Davalar neden uzun sürüyor ?
Davalar mahkemelerin soğuk yüzlerinin topluma yansımış halleri…. tersten söylersek toplumun halledemediği meselelerin hal çarelerinin soğuk salonlarda aranması…. Süreç uzun, sıkıcı, masraflı…
Binlerce duruşma yapılıyor adalet saraylarında her gün… on binlerce avukat oradan oraya koşturuyor, savcılar, hakimler davadan davaya atlıyor… günde, bir salonda on beş kara duruşma var…. Çalışma saati ise en fazla dokuz saat. Ne e3der duruşma başına? En fazla yarım saat.
yetmez. Yazılı belge istekleri ve cevapları, raporlar, bürokrasi, bilirkişi raporları, arabulucular, sosyal ve maddi raporlama sistemleri, dinleme ve kamera kayıtları, arşiv araştırmaları, suç ve sabıka kaydı…. yüzlerce evrak… otomasyon sınırlı, çoğu manuel olarak tanzim ediliyor…. posta süreleri de eklenince sonraki duruşma en az üç ay sonraya erteleniyor.
Ben çoğunluk gibi savcı ve hakimleri suçlamıyorum. Onların içinde de işini ciddiye almayan, öncelikleri başka şeylere kayan vardır, mazeretleri olanlar vardır…. ama çoğu canla başla çalışıyor yapabildikleri kadar.
Suçlu önce sistem…. sonra biziz. Daha çok biziz.
Önce sisteme bakalım…. Dedik otomasyon sınırlı imkanlar sunuyor, arşivde yer almayan pek çok insan var, kanunlar sıklıkla değişiyor, itirazlar alışkanlık halini almış, avukatlar süreci uzatmaya çalışıyor, zaman aşımı sevdalılarına imkan tanınıyor, dosyalar kabarık, katalog suçlar gibi birbiriyle alakalı pek çok konu var…. hapishane sayı kapasitesi belli…… Sistem malesef masumiyeti ispat istiyor…. suçluluğu ispata değil masumiyeti ispata çalışıyor herkes… Dava açmak çok kolay… kararı almak zor.
Burada en çok dokundurmak istediğim sınıf avukatlar kimse kusura bakmasın. Adalet arayışları malesef pahalı ve para endeksli…. parası olan daha iyi avukat tutuyor, olmayan devletin avukatına razı. Kiminin onlarca avukatı var kiminin avukatı kendisi…. ayrıca…
Avukatlar olmayacak davaları almakta sakınca görmüyorlar ve cüzi bedel karşılığı davayı açıyorlar müvekkilleri adına vekaletle…. sonra onlar başka işlerle uğraşırken devlet mekanizması ve ilgili taraflar aylarca o dava ile meşgul oluyor… Özellikle tazminatla alakalı durumlarda % 5 ihtimal dahi olsa avukatlar müvekkilleri dava açmaya teşvik ediyor. Bu gereksiz iş yoğunluğu demek ve gerçekten önemli davalarda süreç bu sebeple uzuyor…
Siyasi veya seçim içerikli davalara hiç girmiyorum durum net olarak ajanslara yansıyor zaten, neden geciktirildiği, neden bazılarının korunduğu filan… malum.
Peki bizim suçumuz ne bu yoğunlukta?
Hoşgörüyü kaybettik öncelikle, affetmeyi unuttuk. En ufak hadisede mahkemeye koşar olduk…. Sonra tazminat taleplerimiz arttı, nafaka beklentilerimiz arttı. İş para olunca en ufak şeyde tazminat için dava açar olduk… Hastanelerden raporlar aldık kendimizi acındırarak ve karşı tarafa silah ettik onları duruşma salonunda.
Merhameti kaybettik. Karşı taraf hata ettiyse dahi ödeyeceği tazminatı, maaşını, geçindirmek zorunda olduğu ailesini düşünmeden taleplerimizde ısrarcı olduk… işini kaybedecek olmasını bile umursamadık…
Nafaka davaları mesela… arada kalan çocukları düşünmeden evin yarısını, arabanın yarısını almak için…. çocukların canını yaktık tartışmalarımızla, hırsımızla…. çocukları diğer eşe düşman ettik vekalet alabilmek için… dolayısıyla nafaka… İki ay evli bile kalmayan kadın yüz yıl tazminat almak için koştu mahkeme salonlarına…
Avukatlar % 5 ihtimal verirken tazminat olasılıklarına olsun dedik, hak etmesek de o paranın peşine düşmeye hazır bulduk kendimizi… kumar oynar gibi; iki bin koy, elli bin kazan oyunu gibi. Tabi tazminatın yarısını kaptı avukatlar daha ilk sözleşme yaparken…
Daha acısını söyleyeyim… geçenlerde bir arkadaşımın başına geldi; ajanlar var…. dava ajanları. Siz bir kazaya karıştınız, polis geldi rapor tuttu diyelim ama ciddi bir şey yok, taraflar anlaştı, arkadaşça sağlık ihtiyaçları karşılandı, karşılıklı adres ve telefon numaraları alındı verildi, polise ifadeler verildi şikayetçi olunmadığına dair… mesele kapandı. KAPANDI MI?
