Çocukluk günlerimin ayak izleri – 5
Subayım diye severdi annem beni küçükken. O dizlerine yatıp uyumalarımı asla unutamam. Dünyanın en güzel yeriydi orası…
babam çok konuşmazdı… Annemse kızdı mı hele susmak bilmezdi.
Ramazan ayında annem 30 gün oruç tutardı. Babam tutmazdı. Bizler de. Bize ayrı, kendisine ayrı yemek hazırlardı. Abartmadan, evde ne varsa… Buzdolabımız seneler sonra oldu. O zamanlar tel dolabımız vardı… Önü telli, arkası kontrplak… Fare bile girerdi içine zaman zaman…
Kur’an yatak odasının duvarında asılıydı… Okumazdı, okuyamazdı Arapça’ydı. Kıymetli anahtarları filan Kur’an kabına saklardı, nüfusunu da sayfalar içine koyardı hırsızlar elleyemez diye..
Annem dövmezdi, vurmazdı ama terlik fırlatırdı uzaktan… eğitimliydi. Babamsa elini kaldırmadı bana bunca yıl, Allah rahmet eylesin.
Ablamla oynardık bazen sokakta çocuk olmayınca, bebek oyunları, evcilik bile.. Bazen arka evdeki Hülya gelirdi oynamaya…
Annem tepside karnıyarık, tepside kuru fasulye yapardı. Tadı hala damağımda… Yengemlerin Alamanya’dan Alman misafirleri gelmişti. İnsanlar hiç karnıyarık yememişler hayatlarında. Bir beğendiler ki sormayın…
Sünnetimde ata bindim. Babamın hevesiydi. Ön bahçede yapıldı… Gırnatacılar filan… lokumlar. Çok ağlamıştım. Küçük dayımla kavga ettikleri için ve resimleri dayım çektiği için sadece iki fotoğrafım var sünnete dair…
babam çok yakışıklıydı… annem ise dünya güzeli… Yaşlandılar, saçları beyazladı ikisinin de… dökülmedi ama beyazladı…
71’nde babam gitti, annem 96 yaşına değin yaşadı ama üç sene önce O da ruhunu teslim etti.
Yatıya misafir gitmezdik… kimse de gelmezdi kolay kolay… yer dar4dı. Almanya’dan dayımlar geldiğinde mecburen bir kaç gün kalırlardı dede evi diye, yadigar. Tapu dedemin üzerineydi, rahmetlinin, ev sekiz kardeşe mirastı ama annemler oturuyordu diğerleri şehir dışında diye. Yazları gelince babalarının evi diye kalıyorlardı bir kaç gün…
Annem İzmir dışına hemen hiç çıkmadı. Bir kere Ankara’ya, iki kere Çorum’a gitti…. hepsi o. Aydın’ı biliyor bir de. Trenle gitmiştik… Ortaklar’da kebap yemiştik… Bağarası’nda kalmıştım bende 15 gün… Söke’de.
Bazen… altı yırtık pabuçlarla idare ederdim, bazense dikişi sökülmüş pantolonlarla… Babam kadın ayakkabıları yapıyordu. Erkek ayakkabılarını arkadaşlarından alıyordu mecburen…
Ortaokula başladığım sene babam o kadar sevinmişti ki kendisi okumadığı için bana; kahverengi botlar, hacı yeşili takım elbise, mavi gömlek ve kırmızı kravat almıştı. Devlet memuru gibi bakıyordu bana… Bir sene öyle gittim okula…
fahri eniştem de Almanya’da işçiydi. O sarı Mercedes ile gelirdi tatillere. Burnu kalkıktı, asabiydi biraz ama iyi insandı.
Kızları yanındayken, oğlunu Türkiye’de bırakırdı. Teyzem bakardı torununa. Azıcık para verirlerdi.
Ne çok şey var anılarımda…?
Okula çamurlu yollardan gittik senelerce, sonra beton yapıldı yollar, neden sonra asfalta döndü… Oyun yerlerimiz çoklukla çamurdu… eve çamurlu ayaklarla gelirdik…
Şimdi komik geliyor ama evde, sokakta, mahallede telefon yoktu…
Bir keresinde pazara gitmişiz annemle ve kaybolmuşum kalabalıkta… adamlar karakola teslim etmişler, komşular filan derken bulmuşlar evi… annem geldi de aldı karakoldan… organlarım mafyaya gitmedi yani…
babam evden kaçmış 13 yaşında, Çorum’dan.. annemse Arnavut göçmeni… Edirne’de hamile kalmış anneannem anneme…
Ablam kediden çok korkardı, teyzeme gittiğimizde mangalda yapardı Türk kahvesini, defa defa köpürterek… sayısız kedisi vardı…
Denize düşmüşlüğüm de var bir kere Konak’ta.. Suya atlayan olmadı kurtarmak için ama üç sefer dalıp çıkınca kıyıya yanaştım da tesadüfen, bir balıkçı elimden tutup çıkardı. Daha sekiz on yaşlarındaydım o zaman… Üstümüzü durakta kuruttuk, leş gibi kokarak bindik otobüse, babam gelmeden eve girdim, annem anladı ama ses etmedi babama kızmasın diye…İzmir körfezinin kirli sularıyla ilk o gün tanıştım…
Sokakta zaman zaman dayak yemişliğim oldu büyük çocuklardan, fakirliğe isyan etmedim değil ara ara… ama mutluydum şimdi düşününce.
