Çocukluk günlerimin ayak izleri – Son
Beş yazı dizimle çocukluğumu anlatmaya çalıştım. Gençliğime fazla değinmedim çünkü o lise günlerimin dahi çocukluğumdan etkilendiğini gayet iyi biliyorum. Şimdi de neler öğrendim, nasıl ben oldum sorularına cevap vereceğim.
Bence sizler de çocukluğunuzun acı tatlı anılarını, yaşadıklarınızı bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçirin ve bugüne yansıyan ayak izlerini görün çocukluğunuzun… Hani derler ya doğduğu ev kaderidir insanın diye… işte öyle!
Ben, mesela, akıllı bulurum kendimi, zeki, çalışkan…. Ama hemen atlamam işe, ince eler, sık dokur, niyet eder, hazırlanır, sonra başlarım ve tamamlamadan da bırakmam. Bu huyum yaşadığım yılların etkisi…. hayata hazırlıksız yakalanmanın, çaresiz de olsa ihtiyatsız kalmanın bir etkisi… Kışın üşümek, yazın imrenmek, parasız kalmak, okulda öğretmenin derse hazırlıksız gelince kulağımı çekmeleri beni yetiştirdi bu konuda. Ödevi yapmamanın utancını yaşadım defalarca… Kırık not almadım, başarılıydım ama ödev konusunda zaaflarım vardı oyunu tercih ettiğim için…
Babamların hayatı bana emsal oldu… yokluk yıllarından kendime dersler çıkardım, anlaşılmaz bir tutku değildi bu…. Sabırla çalışmak, tasarruf etmek, yarınları da düşünmek fikri türedi bende. Fakirlik, acılar, üşümek, korkmak, imrenmek yetiştirir insanı, bolluk ve bereket değil. şanslıydım bu anlamda.
hayat bana inişli çıkışlı olduğunu gösterdi. Yengemin o koltuğa oturtmayışı ve sonra fareler arasında ölüşü, parasızlıktan sonra benim bu günkü halime ulaşmam…. safhalarıydı hayatın… 45’nden sonra anladım. Hani imrendiğim o arabalar, mobilyalar vardı ya… artık ne kadar boş olduklarını anlayabiliyorum..
22 değişik ülkeye gittim şu ana kadar, 62 şehir gördüm… Bu yaz beş ülke daha göreceğim. Yani çocukluğumun o imrenerek baktığım yaşamlarına şahit oldum hem de her ülkeye en az iki kere giderek… Gördüm ki…. benim memleketim hepsinden güzel, yaşanası.
Ölenleri gördükçe sıra sıra, yaşlanmayı, hayatın geçiciliğini gördüm….
Korkularım o günkü eziklikten, pısırıklıktan, yediğim dayaklardan büyük çocuklardan….
Sevinçlerim oyunlarımdan, arkadaşlarımla kurduğum mahalle ruhundan…
Özlemlerim çocukluğumdan, 14 yaşında evi okumak için terk edişimden…
Komşuları sevmem, o günlerde gördüğüm muhabbet ve saygıdan, hatta çirkinliklerden….
Evin yuva nasıl yapıldığını gördüm annemlerden…. ablamla nasıl kan bağı olduğunu damarlarımda…
Zorlukların nasıl aşılabileceğini, çalışmanın önemini…
Ülkenin halini o zamandan bu zamana değişen, insanların mutluluklarını, enflasyon belasını, medeniyet canavarını, medyanın kahredici etkisini…. bana zaman öğretti.
Vatanı, memleketi sevmeyi o zamanlardan öğrendim ben… ATATÜRK’ün nasıl çağlar ötesi yüce bir lider olduğunu…
Mahallenin çocuklarının gittiği dini toplantılardan öğrendim ben şekilci dini, din içinde yaratılan dinlerin yanlışlığını…
Meyvenin, sebzenin önemini, doğallığını…
Gıdalarda estirilen terörleri, vicdansız satıcıların nasıl peyda olduğunu, çalışanların emeğinin patronlarca nasıl zayi edildiğini…
Sigarayı, alkolü, kumarı…. o günlerden başlayarak öğrendim.
babamın sigara dumanını özlüyorum şimdi, annemin emzirirken burnuma gelen süt kokusunu şefkat dolu….
