Gerçeğin veya kurgusal dünyaların peşinde hayatlarımız
Hayatımızda pek çok şey var. Kimi gerçek, kimi gerçek görünümlü, kimi gerçek dışı…. kimi de gerçeğin kopyası. Hangisi gerçek, hangisi değil bunu anlamak ise aklı kullanmayı gerektiriyor.
O halde gerçek nedir önce bunu tanımlamak gerek. Gerçek bana göre ispatlanabilir, bilimle izah edilebilir, mantıki, akla uygun, görünür, sonucu kestirilebilir, güvenilir kaynaklarca onaylanmış, tecrübelerle sabit, tartışılmaz olay, kavram, söz ve olgulardır. Beşeri dünyada maddesel olarak, manevi dünyamızda da ruhani olarak gerçeklerimiz var… Yaratılmış, keşfedilmiş, var olan, doğal, fıtri, hayatın akışına uygun, kabul görmüş….. Somut ve sıklıkla karşılaştığımız şeyler.
Kurgusal kelimesi ise düşsel, sanal, tabi olmayan ve mantık dışı unsurları içeriyor. İnsan yapımı, fıtratta yer almayan, gerçek olmayan, uydurulmuş, kopyalanmış, gerçekten ilham alınarak oluşturulmuş ayakları yere basmayan, gerçeğin yerini tutmayacak, çoğu zaman gerçeğe aykırı hal, olay, söz ve olgular…. Ben kurgusal kelimesinden ziyade sanal kelimesini seviyorum. Yahut suni yani doğal olmayan.
Bu iki dünya yaşadığımız gezegende kol kola yürüyor. Daha doğrusu dünya düne kadar tamamen gerçeklerle, doğallarla yaşarken, şimdi sanalla tanışıyor, suni olanla yüzleşiyor yeni yeni. Yaklaşık yüz sene bir mazisi var sahte olanın gerçek olanla restleşmeye başlamasının.
Birileri manipülatif teknoloji ile gerçeği örtmeye çalışıyor buhar veya sanayi devriminden itibaren, kutsal yeminlerine sadık kalarak.
Bu birileri doğalı, fıtrata uygun olanı, gerçek ve temiz olanı, fayda sağlayanı, olması gerekeni…. kendi nizamlarına uydurmak, el yapımı olanıyla değiştirmek, alışkanlıklara çeki düzen vermek gayretinde. Makineler, bilgisayarlar, robotlar, ilaçlar, ekranlar, telefonlar hep bunun için….. gıdalar, kıyafetler, uzay yalanları da.
Oysa gerçek orada duruyor. Başımızı kaldırsak göreceğiz. Ama sanal alem hepimize süslü geliyor. Çünkü orada görmek istediklerimiz var, acı gerçekler yok. Yorulmak, ölmek yok, para kaybetmek yok, yeniden başlayabilmek var sınırsızca bilgisayar oyunu gibi. Hayat gibi acımasız değil o sanal alem.
Gerçek ise katı, değişmez, bazen acımasız, tarafsız, adil…. seviye farkı gözetmiyor, herkes eşit, kuralları var. Çalışanı, safı, masumu, iyi olanları, üreteni seviyor hayat, haklı olanları. Sanal alemin tersine. Çünkü sanal alem sadece güçlüleri ve zenginleri seviyor.
Bizlerin önünde iki seçenek var….
Gerçeğin peşinde olmak, hayatın anlamına dokunabilmek, dersler alıp doğru yolda durmaya devam etmek ….
Ya da sanal, kurgusal hayatlara tabi olup, düşsel, mantık dışı saplantılarla yaşamaya çalışmak. Olmayacak hayaller kurup, gerçeğe aykırı fantaziler üretmek ve olmasını dilemek.
Ya yaratılışa tabi olacağız olanca maneviyatımızla, ya sahte dünyalara olanca sahtekarlıklarıyla, insani zaaflarımızla.
Sanalı oyun olarak gördüğümüz ve gerçeğin yerine koymadığımız müddetçe sorun yok…. ama bize yapılmak istenen şey sadece oyun değil, karakter ve terbiye. Bizim gerçeğe mecbur hayatlarımızı, sanala mecbur hale getirmeye çalışıyorlar. Doğal et yerine sentetik olanını, pirincin plastiğini filan….
Yaşamımızı mesailere, kainatı kendi izahlarına, kural ve yasaları kendi menfaatlerine, para ve borsaları kapitalist sistemlerine, savaşları çıkarlarına göre tanzim ediyorlar…. İnsanları sağlıkla, teknolojiyle, savaş uçaklarıyla, bombalarla korkutuyor, satın aldıkları liderlerle kendi halklarını bombalatıyorlar. Korku imparatorlukları kuruyorlar, servet saltanatları var, gücün zirvelerinde malikaneleri….
Hak etmedikleri yerlerdeler sırf paraları var diye, karanlığa teslim oldular diye, kötülük için yemin ettiler diye, prestijleri yüksek diye….. Daha fazla yaşamaya hakları var sanıyorlar, daha tenha olsun istiyorlar yollar, ormanlar yerine çöller olsun, petroller tükensin, yaşlılar ölsün, kalabalıklar azalsın, dünya az nüfuslu, yeşil, kaynakları yeterli olsun istiyorlar.
Algıları öylesine yönetiyorlar ki sanal oyunlarla…. teknolojiyi o denli güçlü kullanıyorlar ki bu yalanları gizlemek için…. akıl almıyor gerçekten.
Meraklısı olmayanlar, aklını kullanmayanlar haberlere, reklamlara hemen kanıyor. Kanmayanlar ise şunu görüyor ki yapmaya çalıştıkları tek bir şey var; GERÇEĞİ DEĞİŞTİRMEK! ve bu yeni-değiştirilmiş gerçeğe insanları inandırmak suretiyle, dünyayı köleleştirmek.
Bizler güçsüz hissedip kendimizi çoğunluğa uyuyoruz, aldatılmayı kabulleniyoruz, ruhumuzu paraya satmanın peşindeyiz. Sistem neye endekslediyse o şekilde yaşamaya çalışıyor, başarıyı onlara yaranmakla eş anlamlı olarak kullanıyoruz.
Hak, hukuk, adalet ve gerçek umurumuzda değil çok zaman.
Bu hayattan sonrasını ve vebali de düşünmüyoruz.
Dünya denen gezegen bir süs ve eğlencedir. Ama dünya hayatı gerçektir, sınavdır, ciddiye alınması gereken bir şeydir. Ayet aynen böyle buyuruyor.
Vur patlasın, çal oynasın bir hayat, mesuliyetsiz, yarınsız ….. anlamsız olurdu. İnsan bu dünyaya eğlenmek, vakit geçirmek için gelseydi sadece …. yaratılışın gayesi mahzun kalırdı. Oysa hayat anlamsız ve boş değildir.
Gerçeğin veya yalanın peşinde olmak sizlerin elinde.
bence Gerçeğin veya kurgusal dünyaların peşinde hayatlarımız yarınlarda gösterecek kimin haklı olduğunu. Yarın yeni bir hayat başlayacağına ihtimal vermek dahi bizleri kurtarabilir…. eğer gerçeği arıyorsak, aldanmayı reddediyorsak…. benden demesi.