Gerçek ve doğru arasındaki fark
İnsanoğlu asırlardır gerçeğin peşinde. Hayatın anlamını arıyor bir yerde. Hala bulamadı ama gerçek aslında gözünün önünde.
Neden bulamıyor? Çünkü herkesin, her toplumun kendi gerçekleri var. Her ülkenin, her çağın, her akımın. Bunlar salt gerçeğin önünü örtüyor, mutlak olana ulaşmayı engelliyor. Oysa gerçek gün gibi ortada.
Zamana, kişiye, topluma göre değişmez gerçek. Var olmakla eş anlamlıdır, hoş veya nahoş olabilir ama vardır, ulaşılmayı beklemektedir.
Doğru ise gerçeğin sadece bir yarısıdır. Yani doğru gerçek demek değildir. Gerçek de doğru olmak zorunda değildir.
Gerçek doğru da olabilir, yanlış da.
Gerçek yani hakikat bu nedenle çıplaktır, bazdır, çekirdektir. varlığı inkar edilemez ama insanlar onu yorumlar, tarif eder, tanımlar, değiştirir ve nasıl istiyorsa o şekilde katar dünyasına.
Söz gelimi en temel suçlardan bahsedelim. Adam öldürmek mesela. Gerçekten kötüdür. Gerçektir, kötüdür. Ama istisnası vardır. Dinen de yasal olarak da. Meşru müdafa, savaş yahut kısas durumunda caizdir, meşrudur.
Toplumlar işte bu istisnalar üzerinden yürür, insanlar bu istisnaları suistimal ederek kendisine çıkar sağlar. Ama adam öldürmek tıpkı savaşlar gibi zaruri değilse…. cinayettir.
Bu gerçeğin doğruluğu tartışılır, yasalarla düzenlenebilir. Ama gerçeğin suçu değildir bu yorumlar. Çünkü gerçek masumdur, tarafsızdır, yalındır, objektiftir.
Gerçekler acı veya tatlı olabilir. Hoşumuza gidebilir yahut gitmez. Ama bu da gerçeğin suçu değildir. Suçlu her zaman insandır.
Ufacık aklıyla insan kainatın tüm bilinmezlerine karşı savaş açar, kendi gerçeklerini yaratır. Hepimizin onlarca kendi gerçeği var…. adına ne dersek diyelim.
Sebep sonuç ilişkisi adil bile değildir hayatın, acımasızdır, az biraz rastgeleliği bile vardır ama tarafsızdır, intikam almaktan uzaktır.
O kişinin gerçekleri, o toplumun gerçekleri doğru değildir her zaman….. her haber, her söz gerçek olamayacağı gibi doğru da değildir.
Doğru insanların kabul ettiği gerçeklerdir desek yanlış yapmış olmayız. Yanlışlar da kabul görmeyen gerçekler.
Kişiler doğru veya yanlış görünebilir bize. Çünkü dışarıdan bakıyoruz. Aslını, içini, niyetini göremediğimiz için bu şekilde yorumluyoruz. Ama gerçek onun içinde saklı. Ancak oraya temas edebilirsek doğruyu, gerçeği bulabiliriz.
Açık sözlülerin gerçekleri ale3nidir çoğu zaman ama onların da saklı gerçekleri vardır. hatırlamak istemedikleri, maziye hapsettikleri, bize söylemedikleri, kendilerine itiraf etmekten bile çekindikleri.
Doğru kişiler gerçeklerle dost olanlar, yalanla, büyüyle, riyakarlıkla, kandırmacayla iş yapmayanlardır. Bunlar gerçeklerin peşindedir, gerçekler üzerine inşa eder hayatlarını ve gerçeklere göre yaşar.
Sahtekarlar ise gerçekleri saklar, değiştirir, asıl maksatlarını kimselerle paylaşmaz.
O halde doğru kişi kimdir? Doğru kişi gerçektir, alenidir, hilesi, saklısı olmayandır.
Bu kişi sıkça suistimal edilecek, manipüle edilecektir ama uzun vadede kazanan hep o olacaktır. Toplum o kişiyi kabullenmeyecek, sevmeyecektir. Çünkü doğru sözlüler hiç bir toplumda kabul görmez. Peygamberler bu yüzden taşlanmış ve inkar edilmiştir. Atatürk bu nedenle çok yorulmuştur.
Kendimizden örnek verelim. En yakınınıza doğruyu söyleyin özellikle o kişi haksızken bakın neler olacak?
En yanlış insanın yanlışlarını övün, sizden iyisi olmayacaktır.
lakin gerçekler kan ağlayacaktır bu durumda. Çünkü böyle yaparak yalanı, sahteyi, sanalı gerçeğin üzerine çıkartmış olduk. İhanet ettik hayata.
Velhasıl, Gerçek ve doğru arasındaki fark hayatımızı nasıl yaşadığımızı da tarif ediyor. Gerçek yaşam yanlışıyla, doğrusuyladır….. Doğru yaşamda ise yanlışa ayrılan yerler azdır. Ama o doğrular değişkendir. Lazım olan şey mutlak gerçeği bulmak, görmektir.
Mutlak gerçek ise içimizdedir bana göre. İşin doğrusunu fısıldayan vicdan, yahut tertemiz ruhumuzdur emanet aldığımız.
Nefsin fısıltılarıysa yanlışlarımız.
Olaya, şarta, kişiye, çağa, duruma getirdiğimiz yorumlar ve kabuller ruhumuzu, nefsimizi ne kadar dinlediğimizi gösterir.
İnkar kritik noktadır…. nankörlük doğurur, gerçekten uzaklaştırır. Bir zaman sonra gerçekle alakası kalmaz o kişinin.
Gerçeği görmemek için kapanan gözler, kalpleri mühürler.
Gerçeği örten kirli eller, cehennemde yanmaya mahkumdur.
Hayat gerçektir, ölüm gerçektir, oluş , yaratış, yok oluş gerçektir.
Bize aktarılan doğruların veya yanlışların gerçek olup olmadığını sorgulamaksa kendi vazifemizdir. Yorumlamadan almak ise aptallara hastır.
Çünkü başkalarının doğrusu bizim yanlışımızdır çoğu zaman ve kandırılıyoruz demektir.
Oysa gerçek bize aksettirildiği gibi olmayabilir.
Haber ve analiz arasındaki fark da budur.
bence insan doğru veya yanlışı, gerçeklere göre ayırt etmeli. Bunun yolu da gerçeği aramak. Yani aklı kullanmak ve fark etmek – sorgulamak. Allah bu yüzden aklını kullanmayanların üzerine pislik atacağını buyurmuştur. Yani gerçeği aramayanlara, yani doğru ve yanlışı ayırt edemeyenlere.
benden demesi.
İpucu isteyenlere de tavsiyem yürürken ara sıra göğe bakmaları. Bilhassa gece. Romantizmi bir kenara bırakarak, gerçeği aramak… Orada gerçeğin ta kendisi duruyor, havada, direksiz olarak.