Onları toprağa teslim etmek acıydı ama pişirdi beni… Ablamdan başka kolum kanadım yok artık o evden çıkan ama daha dirençliyim şimdi. Annem ve babam gittikten sonra o evi de terk ettik…. şimdi başkaları var. Ama hafızamda, hayalimde o ev, eski ev… babamın işten geldiği, annemin beni duvarın üstünden bağırarak akşam yemeğine çağırdığı…
Sağlığı, beslenmeyi, aç kalmamayı öğrendim aç kaldığım günlerde… beslenme çantam yoktu, harçlığımda çoğu zaman…
Sporun kıymetini bugün anlıyorsam o günlerden…. koşardık oyun oynarken yarış atı olur ve yarışırdık…. Bisikletlerle yarış ederdik kilometrelerce…. Toprakla iç içeydik, toprak yerdik avuç avuç…
Tavukla, kediyle, köpekle, arıyla, mahlukatla iç içeydik…
Bahçıvanlar vardı dedim ya yaşlı… ekmek parası kazanmanın, helal lokmanın kıymetini anladım onlardan…
Küçükken çok uzaklara gidememiştim liseye kadar ama sonra gördüm ki hayat bizim mahalleden çok daha büyük…. İzmir’de olmak ise çok güzel ve şans.
Kitapları yaşadım, çalıştım, okudum çocukluğumda, hala da okurum bıkmadan… ama merak ettiğim şeyleri, her şeyi değil.
Kızları tanıdım o küçük yaşımda, güzelliklerini, tırmalayıcılıklarını, kaprislerini, hayallerini, sevilme isteklerini, heyecanlarını, ellerinin heyecandan titremesini…
Televizyonun mahveden zulmünü, gazetelerin çökerttiği ahlakı, telefonların koca ulusu getirdiği acınası hali….
Gelişen teknolojinin mutluluğu ve sosyal yaşamı nasıl yok ettiğini…
Toplum baskısını gördüm o yıllarda, mahallenin ahlakını, birlikteliğini…. sen ben demeyen komşuları gördüm beraberlik içinde… kimse mezhebini sormadı başkasının, memleketini de, siyasi partisini de… sadece futbol takımları vardı ayrı gayrı, Orhan Gencebay Ferdi Tayfur’dan başka ayrılığımız yoktu aşağı mahalleyle… Maltepe içenlerle, Samsun içenler kavga etmedi hiç bir zaman…
Büyüdükçe bizleri nasıl kutuplaştırdıklarını gördüm…. parçalayıp, yönettiklerini.
Siyasetin, ticaretin, eğitimin düştüğü rezil halleri gördüm büyüdükçe… O zamanlar birbirine nezakette kusur etmeyenlerin şimdilerde nasıl öldüresiye bir kinle dolaştığını ortalıklarda…
Parasızlıkla paralılık arasındaki, farkı gördüm… markaya, modaya tutkunun nasıl yaratıldığını… nasıl paraya esir edildiğimizi…
Heidi çizgi filminden, belden aşağı anormal dizilere ne ara getirildiğimizi, renkli televizyonla, video ithalat serbestliği ile, serbest ekonomiyle nasıl aldatıldığımızı, Yeşilçam’ın bizi nasıl sekse, ahlaksızlığa, arabeske alıştırdığını…. nasıl dolara endeksli hayatlar yaşadığımızı…
Mahremiyetimizin, öz3l hayatımızın nasıl sosyal medyada dolaşır olduğunu…. şekilci İslam’ı, okunmayan Kur’an’ı, Arapça’ya mahkum edilen dini… okumayan, hocalardan dinleyerek Müslüman olmaya çalışanları beyhude yere…
Azınlıkları, gayri müslimleri tanıdım yıllar içinde… iyileri de vardı, kötüleri de… bir de dinime düşman olanlar vardı hem içeride, hem dışarıda… Ülkeme, bayrağıma düşmanlar vardı, içerde de dışarda da… hepsini tanıdım…
Kalemin gücünü gördüm, anayasaya sadakatin önemini, adaletin sarsılmazlığını, hakkaniyetin önemini…
Devranın elbet döndüğünü, hesapların mutlaka sorulduğunu, zulmün karşılıksız kalmadığını, sabrın kıymetini…
Çay bardağında içilen rakının tadını, demli çayın buharındaki özlemi, kaynamış darıların püsküllerinin dudaklarımda bıraktığı kaşınma hissini…
Okul çantamın, çamurlu pabuçlarımın kıymetini, onlara sahip olamayanların da bu dünyada yaşamaya çalıştığını…
Umut ve sevginin yüceliğini gördüm, hayat bana dürüstlüğün, inancın, sağlam duruşun, azmin, insanlığın nasıl kazandırıcı olduğunu gösterdi…
Hayallerin ve ideallerin birlikteliği ile yapılamayacak bir şey olmadığını öğretti hayat bana…
Adam olmayı ben babamdan öğrendim, insan olmayı annemden…
Evlatlarıma güzel terbiye, eğitim, imkan ve sıcak yuva verebildiysem… küçüklüğümün evi ve ailesi ile…
Aileme layık olmaya çalışırdım o zamanlar, şimdi de ismime, mesleğime, babalığıma layık olmaya çalışıyorum…
Arabalara imrenirdim, arabası olanlara, Alaman markalı, plakalı olanlar… sayısız sıfır arabam oldu gençliğimde. Şimdi on yılı aşkın biniyorum sıradan arabama…. çünkü marka meraklısı değilim, işimi görsün yeter diyebiliyorum, başkaları beğensin diye değil, kendim beğeneyim diye alıyorum ne alırsam…
Balığın tazesini anlardı annem…. şimdi onun gibi yapmaya çalışıyorum…
Ramazanda oruç tutardı, beş vakit namaz kılardı… ben kılmazdım, tutamazdım ama tutanlara saygıyı öğrendim… Annem hava atmazdı oruç tutuyor diye, dindarım diye övünmezdi….
