Hayat oyunu mizanseni ve sahneyi yönetenler
Mizansen; bir tiyatro eserinin sahneye konması, sahneye göre düzenlenip yorumlanması demek. Fransızca Mis-en-scene’den geliyor. Tiyatro deyimi olarak yönetmenin, bir oyunu anlamlı ve uyumlu bir biçimde sahneye koyma çalışmalarının tümünü ifade eder. İnsanlar da dahil olmak üzere sahneye veya kameranın önüne yerleştirilen her şey … dekor/mekân, aydınlatma, kostümler, saç, makyaj ve karakterlerin ve kameraların hareketleri başta olmak üzere perdede görünen tüm öğelerden meydana gelir.
Bir durumu olduğundan değişik göstermek ereğini güden düzenleme olarak farklı bir anlamı daha vardır.
Kısaca sahnedeki aktörleri, maksada uygun düzenleme sanatı da diyebiliriz, bir nevi anlamayı kolaylaştıracak canlandırma.
Bence sanılanın aksine yaşam sanata değil, sanat yaşama eskiden beri çok tesir etmiş ve ilham vermiştir. Çünkü o sanal ve hayali alemde gerçek kenara konmakta, etkileşim sahne ışıklarıyla daha tesirli olmakta, izleyiciler adeta hipnoz vaziyette izlemektedir. Yaşamda ise sahneler çok daha sade, orjinal ve özensizdir. Etkisi de azdır.
İşte bu etkiyi artırmak için bazıları tiyatro sahnesinden ilham almış olmalı ki…. onlarca yönetmen, senarist, ışıkçı, aktör, terzi, kuaför hayatımızı maksada uygun hale getirmek için çalışmaktadır. Ve biz izledikçe de değişmekteyiz.
Ben ikinci anlama daha fazla dikkat çekmek istiyorum. Yani durumu olduğundan değişik gösterme gayretine…. sahneyi, senaryoyu, ışıkları buna göre ayarlama didinmelerine.
Hani hayat bir tiyatro sahnesi diyoruz ya işte öyle… Önümüze bu hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini gösteren sahneler, perdeler koyuyorlar. Gerçekleri değiştiriyorlar. Bizi figüran ediyorlar üstelik o sahnelere. Senaryo dışına çıkamıyoruz, çıkmamıza izin vermiyorlar.
Parıltıları öyle ayarlıyorlar ki korkular doluyor içimize ışıkları kapatınca, ışıl ışıl olunca sahne memnun oluyoruz her ne vurgulamak isterlerse, kostümlerimiz de duruma uygun… nerede ne giyeceğimize bile onlar karar veriyor. Sözlerimiz, düşüncelerimiz, bırakılmak istenen mesaj bile onlarca kaleme alınıyor. Eşyalar o manaya göre yerleştirilmiş. Bazen güldürüyorlar bizi, bazen ağlatıyorlar diyaloglarıyla.
Canlandırma yapıyorlar, deniyorlar, ilham alıyorlar o sahnelerden provalarda ve sonra oyunu sergiliyorlar… izleyiciler önünde.
Filmler gibi, belgeseller gibi, çizgi filmler gibi, bilgisayar oyunları gibi…. tiyatro sahneleri bizi hem oyuncu, hem izleyici yapıyor. İstemeden o kahramanların yerine koyuyoruz kendimizi ve isteklerimize uygun yaşamları kopyalamaya çalışıyoruz. Duygularımızı bile onlar idare etmeye çalışıyor. İradelerimizi terbiye etmeye çalışıyorlar…
Olanı değil, olması gerekeni değil, olmasını istediklerini oynatıyorlar bize, izletiyorlar.
Haberlerle, dizilerle, filmlerle, reklamlarla, afişlerle, billboardlarla…
Seçimler, okullar, bankalar hep aynı taktiği kullanıyor.
Mizansenin içinde gerçeği bulmak kolay değil. Çok azımız başarıyor bunu. Güneş değil de sahne ışığı olduğunu ne kadar geç anlarsak o parlaklığın…. o kadar kolay kurtuluyoruz esaretten.
Tedbirleri, tehlikeleri, veballeri, suiistimalleri, ihmalleri, ihanetleri göstermiyorlar…. tatlı masallar anlatıp, komediyle, müzikle sulandırıp, dans eşliğinde fikirlerimizi kış uykusuna yatırıyorlar.
Bahsettiklerim tiyatro sahnesi değil, gerçek yaşamda olup bitenler.
Kurgucular, animasyoncular, senaristler diyorum… Para sorun değil onlar için, mekanların hepsi onların.
Rüyalarımıza giremiyorlar bir tek, bir de hayallerimize. Onun dışında her yerdeler.
Yazıp sahneye koyuyorlar, bizler de oynuyoruz. Dost da düşman da aynı takımda oyuncuların ama biz sanki bir taraf bizden yana diye düşünüyoruz. Oysa sadece uyutuluyoruz.
Gerçeği sanala yendiriyorlar, ışıklar açılınca alkışlıyoruz bir de utanmadan. Gerçek mahzun kalıyor, tozlanıyor raflarda…. sonra o sanal dünyamıza yaşam diyoruz.
Oysa gerçek temassızdır, rastgeledir, müdahale kabul etmeyen saf haliyledir. Masumdur yaşam, acısı tatlısıyla doğaldır, kirlenmemiştir. Özeldir, kişiseldir. güdümsüzdür.
İradelerimizi terbiye etmeye çalışanlar ise malesef temiz değildir. Bizdendir ama bize düşmandır. İçimizdedir ama ihanet içindedir aynı zamanda. İnsanlığa küskün ve düşmandır, gerçeğe , temize düşmandır….
Parayla, şehvetin üst sınırlarıyla, israfın erişilmezliğiyle…. bizi satın almaya devam ediyorlar. Kandırıyorlar. Biz ise ışıklar yanana kadar o hayatı mışıl mışıl izlemekle meşgulüz.
İktidarı da aynı muhalefeti de, rakipler de aynı saftakiler de, ayrı görünenler de, bir yürüyenler de aynı takımda aslında.
Bize iki seçenek sunuyorlar gönlümüzü almak için, birini seçip avunuyoruz demokrasi diye.
Sahne arkasında olan bitenlerden habersiz, kapalı kapılar ardındakilerden habersiz…. sadece sahneyle ilgileniyoruz…. Sahneleri birbirine bağlamaktan bile aciziz. Balık hafızalıyız… umursamıyoruz. Anın zevkini çıkarmakla meşgulüz çoğu zaman…. geleceği düşünmeden, gerçeği savunmadan, haysiyetimizi ayaklar altına sererek.
Bence Hayat oyunu mizanseni ve sahneyi yönetenler üzerinde düşünülmesi gereken bir mesele. Bu arada bizler de bazen yönetmen durumuna geçiyoruz yalan değil. Benzer tezgahların küçüklerini bizler de yapıyoruz. Yalanlar, dedikodular, şirretlikler bizde de var. Hamurumuz belli çünkü. Ama oynasak da, izlesek de hayat orada duruyor tüm gerçekliğiyle ve vebal gittikçe büyüyor cahil ihanetlerimizle. Benden demesi.