Kış geceleri soba yanmıyordu evde, çift yorganımız vardı ama nafile, sarılırdım ama sabaha dek üşütürdü. fare vardı bir de ara sıra odaya gelen…bir şey yapmazdı ama adı yeterdi. Annem tuzaklar kurardı, zehirler filan, yakalardı da.
Evin camları çatladığında hemen değiştiremezdik, macunları eskiyince de bant yapıştırırdık… Odam olmadı benim mesela… ablamın mecburen vardı, genç kız diye.
Yatağım da olmadı benim büyüyene kadar. Oturma odasındaki çekyatta yattım büyüyene değin.
hayat sigortam da hiç olmadı. İlk kot pantolonum ne zaman alındı bilmiyorum çünkü günlük alınmazdı sadece bayramlık ve gezmelik. Kot ise sevilmezdi.
Nalan, Göknur, Vezire, Tülin, Figen, Dilek, Hatice ilkokul aşklarımdı. Bir kısmı mektuplar atardı çantama…
Askeri o zamanlarda çok severdik, hala da öyle… bekçiler gezerdi gece sokaklarda, onları da severdik. Düdük öttürürlerdi sabaha dek.
Okullarda zorunlu aşılar yapılırdı, tartarlardı boyumuzu, kilomuzu…
kantinde gevrek satmıştım bir kez iki hafta kadar belki daha uzun bir kızla beraber. Hasılatı götürdüğümüzde görev sonunda öğretmen yaklaşık on beş liranın fazla olduğunu söyledi ve hasılatın o kısmını ısrarla almadı… Bu para 25 kuruş harçlık alan biri için muazzam paraydı… Yedi lira düştü payıma, kırıştık, on beş gün kadar bolca leblebi tozu yedim o parayla…
Altın bileklik bulmuştum bir defasında… babam satıp borçlarını kapatmıştı bir hafta kadar sahibi çıkar diye bekledikten sonra.
Üç bakkalda da veresiye defterimiz vardı bizim adımıza şimdi hatırlıyorum… Kabarınca biri diğerine giderdik, borç gecikince bir diğerine…
Pazar sabahları ailece çorba içerdik mutlaka… babam buzdolabındaki pirinç pilavını yerdi gizli gizli geceleri… çok severdi.
Tavan ahşaptı evin, dolgu tuğlaydı duvarları. dedemin Tiran günlerindeki evinin aynısıydı, tek katlı, kiremit çatılı, girişte balkonu olan…
Annem boyardı evin duvarlarını, bahçe duvarlarını… bazen plastik, bazen kireç, bazen toz boyayla…
Asma vardı ön bahçede, üzümleri güzeldi, sonra yaşlandı… ben sulardım akşamları asmayı… annem sevinirdi.
Annem evin içini, sokağı her gün süpürürdü, temizlik imandan gelir derdi, herkesin evin önünü süpürmesini isterdi. ben kızardım sana ne diye… dinlemezdi.
kar yağmazdı sokağa . Sadece bir kez gördüm, o da yıllar sonra. Ama ayazı meşhurdu.
Sigaraya başladım 15 yaşında gurbette ve hala da bırakmadım.
Çeyiz hazırlardı annem ablama… satın alacak para olmaz diye, dantel örerdi sabahlara dek. Gözleri bozuldu sonra… Ablam evlendi, çeyizlerini aldı ama o dantelleri ne kadar kullandı bilmiyorum.
Futbolu beceremedim ben. Voleybolcuydum güzel, masa tenisinde çok iyiydim… Çok bisiklet bindim, çok iyi koşucuydum…
Karşı evin köpeği ile dost olmuştuk, adı babuş’tu. Adeta benimdi. Başka köpeğim olmadı, kedim de. Bir gün geri gelen bir kamyonun tekerlekleri altında can verdi.
Velhasıl… Çocukluk günlerimin ayak izleri paramparça olsa da hayatımın her anında… bazen hatırlıyor, bazen unutuyorum.
Bundan sonraki iki yazı dizimde… bugünüme yansımalarını anlatacağım hatıralarımın…
Şimdilik bu kadar… Bunlar önemli çünkü beni ben yapan şeyler bunlar…