fakirdik ama el açmadık kimseye yıllar yılı… ne devletten, ne komşulardan, ne de bilmem ne tarikattan tek kuruş almadık, istemedik… rızkı Allah’tan bekledik ve o da verdi…
Fenerbahçe aşkım değişmedi 6 yaşımdan kalan…. O gün FB – GS maçı vardı siyah beyaz… Takım tutmuyordum o ana dek. Dediler sen hangi takımı tutuyorsun? Bilmiyorum dedim. SOnra dedim ki bugün kim kazanırsa onu tutacağım… O gün FB, GS’yi yendi 2-1. O gün bugün Fenerbahçeliyim ve gurur duyuyorum.
Erik, dut yedim bol bol, aşırıya kaçmanın zararını hasta olmakla öğrendim…
Çamurlu ayakkabılar nasıl temizlenir de ömrü uzatılır o zamanlar öğrendim…
Yama nasıl yapılır, elde çamaşır ne zorluklarla yıkanır o zamanlar gördüm.
Elde açılan böreğin tadının, tepside karnıyarık’ın, pazar sabahları yenen tarhana çorbasının besleyici ve aileyi birleştirici olduğunu gördüm…
Yasaklara uymayı, saatlere uymayı, oyun ve okulu dengelemeyi, anneme itaati, büyüklere saygıyı, küçükleri ve hayvanları sevmeyi o zamanlar öğretti bana.
Gülmeyi yağmurda ıslanırken öğrendim ben… çamurda çivi saplamaca oynardık öğrendim rekabeti, gazoz kapakları toplarken gördüm çalışmanın zorluğunu… Dandy kartları biriktirmeyi, ütmeyi, ütülmeyi… meşelerimi saklamayı bir kenara, kumarda abartmamayı… rest çekmemeyi elim güçlü değilse…
Şans, talih, kader , kısmet satarken anladım paranın zor kazanıldığını…
Takım ruhunu, birlikte başarmayı öğretti bana hayat arkadaşlarımla oynarken maçları, kavga ederken aşağı mahalleyle…
Arı yuvasına çomak sokmanın sonucunu gördüm kaç kez kim bilir…
İyi anne ve baba olmanın ne demek olduğunu, ne yapmam gerektiğini gördüm…
Asmaya su vermenin zevkini tattım, çiçeklere gübre atmanın, eşeğe binmenin, sonra eşekten inip yaya kalmanın… zorluğunu.
Helal lokma peşinde koşanların alın teri düşerdi yere kurşun gibi…. birileri de gölgede oturur, veresiye defterlerine eklerdi kalem kalem gizlice… gördüm.
Bahçeye kaçan topu kesenleri de gördüm, çocuk sevmeyenleri, çocuklara şeker değil madeni para verenleri de bayramlarda….
Kedileri, köpekleri tanıdım…. mafyaları, uysalları, insan ve şeytanları tanıttı bana bunlar…
Akan çatı bana garibanlığı unutturmadı hiç… sevdim garibanları zenginlerden de fazla.
