En büyük üç düşmanınız hangileri ?
Düşman edinmek güzel ve doğru değil ama onlardan kurtulmak da imkansız. Dostlar kadar düşmanlar da var hayatımızda ve yorgunluklarımız onlar yüzünden. Daha iyi hayatlar yaşayamayışımızın sebepleri de bu düşmanlar.
Sorsak herkes farklı cevaplar verir düşmanlarına dair. Kimi isimler sayar yakın civarından, kimi parayı, zamanı suçlar, kimi de hayali düşmanlar yaratır kendine ve onun üzerinden siyaset yapar.
Ama gerçekte herkesin üç büyük düşmanı vardır! Ne İngiliz’dir bu, ne Fransız, ne Yunan!
Bu üç düşman; NE BİLEYİM, NEME LAZIM, BANA NE düşmanlarıdır.
Ne bileyim düşmanı mesela, cehaletin kalkanıdır. Öğrenmemeyi, araştırmamayı, olanı ve karanlığı kabul etmeyi ifade eder. Bu durumdaki kişi ve bu sözü söylemek, insanı ilerlemeye diretmeye götürür, zararını, kendisine yapılanları bile anlamaz halde bırakır.
Neme lazım düşmanı, şahitlikten alıkoyan, ilgileri sınırlayan, bilgiye ve araştırmaya giden yolları tıkayan, dar gözlüklerle hayata bakmayı sıradanlaştıran gafletlerdir…
Bana ne düşmanı ise en büyük düşmandır. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın moduyla bencilliği, umursamazlığı, haksızlığı, adaletsizliği över, ayrışmayı kalıcı hale getirir, tekil hayatlar ve aidiyetsiz toplumlar oluşturur. İyileşme ve gelişme de asla mümkün değildir bu haldeyken. Mutluluklar da hayaldir.
Bunlar sizin için de geçerli değil mi? Öz eleştiri yapın ve itiraf edin.
Cahil değil miyiz, okumaktan sıkılmıyor muyuz, meraklarımızı dizilerle sınırlamadık mı? Gazetelerin magazin sayfaları daha fazla dikkatimizi çekmiyor mu? Okumaktan ziyade dinlemeye kaymadı mı öğrenme kanallarımız? Kur’an’ı bile okumuyoruz artık, hocaları dinliyoruz….. O yüzden yalnız ve çaresiz susuşlarımız.
Öğrenmeye, araştırmaya direnmiyor muyuz… kendi ihtiyaç, istek ve hayallerimizden başkasını çöpe atmadık mı? Yabancılaşmadık mi sosyal dertlerimize? Başkalarının dertleriyle uğraşmayı çoktandır bırakmadık mı kutuplaşarak? İnsanların açık ve ayıbını aramaktan yorulmadık mı?
Yok saymadık mı sokak çocuklarını, öldürülen kadınları, yakılan ormanları, suyu kimyasal fabrika atıklarıyla kirletilen dereleri?
Daha yakına gelelim….. özel hayatımıza….
Dostlarımızın sorunlarını dinlemeyi bıraktık, bana ne diyerek…. Neme lazım diye doğruları söylemekten korktuk başımıza iş gelmesin diye…. Bilsek de konuşmadık gerçekleri korkarak …. ama korkularımız o susuşlar yüzünden değil miydi oysa?
Kabuklarımıza çekildik, iç dünyamıza gömüldük, korkularımız sardı ruhumuzu, ilgi ve etki alanlarımız daraldı, gerçek dostlukları terk ettik umursamazlıkla, en yakınımızdaki yardım çığlıklarına bile tıkadık kulaklarımızı….
Para oldu aşkımız, güzelleşmek oldu güzelden anladığımız, değerleri değiştik emniyetimize karşılık, mutlulukları rehin verdik tüccara statülerimizin muhafazası için…. konfor putuna tapar olduk kutsallar yerine… adaletsizlikten şikayet ederken, sustuk, gerçeği haykıramadık mahkeme salonlarında…
Arkadaşlarımızı düzeltmeye çalışmayı bıraktık…. dostlarımızı mutlu etmeyi, anne babamızı sevmeyi, tabiatla bütünleşmeyi, betona karşı durmayı, insanlığımızı makineleştirdik lüks sevdamızla…
Mutsuzluğumuz, huzursuzluğumuz, yalnızlığımız bu üç düşman yüzünden.
Şimdi kendinize sorun lütfen En büyük üç düşmanınız hangileri ? diye. cevaplarını sıcak çayınızı yudumlarken derin derin düşünün… Aynı yere çıkacağımıza eminim…. Yoksa kişiler ve olaylar görünen sebepler dertlerimize. buz dağının görülmeyen yerinde ise bu üç düşman yatıyor….
Vesveselerimiz bizi bu üç düşmanla musallat ediyor… Vesveseyi veren de malum şeytan.
Ölümle ve fakirlikle korkutuyor şeytan, süslü gösteriyor, parçalara ayırıp dilim dilim yutuyor…. yapayalnız ve savunmasız bırakıyor bizi sindirerek. Bu nedenle mutsuzuz.
Hep derim en tehlikeli düşman en yakın olandır diye. Çünkü ilk kurşun en yakındakinden gelir. Bu üçü büyük olsa da, yenilmesi güç olsa da en yakın düşmanlar….
Ayşe, Fatma sizi bu hale sokamaz, parasızlık sizi korkaklaştıramaz, işsiz kalmak dahi sizi insanlıktan çıkartamaz ama…. bu üç düşman sizi insanlıktan çıkartır.
bence.