Huzur hayat okulunun ders arasıdır
Hayat bir sınav olduğu kadar bir okuldur aynı zamanda. Bu nüansı anlayabilmek için bu dünyada biraz zaman geçirmek gerekir ama orta yaştan itibaren görürüz ki yaşam hem bizi sınav etmekte hem de bir şeyler öğretmektedir. Sınav sonrası için alacağımız notu hazırlarken, okul kısmı bizim elimizden tutan bir yardımcı, bir eğitmen, bizi yarınlara hazırlayan bir antrenördür.
Ömrümüz bu sınav salonunda ve okulda geçer aslında. Tüm dünya sahnesi de bunun için vardır.
Bu koşturma ve telaş bazen çok acımasız ve yorucu olabilir. Sorunlar, meseleler, darlıklar, felaketler, bazen tatlı telaşlar, çocuklar, işler, beklenmeyen gelişmeler derken…. yaşımız alır başını gider.
Yoruluruz. Hani ormanda yürürken bir ağaç gölgesinde mola verir, yahut bir dere kıyısında serinlemek için dururuz ya… işte bence bu molalardır hayatı çekilebilir kılan. Dertsiz, hesapsız, sorunsuz, sakin…
Bu anların adı bana göre huzurdur. Dertler bitmez, telaşlar bitmez ama bir moladır huzur hayata, ders arasıdır.
İnsanın içinde duyumsadığı rahatlık duygusu, gönül rahatlığı, baş dinçliği, rahatlık içinde bulunma durumu, dinginlik, çekişmesizlik şeklinde tanımlanabilen huzur; sükunettir, barıştır, dertsizliktir, düşünmemektir, ruhu dinlendirmektir, hayatın seslerine kulak vermektir.
Gençlik yıllarında bu sesi duymak çoğu zaman mümkün değildir başkaca gürültülerden. O yıllarda aradığımız bir şey de değildir dinlenmek, iç sesimize kulak vermek. Lakin orta yaşlardan itibaren, bedenler yaşlandıkça, sorunlar yığıldıkça, omuzlara binen yükler arttıkça insan yorulur ve dinlenmek ihtiyacı duyar.
Ne kadar çok mesele ile boğuşmuşsak, ne kadar geniş alanlarda mücadele ediyorsak, kaybetmekten korktuğumuz ne kadar çok şeyimiz varsa o kadar çok isteriz dinlenmeyi, kendimizle baş başa kalmayı.
Vicdanımızla baş başa kaldığımız o anlarda, sevdiklerimiz yanımızda olsa da huzuru tek başına yaşamak isteriz çoğu zaman. Çünkü o sevdiğimizin nefes alışları bile bozar sessizliğin sesini.
Huzur orta yaşların gıdasıdır. Maddiyattan, beşerilikten, boş işlerden geçenlerin aradığı çıkar yoldur, gayedir, hayat yokuşundaki düzlüklerdir. Bu huzur yoksa… huzursuzluk yani dengesizlik, anormallik, çözümsüzlük, sevgisizlik vardır ve bu durum insanı erken yaşlandırır, enerjisini emer, yarına çıkma arzusunu bitirir.
İnsan kendisiyle barışıktır çoğu zaman. Tek başına kaldığında en kötü insan bile bu yüzden huzur bulabilir.
Ama huzur veya huzursuzluk kaynağı başkalarıysa… evlatlar, aileler, arkadaşlar ise… huzuru bulmak o kadar kolay değildir.
Huzur veren insanlar dostlardır, aklı selim, kalbi selim insanlardır. Hani kara gün dostu, hayat yoldaşı dediklerimiz…
Huzursuzluk veren insanlar akraba dahi olsalar hayatı çekilmez kılan, bizi yoran, dertleri çözülemez hale getiren, yaşamayı tatsızlaştıranlardır….
Huzurlu bir yaşam için… dostluk çemberleri kurmak, düşmanları, acı verenleri, sahte olanları hayatımızdan uzaklaştırmak gerekir… tabiatla, hayatın kendisiyle yakınlaşmak, beşeri telaşlardan uzaklaşmak….