Dürüstlükten ayrılmayan fakirlere imrendim…
Sosyetiklerden nefret ettim, estetiklerden, doğaldan yana oldu tüm tercihlerim…
Yaratılanı sevdim daima, değiştirmeye de çalışmadım. Burnum yamuk mesela, kavgada mı oldu bilmem, asla düzeltmeyi düşünmedim… saçlarım beyazladı bir damla boya sürdürmedim…
Bugün her meseleye o çocukluğumdan gelen tecrübe, yaşanmışlık, görüş ve nefasetle bakıyorum.
Sizler de öylesiniz.
ben çıktığım yeri asla unutmadım… utanmadım… siz utanıyorsunuz belki de…
Daha üst sınıf görünmedim, güzelleşmeyi içimden istedim, ahlakımdan, karakterimden, kıyafet veya burnumun estetiğinden değil.
maddiyatın önemsizliğini, adam olmanın kıymetini, çalışmanın önemini…bilginin güç olduğunu…
Ehliyet ve liyakati gördüm mesela… hak etmeyenlerin geldiği yeri nasıl berbat ettiğini…
Kananları, aldananları gördüm de acıdım… kanmadım ben, aldanmadım, satmadım ruhumu beş paraya…
Ne Allah’ımdan vazgeçtim, ne vatanımdan ne de Atatürk’ümden.
Ne mutlu Türk’üm diyene diyebiliyorsam bugün o gün İstiklal marşında diken diken olan tüylerim yüzünden.
Bugün utanmadan ağlayabiliyorsam gerçekliğimden, hayatın gerçeklerinden.
Bana çocukluğum çok şeyler öğretti….
Şimdi baba olarak kendimi fena bulmuyorum. Mükemmel miyim hayır… çocuklarımın en az benim kadar iyi kalabilmesini umuyorum hayata karşı, zorluklara dayanmalarını, dürüstlükten ayrılmamalarını istiyorum.
Becerebilir miyim bilmem ama tavsiyem şu hepimizin çocukları için;
Bugün anne ve babanızın vermeye çalıştığı terbiyeye kulak verin sahtekarların ahlaksızlığına değil, en az ailenizin verdiği refahı esas alan çocuklarınıza vermek için ama paraya asla kul olmayın… dini yaşayın ama iradenizi asla teslim etmeyin şeytanlara… Ne Atatürk’ten vazgeçin ne vatandan… göçüp gitmeyin yaban ellere… bu memleket dünyanın en güzeli, sadece hak ettiğimiz hayatları yaşayamıyoruz, yaşatmıyorlar…
Çocukluğunuz sizi pişirecek. Bırakın acılar, yokluklar yaşayın şimdiden . Sırf mutlu ve rahat yaşarsanız çocukluğunuzu asla pişemezsiniz.
Her şeye sahip olmak, mükemmel olmak diye bir şey yok hayatta. Olanla yetinmek var.
Fakirlik ve zenginliğin ölçüsü yetişebilmek masraflara. AY sonu on liranız kalıyorsa zenginsiniz…
Güzellik ve para mutluluk getirseydi zenginler, güzel aktrisler mutlu olurdu ama değiller.
Cesur olun ama aptal cesarete kapılmayın, risk alın ama karşılanamaz risklere atılmayın, hırs ve şehvete yol verin ama abartmayın….
Sevin, sayın, paylaşın, yardım edin, mutluluktan, umuttan taviz vermeyin, verdirtmeyin
Kötülük, çirkinlik, yokluk ve acı asla kazanamadı çağlar boyu. Yine kazanamayacak. Bu sür3ci düzgün atlatabilmek sınavımız.
Adaletsizliğe, mahyaya, harama teslim olmayacağız, çirkinleşmeyeceğiz onlar gibi…. sonunda kazanan biz olacağız.
Çünkü anne ve babamız düzgün insanlardı… çünkü biz masumduk küçükken, masumiyeti öğrendik.
Kirletmeyeceğiz, kirletmelerine izin vermeyeceğiz.
Benden demesi. Bu mutlu ve huzurlu bir hayatın da ip ucu bana göre.
Sevgilerle.
Gelin sizlerde evlatlarınıza bu yönde mektuplar yazın, nasihatler edin… bence.
Çocukluk günlerimin ayak izleri yazı dizimin sonuna geldim. Söylenecek daha çok şey var biliyorum ama biraz da size kalsın… Siz ekleyin, çıkartın, derleyin, aktarın, hatırlayın, öğretin…. yoksa başkaları bizi yanlışlarla terbiye etmeye ve değiştirmeye çalışıyor…