenlik ortamı iki farklı alt bölümde analiz edilmektedir. Sistematik rekabetin geri döndüğü ve küresel tehditlerin yükselişe geçtiği belirtilirken Rusya, Çin, terörizm, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Yükselen ve Çığır Açan Teknolojiler (EDT), iklim değişikliği, COVID-19 salgını gibi konulara değinilmektedir. Sürekli değişen güvenlik ortamında, NATO’nun birliğini koruması ve güçlendirmesi gerektiği; bu hedefe ulaşabilmek için Müttefiklerin, İttifak’ın stratejik hedefleri ile siyasi kimliğine bağlılıklarını eylem ve söylemleriyle göstermelerinin elzem olduğu belirtilmektedir.
Öneriler: NATO’nun Rolünün, Uyumunun ve İstişaresinin Güçlendirilmesi
Değerlendirme Grubu tarafından hazırlanan önerilerin tamamı, dört başlıkta (1- NATO’nun 21. Yüzyıldaki Siyasi Amacı; 2- Her Yönden Ortaya Çıkan Tehdit ve Sınamalar Karşısında NATO’nun Siyasi Rolü ve Araçlarının Güçlendirilmesi; 3- NATO’nun Siyasi Uyum ve Birliğinin Geliştirilmesi; 4- NATO’nun Siyasi İstişare ve Karar Almasının Geliştirilmesi) altında gruplandırılarak raporun bu bölümünde ayrıntılı bir biçimde sunulmaktadır.
Sonuç
Metnin sonuç bölümünde NATO’nun, devlet ve devlet dışı aktörlerden kaynaklanan yeni tehditlere mukabele etme yeteneğini artırması; modern tehdit ortamında İttifak’ı korumak ve rakipleri caydırmak için siyasi araçlarını geliştirmesi ve değişen stratejik koşullara sürekli uyum sağlama yetisini koruması gerektiği kaydedilmektedir.
2014 yılından bu yana NATO’nun, bir nesilde yapılabilecek en büyük müşterek savunma tahkimatını gerçekleştirdiği; askeri alandaki bu ilerlemenin siyasi alanda da yakalanabilmesine ihtiyaç duyduğu; siyasi uyumun, NATO’nun DNA’sında yer almakla birlikte bekası için de temel bir koşul olduğu; son yıllarda daha da karmaşık ve zorlayıcı hale gelen değişken güvenlik ortamıyla birlikte bu ihtiyacın ivedilik kazandığı dile getirilmektedir.
Öte yandan, Avrupa’nın güvenliği için Kuzey Amerika’nın yapmakta olduğu hayati katkı ile külfet paylaşımında Avrupalı Müttefiklerin önümüzdeki yıllarda artacak payları arasında dengenin sağlanması gerektiği; tüm bu konuların, 2010 yılından beri sağlanan ilerleme ile yeni sınamaları kapsayacak yeni bir Stratejik Konsept içerisinde bir araya gelmesinin gerekli olduğu kaydedilmektedir. Avrupa’nın büyük bir kısmında son 70 yıldır süregelen barış ortamının tarihi bir istisnayı teşkil ettiğinden hareketle, her türlü çıkar çatışmasına, özeleştiriye, sorgulamaya rağmen Müttefiklerin İttifak’ın yaşayabilirliğine ve kalıcılığına olan güvenini koruması hedeflenmekte; raporda sunulan önerilerin hayata geçirilmesiyle NATO’nun, Müttefiklerin kolektif savunmasının temeli olmayı sürdüreceğine inanıldığı belirtilmektedir.
ÖZETLE;
Dünya 2030 yılına dair başkaca planlara sahipken, bizler gereksiz içsel çekişme ve tartışmalarla vakit kaybediyoruz. Getirilmeye çalışılan küresel düzene -dijital dünyaya-totaliter anlayışa uygun korunma ve uyum gerekleri araştıracağımıza magazin haberleriyle meşgul ediliyoruz. Yukarıda yazılanları anlayabilirsek bizlere dayatılan suni et, kolay boşanma, GDO’lu gıda gayretlerini de altın madeni çalışmalarını da anlayabiliriz.
Benden demesi.