Gökdelenlerde yaşam
Çocukluğumuz ve çoğumuzun hala yaşamı tek katlı bahçeli evlerde yahut en fazla dört katlı apartmanlarda geçmiştir. Bahçede, sokakta ne oyunlar oynamış, evin arkasındaki erik ağacında, yan komşudaki dut ağacında ne hatıralarımız biriktirmişizdir. Sokak oyun alanımızken, mahalle araları boş arsalar maç sahamız olmuştur.
Her şey sanıyorum ithalatı serbest bırakılan videolarla, video kasetlerle, Yeşilçam’ın bel altı filmleriyle, arabesk kasetlerle başladı. Sonra Rus kızlar geldi…. sonra dövizle, borsayla tanıştırıldık altından başka yatırım aracı bilmezken. Mahalle araları boy boy apartman oldu, yeşil ağaçlar köklendi yollar genişletilirken. Oyun alanı kalmadı, çocuklar balkonlara mahkum oldu. Bilgisayar oyunları doldurdu bu boşluğu. Gözlerimiz, sinirlerimiz, karakterlerimiz bozuldu bu yolla.
Derken yüksek binalar da yetmedi, daha yüksek, daha büyük, daha görkemli ve daha pahalı evler girdi büyük şehirlerden başlayarak hayatımıza. Çatıları bulutlara değen bu yüksek binaların daireleri küçüktü, çoğunun balkonu bile yoktu ama mantar gibi o denli hızlı yayıldılar ki yurduma, o kadar çabuk satıldı ki daireler dev şirketler rant için daha fazlasını yaptılar.
Şehrin görüntüsü kirlendi o binalarla, rüzgarlar kesildi, alt yapıların dengesi bozuldu ama birileri devasa paralar kazandı. Oralarda oturmak ayrıcalığı marka oldu. Sonra o dev bina altları dükkanlarla doldu, ithal, marka, pahalı dükkanlarla. Güvenlikçiler daha giriş kapısında dikildiler karşımıza, sokmadılar binadakilerin özel hayatlarına o gökdelende oturmuyorsak. Bu güvenlik değildi, bu sterilize etmekti oturanlarla …. oturanların yakınları ve oturanlara benzemek isteyen fakirler arasında.
Derken o minik dairelerde oturanlar hayattan koptular. Yeşile hasret, sokaktan uzak, tepeden bakma, rüzgarlı, balkonsuz daireler kaderleri ve karakterleri oldu; komşusuz, tanınmayan, meçhul, tek kişilik hayatlar yaşamaya başladılar. Melankolik oldu çoğu ama bir kısmı da tepeden baktığı şehri fırsatlar diyarı görüp daha fazlasını istedi. Yasak aşk yuvaları oldu bir kısmı, ikinci adres oldu bazıları için.
Psikolojiler bozuldu, dekorasyonlar değişti…. tepeden bakmak dedik ya, komşusuz asosyal yaşamlar dedik ya…. gökdelenler ruhunu emmeye başladı sakinlerinin. Balkona çıkıp, pencereden bakıp hayatı görmek istedi insanlar ama olmadı. Bahçesindeki şirin havuzlar, sözde yeşil ağaçlar yetmedi insanların mutsuzluklarına, özlemlerine…. Mini çarşılar da.
Özlemler arttı, çocukluğa, mahallenin top sahasına duyulan aşklar kabardı. lakin artık çok geçti.
Hayat onları yalnızlığa mahkum etmiş, tepeden bakmak zorunda bırakmış, toprakla alakalarını kesmişti çoktan. Kaçabilen kurtuldu, kaçamayan o çelik kulelerde mahkum kaldı.
Uzaktan şehrin insanları onlara baktı hatta belki imrenerek, onlar pencereden baktılar şehrin insanlarına tepeden imrenerek, ama hepsi birbirlerine uzaktan baktılar…. çok uzaklardan.
bence.
Gökdelenlerde yaşam bu şekilde hayatı esir aldı, pencerelere mahkum etti, bizleri topraktan ve insanlıktan uzaklaştırdı.