Huzurun sadece dini anlam taşıdığına asla inanmıyorum. İç rahatlama, dinginlik hali herkes için söz konusudur ve inanç her ne kadar bu durumu geliştirir ve yükseltirse de doğrudan etkili değildir iç huzur üzerinde.
Ama akıl ve kalp, vicdan ve nefis, beden ve ruh …. durum ve şartlar ne olursa olsun huzurun etkenleridir. Yaşadıklarımız, söz ve düşüncelerimiz, hayata bıraktığımız izler, kümelerimize girebilen insanlar, bize tesir eden olaylar, hayaller ve idealler, beklentilerimiz, elde edebildiklerimiz ve en önemlisi de tatmin duygusudur bizleri ayakta tutan ve huzura erdiren.
Hayat planı adildir, basittir. Bizler onu zorlaştırmakta, karmaşık hale getirmekte hünerliyiz. Sorunlar yumağı ettikçe de içinden çıkılmaz hayatlar yaşıyoruz bu nedenle. Huzura açlığımız da bu yüzden.
dertlerimiz var onlarca ama aslında dert değil hiç biri. Babamın bir lafı vardı; insanı yıkan hayat değil düşüncelerdir diye. Hayat bu kadar acımasız değil, asla! Ama biz endişe ve vesveselerle kendimizi yoruyoruz çoğu zaman boş yere. Huzursuzluğumuz da bunları çözememezlikten kaynaklanıyor.
Basit, sade, adil ve sevgi dolu bir yaşam daha az yorucu olduğu kadar aslında huzurun da tam karşılığı… Ama biz daha fazlasını isteyen doymaz açlıklarımızla, kötülüklerimizle, hayatın temposunu gereksiz yere artırıp daha çok ve erken yoruluyoruz…. dinlenme, huzur ihtiyacı duyuyoruz.
Huzur herkesin hakkı… Şirketleri yolan kimselerin maaş diye cukka ettiği Huzur hakkı demiyorum (!) yanlış olmasın… Manevi huzur ve iç ahenk herkesin hakkı diyorum.
Kendi adıma ben en çok sahillerde, ondan da çok dağlık yerlerde ve bilhassa kendimle baş başa kaldığımda huzuru bulurum. Bazen bir kediyi severken, bazen bir domates fidanını sularken, bazen kuş sesi dinlerken….
Ama görüldüğü gibi huzur sahnelerinin çoğunda… İNSAN yoktur. Sanırım hepimiz için öyle. Çünkü huzur tek kişilik bir oturak gibi bana kalırsa. Ve insan hayalleri kirletecek kadar zalim.
Kainat ve tabiat insana huzuru bol kepçelerle verir…. verimlidir, üretkendir, saygılıdır. Sizi dinler ses etmeden, size çiçekler açar, bonkördür… renkten renge girer, mis kokular yayar, sizi, sınavınızı, geçmişinizi, geleceğinizi hatırlatır. Dertler giremez o kumsala, telaşlar, dedikodular, yanlışlar… affedicidir tabiat. Yargılamaz sizi, kötü bile olsanız açar şefkat kollarını, dinler sizi sadık bir dost gibi…
Denizde kaydırdığınız yassı bir taştır bazen huzur, bazen bir kuşun kanat çırpışı, ayın bulutlardan sıyrılışıdır bazen, bazen yağmurun suratınıza düşen damlaları…
Yağmur huzur verir en çok. O saf sular cennetlerden geliyor gibidir… Kim bilir belki gerçekten de öyledir?!
Velhasıl huzur herkesin hakkıysa, başkalarının huzurunu gereksiz yere bozmak en büyük zulümdür. Huzur bozan huzur bulamaz.
Huzur veren ise karşılığını huzur olarak alır er geç.
Anne ve babalara vereceğimiz huzur, çocuklarımızdan alacağımız huzur olarak döner bize.
Huzur yerine huzursuzluk veriyorsak sevdiklerimize şayet bu durumda huzur bizler için de hayaldir.
