Ekranlara bakıldığında sanki Gazze ve Suriye’de yaşanan Yahudi zulmü ilkmiş veya basit bir karşılıkmış gibi görünüyor. Daha komik olanı tüm demeç verenler savaş naraları atıyor veya sağduyu çağrıları yapılıyor. En oturaklı yorumcular bile sınırlardan, güvenlikten bahsediyor. Hiç biri matuşkanın alt bebeklerinden bahsetmiyor yani gerçek sebeplerden ve karanlık planlardan.
Burada bir tenzih yazmalıyız ki az sonra bahsedeceğimiz Yahudi kelimesi Yahudi ırkını veya Yahudi dinini yani Museviliği kast etmek manasında değildir, karanlık emeller peşinde koşan Siyonist elleri tanımlamak için kullanılmıştır. Kullanılmıştır çünkü adeta bir devlet ve din politikası gibi lanse edilmektedir. Musevi ve Filistin’de yaşananlara destek vermeyen Yahudi milletini ve o din mensuplarını tenzih ederiz.
Şu an Gazze’de yaşananlar bir din savaşıdır. Bunu ABD Dışişleri Bakanı söylüyor. Diyor ki; ‘sadece bir bakan olarak değil bir Yahudi olarak buradayım.’ Bu cümle her şeyin özeti aslında ama bu da yetmez. Gerçek çok daha derinlerde.
Hatırlarsınız en azından duymuşsunuzdur; Vadedilmiş topraklar. Süleyman Mabedi, Mesih söylentileri ve nihayet Büyük İsrail. ABD’nin neredeyse resmi dini olmuş Evanjelizmi de duymuşsunuzdur yani Yahudileştirilmiş Hristiyanlığı. Tüm bunlar senaryonun alt yapısını oluşturmaktadır ki Kudüs’teki Hz. Ömer Cami’nin olduğu yerdeki duvar kalıntıları (Yahudi ağlama duvarı) Hz. Süleyman Mabedi’nin son kalan kısmıdır. O mabet daha önce de iki kez yıkılmıştır ve üçüncüsünün inşası Büyük İsrail ve Mesih’in gelişi için şarttır. Kubbet-üs Sahra, Hz. Ömer cami ve Mescid-i Aksa yıkılmalıdır ki, dolayısıyla oralarda Yahudi olmayan kimse kalmamalıdır ki, o şehir İsrail’in başkenti olmalıdır ki Büyük İsrail kurulabilsin. Bunun bir adım sonrası dünyanın başkenti mevkidir ama bu şüphelidir çünkü ileriki yazılarımızda da görüleceği üzere taslaklarda başka şehrin adı yazmaktadır; İstanbul’un!
Ama Kudüs her şeye rağmen meselenin tam ortasındadır ve Transhümanizm dininde (Yeni Dünyanın insan yazması tek dininde) Yahudiliğe de yer yoktur. O halde bu yaşananlar Yahudi desteğini almak ve gerekirse Dünya Savaşı çıkartarak nüfusu azaltmak ve sınırları değiştirip göç dalgaları yaratmak maksadıyla olsa gerekir. Petrolsüz günler çok yakın görünüyor, terörist bir Müslüman güruhu hedefleniyor, karşı tarafta sorun yaratabilecek İran ve Türkiye yalnızlaştırılmak isteniyor. Mesele bir hayli karmaşık.
Uzatmayalım. Bu karışık meselede soruna bir sınır vesilesi yahut terörist saldırı karşılığı aramak acemilikten öte komiktir.
Bu mesele çok daha derinleri tetikleyecektir. Nereye kadar gider kestirmek zor ama 2020 yılında ABD (Trump) ve İsrail’in karşılıklı imzaladığı anlaşmaya göre 2023 yılında Kudüs İsrail’in başkenti olacak, burada tek bir Müslüman kalmayacaktı. hatırlayın. Sonra ne oldu? Mısır, ABD’den aldığı paralarla, başlarındaki şahsın (!) muhtemeldir başta kalması şartıyla, Filistinlilere kalacak yurt bile hazırladı Mısır’da.
