Hürriyet anıtı (Miss Liberty)
İblis, Amerika’yı kendisine başkent yapmakla kalmadı, buraya bir de imzasını attı. Tüm dünyanın Hürriyet anıtı diye bildiği bu heykel, şekli, sembolleri, tacındaki oklarla bile şeytanın yeminini haykırıyor, iblis insanların akılsızlığını, her şeyin aslında gözler önünde cereyan ettiğini tüm dünyaya gösteriyordu.
1854 yılında Sultan Abdülmecid zamanı Mısır Osmanlı’nın bir eyaletiydi, içişlerinde bağımsız, dışişlerinde Osmanlı sultanına bağlıydı. Zamanın Mısır Valisi Said Paşa, dünyanın en büyük kanallarından biri olan Kızıldeniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayan Süveyş Kanalı projesini hazırlatıp onaylaması için Sultan Abdülmecid’e sundu. Said Paşa’nın hazırladığı Süveyş Kanalı Projesi’nin arkasında Fransa, önünde de bir engel olarak İngiltere duruyordu. Zira Akdeniz ve Hindistan’daki İngiliz hâkimiyetini sona erdirebilecek bu kanal, Osmanlının malî gücünün yanında denizlerdeki gücünün de artmasına sebep olacaktı. Bu yüzden İngiltere, Sultan Abdülmecid Han’a, projeyi reddetmesi için baskı yapıyordu. 30 Kasım’da Said paşa padişah onayı beklemeden Fransız mühendise gereken izni verdi.
Fransız sermayesiyle kurulan şirketin hisse senetlerinin tamamı satılınca İngiltere, Osmanlıya baskılarını daha da artırdı. Sultan Abdülmecid, Said Paşa’nın projesini yıllarca bekletti, projenin kendisine gelişinden yedi sene sonunda Ihlamur Kasrı’nda veremden vefat ettiğinde proje hala onay bekliyordu. Ancak onaylanmasa da Said Paşa’nın başlattığı proje ilerlemeye devam ediyordu. İki sene sonra Said Paşa vefat edince yerine geçen İngiliz taraftarı İsmail Paşa, kanalın Mısır için hayatî önemini fark etmekte gecikmedi ve işe dört elle sarıldı.
Sultan Abdülmecid’in vefatıyla tahta geçen Abdülaziz Han’a da İngiliz baskıları devam etti. Ama İngilizlerin unuttuğu bir şey vardı ve Abdülaziz Han donanma ve denizciliğe çok önem veriyordu. Sultan, 19 Mart 1866’da yayınladığı fermanla kanala izin vererek projeyi tasdik etti. Bununla da kalmayıp, Mısır’ın kanal için yaptığı dış borçları devlet garantisi altına alarak, kanal şirketi hisselerine de bizzat kendisi oldukça yüklü paralar yatırdı.
Said Paşa ile kanalın mühendisi Ferdinand de Lesseps arasında 30 Kasım 1854’te yapılan anlaşma maddelerinde, bir de heykel projesi vardı. Süveyş Kanalı’nın Akdeniz’e açılan sahillerinde bulunan Port Said şehri limanına dikilecek olan dev bir kadın heykeli. Bu heykel, hem Osmanlıyı hem Mısırı temsil edecekti. Bu yüzden Mısır’ı temsilen firavunlar dönemi kıyafetlerini giymiş kadın heykelinin başında, 7 iklimin padişahı olan Osmanlı Sultanını temsilen 7 kıta ve 7 denizi simgeleyen (!) 7 sivri uçlu bir taç olacaktı. Elinde de bir meşale tutacaktı. Sultan Abdülaziz Han, heykelin yüzünün batıya dönük olmasını istedi. Zira elindeki ışığı doğudan batıya götürdüğünü, ışığın, medeniyetin, uygarlığın, doğudan yükselip batıyı aydınlattığını simgelemesini istiyordu.
Heykelin parası da bizzat Sultan Aziz Han tarafından ödendi. Sipariş, Fransa’nın meşhur heykeltıraşlarından Frederic Auguste Bartholdi’ye verildi. Frederic Bartholdi, Fransa’daki atölyesinde çalışmalara başladı. Heykelin bakır ve çelikten oluşan iskeletini ve mühendislikle alâkalı kısımlarını, Paris’teki kendi adıyla anılan kuleyi yapan Gustave Eiffel ile birlikte tamamladı. Heykele Singer dikiş makinelerinin kurucusu Isaac Singer’in dul eşi Isabelle Eugenie Boyer modellik yaptı.
Lakin İsmail Paşa, bu heykelin Müslüman Mısır halkı arasında hoşnutsuzluğa sebebiyet vereceğini söyleyerek mühendis Ferdinand de Lesseps’e, heykelin Mısır’a getirilmemesi talimatını verdi. Mühendisin, İsmail Paşa’yı ikna çalışmaları fayda vermedi. Nihâyet Kasım 1854’te yapımına başlanılan Süveyş Kanalı’nın Kasım 1869’da açılışı yapıldı. Dünyanın dört bir yanından gelen binlerce insanın katılımıyla oldukça görkemli fakat heykelsiz bir açılış oldu. Çünkü heykel Fransa’da kaldı. Bartholdi’nin bu muhteşem eseri, Fransa’daki bir depoda yapayalnız, akıbetini beklemeye başladı.
