Duvarın yeşili mi doğanın yeşili mi ?
Ekranlarda bir konuşmacıdan esinlendiğim bu başlık aslında yaşamın felsefesiyle alakalı. İki çeşit yeşil var hayatımıza hükmeden siyah ve beyaz gibi; duvarlarımızın yeşilleri ve tabiatın asil ve ezeli yeşili.
Bu hayatın manasını anlayabilmeyle de alakalı, kişisel durgunluğumuzla da, eğitim ve kültürümüzle de, şekilciliğimiz yahut içtenliğimizle…. sevdalarımızla bile ilgili, hedef ve ideallerimizle.
Maddeci, kolaycı, şekilci, gösteriş sevdalısı, boş, faydasız insanlar isek….. şekil tutkularımız öne çıkıyor, maddeyi seviyoruz ve para her şeyimiz oluyor. Beğensinler, kıskansınlar, alkışlasınlar diye yaşıyoruz. Bu arzular geçici, değişken, elden her an kaçabilecek tutkular.
Duvarların yeşili bazen din kisvesi altında kandırışlar oluyor, bazen ABD doları yığınları, bazen yeşil ipek kıyafetler, ya da mobilyalar, zümrütler…. Dini yeşile boyuyorlar fark edebiliyorsanız….. yeşil yeşil duvarlara kendilerini hapsedenler, suni yeşille tatmin olanlar, duvarlar arasına sıkışık hayatlar yaşayanlar var bu grupta…
Duyguları da, nefes alışları da para endeksli, maddeci, eşyalara, arabalara has… hacı yeşili arabalara kadar yansımıştı bu durum hatırlayın. Ama elbette sadece bir renk olarak yeşili kast etmiyorum, bir yaşam tarzı anlamında sentetik hayatları izaha çalışıyorum. Yeşil sadece bir örnek. Bazen kızıl renkli bir araba oluyor bu anlam, bazen beyaz pırlantalar, yahut Kanada mavisi kumaşlar, Amerikan pembesi rujlar…. bir kopya, bir açlık, bir özenti var her adımında.
Bunlar kendilerini dev görenler….. kainatın efendileri modunda.
Diğer yanda gerçeği gören, gerçek sevgileri fark edebilen, hayatın soyut kısmına değebilenler için tabiatın yeşili bir tutku oluyor. Kalıcı bir şey bu. Yaş ilerledikçe daha fazla sevdalanıyor insan. Kopya yok burada, açlık da. Özlem var gerçeğe ve sevdaya dair. Huzur ve esenlik arayışı, kendini bulma merakı, içe dönme gayreti, öze yaklaşabilme umudu var…
Doğanın yeşilini sevenler çiçeği kopartamayanlar, kırlarda dolaşmayı sevenler, hayvanlarla dost olanlar, kendini dev kainatta küçücük görebilenler…. paraya yeterinden fazla kıymet vermeyenler bunlar.
Bizlerin hangi grupta olduğu karakterimize, yaşamlarımıza, gelecek planlarımıza yansıyor.
Yenemeyeceğimiz doğayla savaşıyoruz….. doğanın, gerçeğin sunisi, sahtesi, sanalıyla yetinmeye mecbur bırakılıyoruz. Çünkü bizleri terbiye ediyorlar sürekli. Paraya esaretimiz her geçen gün artıyor. Zevklerimiz, heyecanlarımız, aşklarımız bile para endeksli hale geldi. Oysa sevgiler, umutlar bedava…. Orman bedava, güneş bedava….
Tabiatla kucaklaşmak yerine, tabiatı bile sahiplenmeye gayret ediyoruz hadsizce.
Gerçeğe olan düşmanlığımız, sentetik hayallere olan tutkumuz, paraya esaretimiz ise bizi tabiat dışı bir varlık yapıyor. Oysa efendisiyiz biz o tabiatın.
Duvarın yeşili mi doğanın yeşili mi ? sorusunun bu yüzden cevabı doğa olmalı…. Öz, sade, karşılıksız, gerçek aşk arıyorsak…. Yeşil duvarlardan kopup, esaret zincirlerini kırıp, karşılıksız sevgilere yanaşarak gerçeklerle dost olmak zamanı…. bence.