Hayır!
Ertesi sabah telefonlar her iki taraf için de çalmaya başlıyor. Bu dava ajanları arıyor. Bunlar avukat değiller, hakim ve savcı da. Bunlar prim usulü çalışan korsanlar… Hastanelerden, karakollardan her nasılsa adres ve telefonları alıyorlar, santraldan gün boyu arayıp taciz ediyorlar. Kışkırtıyorlar. Talepleri şu; bizi vekaletle yetkilendirin, bilmem şu avukatı veya hukuk bürosunu, biz size şu kadar tazminat alabiliriz…
Siz diyorsunuz ki kardeşim ben şikayetçi değilim. Karşı tarafta öyle. Gidin işinize. Hayır! Gitmiyorlar. O kapatırsa bir başkası arıyor aynı konuda, sonra bir diğeri. Her iki tarafı da ısrarla altı yedi kez arıyorlar, kışkırtıyorlar…. dertleri adalet filan değil, dava kapmak, prim alıyorlar o ikna ettikleri müvekkiller için… mesela yirmişer bin lira… Arsızlar…
Sonra diyoruz ki neden bu kadar çok davalar uzun sürüyor. Hayır. Davalar uzun sürmüyor, kapasitenin çok üstünde dava var da ondan. Hem kendi hırs ve düşüncesizliğimiz hem bu ajanların kandırmasıyla on binlerce dava açılıyor her gün….
Senede belki on bin artan savcı ve hakimler ne yapabilir bu kalabalık talebe karşı?
Ara bulucular var mesela… çözmeye, orta yol bulmaya çalışmıyorlar, raporlamaya ve orta yola iknaya…. saat başı para alıyorlar ama…. Mahkeme bizi belli şahıslara yönlendiriyor, davalı da olsak, davacı da olsak çıkıyoruz karşısına… konuşuyoruz…. kimse davayı kapatmak derdinde olmadığı için başarı oranları % 1’lerde…. Mahkemelerin yükü azaldı mı? hayır!
Anlaşmalı boşanmalar mesela… oransal olarak çeyrekten de az. Çekişmeli olanlarsa en az bir yıl sürüyor…. Bir yıl boyunca o eş, erkek veya kadın ne yapacak? O çocuklar ne yapacak, ana başka yerde, baba başka yerde? Çekişmeler, kavgalar, bıçaklamalara varıyor….
Çözüm kolay değil ama bence davalar en fazla bir haftalık duruşma zincirleriyle en fazla üç ayda tamamlanmalı, buna yönelik dava sayıları ve salon tahsisleri yapılmalı. Dava açmak zorlaştırılmalı, açıp da kaybeden için ceza öngörülmeli… Merhamet ve hoşgörü esasında buluşmak için arabulucuların yetkisi artırılmalı, dava ajanları dava edilmeli…
Toplumun davalara bakışı da değişmeli. Yalancı şahitlik dinen de kanunen de yasaktır, günahtır…. ama bakıyoruz… öyle değil. Sahte deliller, sahte vekaletler… gırla.
DİZİLER çok suçlu bu konuda. Halkı kandırıyor. H3emen bir haftada bitiyor davaları…. çocuğun vekâleti için değme numaralar yapıyorlar, hastane raporlarını değiştiriyorlar, dur diyen yok yetkili makamlardan. Nafaka hırsını diziler körüklüyor halkın. Adaleti mafyalar sağlıyor dizilerde, haraç alanlar sıra sıra…. uyuşturucu kullananlar, silahla gezenler yüzlerce… siyah arabalarla, sokak aralarında.
En vurucu yere geldik? Can alıcı bu nokta en acı olanı….
Artık kimse adalet peşinde değil. Ne davacı, ne davalı, ne yargı, ne savunma yapanlar, ne şahitler…. herkes sen ben kavgasına düşmüş, para derdine düşmüş, hasmı suçlanmasın diye bıçaklar çekiliyor uluorta, şahitler, davacılar öldürülüyor sokak ortasında… Adalet değil kazanmak istiyor herkes.
Hani mertlik tarihe Türk’ün armağanıydı, hani Allah adına şahitlik ederken ana babamız aleyhine bile olsa adaleti dimdik tutanlardan olacaktık Kur’an’a göre?
Biz şimdi Türk’ müyüz? Müslüman mı? Yoksa ikisini de çoktan terk mi ettik?
Bence şapkayı öne koymak ve düşünmek zamanı. Davalar mı uzun sürüyor haddinden fazla mı dava var? Mahkemelerin görevi dosyayı kapatmak mı adaleti sağlamak mı? Herkes iki kere düşünmeli bunu. Kazanmak mı önemli, hakkın yerini bulması mı? Mert olmayan hal ile kazanmak bize yakışır mı, yoksa ana babamız için bile olsa doğruyu mu söylemeliyiz?
Bu nedenle Davalar neden uzun sürüyor ? diye sorarken durup düşünmek gerek. Benden demesi.