Dört metrekarede yaşam
Bundan altı yedi yıl önce ana caddede yürürken yol üstündeki bahçeli evin köşesinde kapatılmış bir balkon gördüm. Geniş pencereli bu dar yerde yaşlı bir çift karşılıklı oturmaktaydı. Ortada tam camın kıyısında bir dar masa, köşede ufak 37 ekran bir televizyon vardı. Muhtemeldi ki gazete okuyor, çekirdek – çay çitliyor, ilaçlarını zamanı gelince alıyorlardı. Ancak… konuşmuyor, gözleriyle dışarıya bakıyorlardı sürekli. Bir gelen olursa duymamak telaşıyla gözleri caddede ve bahçe kapısındaydı. Yaşlıydılar, yalnızdılar. Birileri gelsin diye beklemekteydiler. Evlat, torun, damat, dünür, amca, hala, teyze… artık kim olursa. Sözünü ettiğim yer iki metreye iki metre dar bir uzatmaydı.
Sonra günlük telaşlarla bir sene kadar sonra oradan yine geçtim. Evde neşeli bir kalabalık vardı. Mangallar yanıyor, müzikler açılıyor, oyunlar oynanıyordu. Yaşlı çift yine o dar yerdeydi ama bu kez yüzlerinde mutluluk vardı. Birileri vardı yanlarında, yalnız değillerdi.
Derken altı ay kadar sonra o yoldan bir kez daha geçtim. Aynı masa, aynı sandalye ama bu kez yaşlı teyze vardı sadece. Amca yoktu. Teyze amcanın yerine oturmuştu. Karşısında boş bir sandalye vardı. Yüzü dışarıya dönük, gözleri yoldan geçenlerde bekleyişi bu kez tek başına o üstlenmişti.
Acı ve hüzün kokuyordu manzara. Yalnızdı.
Sonra aylar sonra bir kez daha geçtim oradan. Masanın artık çift sandalyesi de boştu. Örümcek ağlarının, kuru otların işgal ettiği bahçe içeride artık kimsenin yaşamadığının göstergesiydi. Masa boştu, çekirdek yiyen, camdan dışarı bakan bile yoktu.
Yalnız, bekleyerek geçen günlerden sonra ikisi de gitmişti.
Bence … bir gün hepimiz o camdan bakacağız dışarıya. Şayet o yaşlara gelebilirsek evlatları, torunları gözleyeceğiz sabah akşam. Dost biriktirebilirsek o ana dek, ilişkilerimizi sıcak tutabilirsek, tatlı dille sevgi ve saygı çemberleri kurabilirsek, sevenlerimiz merhamet ve vicdan sahibiyse belki daha az tadacağız yalnızlığı ancak bir gün hepimiz tek ve yalnız kalacağız.
Huzur evlerine düşecek kadar bahtsız değilsek o evde yaşlanıp öleceğiz ama yalnızlık gerçekten kötü, özlenmemek, aranmamak çok kötü. Sonra, yani her şey bitince üzülmenin anlamı olmayacak. Keşke desek de nafile olacak.
Bir gün yalnız kalacağız. Yapayalnız.