O yıllar, Amerika ile Fransa’nın dostluk yıllarıydı. Karşılıklı hediyeleşmeler sırasında Paris’te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun başkanından, Fransız hükümetine bir teklif geldi: Amerika’ya devasa bir heykel hediye edilsin! İkna edilen Fransız hükümeti, bu heykel için Frederic Bartholdi’yi görevlendirdi. Bartholdi’nin eseri zaten hazırdı. Fransa Hükümetinin istediği heykel, elindeki meşaleye kadar Mısır için hazırlanan heykele benzerlik arz ediyordu.
Fransız hükümetinden gelen talimata göre heykel, sol elinde “hukuku temsilen bir kitap” tutacak, sağ elinde de, “Dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü bir meşale” olacaktı. Yani neredeyse Fransa tarafından istenen heykel, Abdülaziz Han için hazırlanan heykelin aynısıydı. Sadece küçük bir iki değişikliğe ihtiyaç vardı. Bartholdi, heykelin yüzünü tamamen değiştirdi ve annesi Charlotte’nin yüzünü işledi. Özgürlük Heykeli, Fransa tarafından kuruluşunun 100. yılı münasebetiyle Amerika’ya 10 yıl gecikmeyle hediye edildi. Heykeltıraş, heykeli 350 parçaya bölerek, İsere adındaki bir Fransız gemisiyle Amerika’ya taşıdı. Newyork limanındaki adalardan birine, daha önce görmeye geldiği Özgürlük Adası’na, kaidesini Richard Morris Hunt’un hazırladığı yere, 4 ay içinde monte etti. Ve 28 Ekim 1886 da açılışını bizzat kendisi yaptı.
1886’dan beri Amerika’nın New York adalarından birinde bulunan heykelin sol elindeki kitap üzerinde Bağımsızlık Bildirgesi’nin ve Amerika’nın kuruluşunun tarihi olan 4 Temmuz 1776 yazmaktadır ve yüzü Sultan Abdülaziz Han’ın isteğinin tam aksine doğuya bakar.
Bu kadın başındaki tacı ve elindeki meşalesi ile bir rivayete göre mimarın annesinin resmi, bir diğer rivayete göreyse Babil’in ünlü fahişe tanrıçası İSİS’tir. Fahişe tanrıça denmesine sebep Babil’de rahip ve rahibelerin İSİS tapınağı dışında cinsel ilişkiye girmelerinin yasak oluşuydu. Rahip ve rahibeler bu tapınakta rastgele eğlenirdi. Bu sebeple İsis, fahişe tanrıça adını aldı. (Bir diğer görüşe göre de Heykeldeki kadının yüzü heykeltıraşın annesinin yüzüydü.)
Heykel ilk yapılış maksadından farklı olarak masonik ellerce tanzim edilip, masonik törenle yerleştirildi ve açılışı da yine masonik kaidelere göre oldu. Anıtın her yanında kolayca tespit edilecek semboller ise o heykelin hürriyet kavramından çok daha fazla şeyler bildirdiğinin işaretiydi. O kadar ki tacın yedi oklu olması Allah ve diğer altı rab ile birlikte yedi sayısını vermekteydi. Bununla masonlar dünya düzeni ile kurmayı planladıkları sistemin de mesajını vermekteydiler. Lakin görünen yüzde insan hakları ile bağımsızlığa duyulan özlem ve teminat vardı.
Yine rivayete göre Tapınak şövalyelerinin hazinesi bu anıtın içinde yeni dünya olan Amerika kıtasına gitmişti. Halen de New York şehri limanında sürekli göz önündedir. Elindeki meşale ile sözde özgürlüğe giden yolu gösteren kadın rehber de … İsrael’di. Başında kraliçe olduğunu simgeleyen taçda da 7 tane sivri çıkıntı vardır. Bu çıkıntılar, Yüceler yücesi Allah’a ilâh kabul ederek ortak koştukları diğer 6 Rabbi/Yöneticiyi temsil etmektedir. Kitabın saklanan levhaları da bu anıtın sol elinde taşıdığı, temsilen ‘insan hakları beyannamesi’ olarak tanımlanan tabletlerin içindedir. Dev küreselcilerin iki vakıf merkezinin de New York’ta olması ve heykelin bu şehrin adasına dikilmesi heykelleştirilen kadının Yeni Dünya Düzenine giden yola ışık tutan İsrael olma ihtimalini artırmaktadır. ABD Ulusal devletini yıkma girişimi olarak küreselcilerin komplosu diye adlandırılan ‘corona virüsü’nün de kıtada ilk kez bu şehirde görüldüğünü de hatırlamakta fayda vardır.
Özetle; Hürriyet anıtı (Miss Liberty) sanıldığı gibi masum ve yabancı değildir, sermayesi tarafımızdan ödenmiş ve Doğu’yu esas alarak dikilecekken, korkularımız ve inatlarımız yüzünden Amerika’ya konmuş ve Batı’nın egemenliğini ilan etmiştir.