Plan bu kadar açıkken bence İran yalnız kalacak ve hamle yapmayacak. İslam alemi göçler, acılar ve kaos içine girecek, petrol fiyatlarından dolara kadar her şey sarsılacak, sınırımıza akınlar sürecek, tehlike kapımıza kadar gelecek. Çünkü asıl, en büyük ve son hedef : Türkiye! (Bu yüzden zorluklara, depremlere, yüksek enflasyona, siyasi belirsizliğe, ithalata, Cumhuriyetçilikten demokratlığa geçişe bir iki yıl daha devam edeceğiz.)
Şimdi YPG’nin neden kurulduğunu ve o topraklara çökertildiğini anlayabiliyor musunuz, neden silahlandırıldığını? Neden sınırda silahsız bölgeler oluşturulduğunu ve İdlib taraflarındaki dar koridorun neden bu kadar önemli olduğunu? Bir harita alın ve son cümleyi yeniden okuyun. Milyonlarca Suriye’liden sonra ki Suriye şu an ateş altında, Filistin’den de göç yaşanırsa o coğrafya tamamen Müslümansızlaştırılır. Adım adım yeni bir devlet ve yapı oluşur.
Mabet inşası için de korkmayın tank veya top ile yıkmazlar, yıkamazlar. Toplu bir direnişten korkarlar. Her şeye rağmen şehit olma özlemi İslam alemi için her daim vardır ve güçlüdür. Suni bir depremle yıkacaklar. Göreceksiniz ve suçu Allah’a atacaklar ki herkes suspus olacak. O yıkılan yere de hak iddia edip Mabedi yapacaklar. Planları bile hazır, temelleri de altta çoktandır kazılı vaziyette.
Mesih’in gelmesinin önemini bilmeyenler için de bahsedelim ki (Kur’an’da Mesih’ten tek kelime edilmez, yani gelmeyecektir) Yahudi ve Hristiyan inancında Mesih (her iki dinde aslında farklı kişilerdir) ikinci kez dünyaya gelecek İsa Peygamber (Hristiyan inancı) veya Hz. Lut Peygamber soyundan biri (Yahudi inancı) olacaktır ve kafirler ordusuna ve Deccal’e karşı savaşacak, kazanacaktır. Bu Kıyamet savaşı (Armageddon) denen büyük savaşla olacak, sonra sözde altın çağ (Hristiyanlara göre Manevi Krallık, Yahudilere göre Dünya egemenliği) başlayacaktır.
Yine hazır olun bu savaş Hatay ile Kudüs arasında yaşanacak, Deccal ordusu Türk ve Müslümanlardan teşkil olacak, Deccal’ın ordusu da Amik ovasında toplanacaktır. (Oraya konuşlu ama hasta kabul etmeyen yabancı menşeli hastane çadırları ne oldu?) Amik Ovası, Hatay ili sınırları içerisinde Hatay çöküntü alanının ortasında yer alan Türkiye’nin en verimli arazilerinden biridir. Şunu da eklersek konu hemen hemen tamam olacak; Hatay depremi ile zarar gören illerimizin tamamı, İsrail’in ülkemiz sınırları dahilindeki, Yahudi Vadedilmiş toprakları içerisinde kalan yerlerdir.
Parçalar birleşince tablo oluşmaya başladı sanırım. Şimdi buna bir de Yeni Dünya Düzeni senaryolarını eklersek…. resim net olarak ortaya çıkar. Ülkece yıllardır yaşadığımız sıkıntılar ve güçsüzleştirilip yalnızlaştırılmamız da.
Söylenecek daha çok şey var ama şimdilik bu kadar. benden demesi!
1946’dan bu yana İsrail topraklarının büyümesine, Filistin topraklarının küçülmesine bakın…. haritalar yalan söylemez.
İnşallah sınırlarımızdan akın eden çoğu asker ve tamamı erkek kaçaklar bu iş için gelmemiştir?
İnşallah insanlık veya savaş suçlamasından korkmayan saldırganlar durmayı bilir?
İnşallah dediğime bakma, yaptığıma bak diyenlerimiz olmaz?