Tabiata kaçtığımız nadide anlar hariç…. hep orada kalamayacağımıza göre, huzuru günlük yaşantımızda da aramak ve bulmak hakkımızdır. lakin gün içinde huzurumuzu kaçıranlar ne kadar çok ise o kadar mutsuzuz demektir ki huzur hayal olur.
Uzaktakiler, hayatımıza dokunamayanlar bize çok fazla huzursuzluk veremez. Canımızı yakan daha çok yakın çemberlerimizdeki sevdiklerimizin kabahat, yanlış ve düşüncesizlikleridir.
Para, meslek, mesailer de huzurumuzu çokça kaçıramaz aslında. Kısa sürelidir verdikleri dertler. Çünkü bedenimizle alakalıdır tüm bunlar. Oysa huzur içimizle, duygularımızla, vicdanımızla alakalıdır.
Büyük hatalarımız, hatta suç ve günahlarımız varsa bile huzura ermek çok zor değil.
Bir af dilemek, bir gönül almak, bir özür kabul etmek, kısa bir ziyaret, içten bir el öpüş… büyük kırgınlıkları bile ortadan kaldırabilecek güçtedir. Bu önemlidir çünkü kırgınlıklar, küslükler, endişe ve üzüntüler var oldukça huzur yalın kalır, zayıftır.
Tüm dertlerin bitişi diye bir şey yoktur ve olmayacaktır. Eskilerin deyişiyle dertler mezarda biter. O halde önemli olan dertlerin bizi yıkmasına müsade etmemektir. Bu da gerçekten seçerek, önemlileri diğerlerinden ayırmakla mümkün. Mesela para mı önemli, sağlık mı? Yılbaşı gecesi arkadaşlarla adetten diye iki kadeh rakı içmek mi, aileyle birlikte olmak mı?
Seçeneklerimiz, tercihlerimiz bizi biz yapar. Huzuru gerçekten arıyorsak, hayata objektif bakmak, değerlerin sıralamasını doğru yapmak zorundayız.
Halının altına süpürülen dertler huzur getirmekten uzaktır. Çünkü oradadırlar. Çözülmedikçe dağ gibi büyürler ve çıban gibi bizi hep rahatsız ederler.
O halde kafaya çokça takmamak, ama asli meseleleri de çözüme ulaştırmak doğru olan.
Huzur geçici olmasın istiyorsak…. bilgelik ve erginlik şart. Tecrübelerimizi, yaşamdan aldığımız dersleri hatırlayarak… yaşın gereklerini hissederek, kabiliyetlerimizin farkında olarak…. yaşlanmak en güzeli.
Huzur biz ona yaklaştıkça bize koşarak gelecektir.
Bize huzursuzluk verenler ise…. huzursuz hayatlarında mahçup ve mağdur olmaya mahkumdur. Çünkü hata ve kötülüklerinden sıyrılmaları mümkün değildir iyileşmeyi dilemedikleri müddetçe.
Gönül gözleri kapalıysa, sihir altındalarsa, hayatın maddi yönüne meylettilerse… huzurdan her saniye uzaklaşıyorlar demektir.
Huzur şayet onlar için para veya mevki ise de hayatı tanımaktan çok uzaktalar demektir.
Ama biz… huzurun anlam ve önemini bilenler…. hayatı seveceğiz, bulutların üzerini göreceğiz ve mutlu olacağız…
Çünkü huzuru hak ediyoruz… çünkü vicdanlıyız…. çünkü insan olmak ne demek artık anlıyoruz…
Onlara biraz zaman verelim ama kendimizi de bu arada çok üzmeyelim.
Dedim ya Huzur hayat okulunun ders arasıdır diye, zaten çok kısa hayatlarımızı, lüzumsuz dertlerle ve dert verenlerle uğraşmamak lazım.
Kötülük ve kalpsizlik hep var olacaktır. Ama biz iyiden ve güzelden yana durmaya devam edeceğiz. Dünyayı değiştiremesek de kendimizi geliştirecek ve bilge birer ergin olacağız. Hayat rapsodisine uygun adımlarla dans edeceğiz ki… kimse ayağımıza basamasın.
bence.