Genç kardeşlerimiz için o günleri hayal etmek bile imkansız farkındayım ama bu toplum çok değil daha 40 sene evvel yani televizyon yokken ya da siyah beyaz iken …. telefonlar santral üzerinden kullanılıyorken … birbiriyle görüşür, sohbet eder, dert ve sevinç paylaşır, akşam yorgunluk atarken keyifli anlar geçirirdi.
Radyoda piyes veya arkası yarın ya da Perşembe günleri Radyo Tiyatroları olur, bizler onu dört gözle beklerdik. Radyoda FM kanalı bile yakın zamana kadar yoktu. Bu yüzden TRT radyoları dinlenir ve o da çoklukla Türk Sanat Müziği, Türk Pop müziği, hafif batı müziği ya da Türk Halk Müziği çalardı. Popüler yabancı şarkılar neden sonra radyoya yansırdı. Kan anonsları da radyodan yapılırdı. İstanbul, İzmir, Ankara radyoları birbiriyle yarışırdı. Yayınlar da zaten dönüşümlü olurdu.
Televizyon olmadığı için antenler de yoktu. Kablolar da. Akşam çay demlenir, karpuz kesilir, sohbet edilirdi. Misafirliğe gitmekten ziyade kışın soba başında veya yazın kapı önünde komşularla sohbet edilir, çocuklar etrafta oynaşırdı. Sobalarda ekmekler kızartılır, kestaneler pişirilirdi. Adamlar tavla oynar, şakalaşır, o gün başından geçenleri konuşur ya da siyaset yaparlardı. Gençler sokak başında yarenleriyle gizlice ayaküstü buluşur, yazlık sinemalara birlikte ama ayrı yollardan gidilirdi.
Telefonla işi yoktu kimsenin acil durumlar veya şehir dışı aramaları hariç. Yurt dışından filan aramalar çok daha zordu. Bunun yerine insanlar mektup atar, kartpostal gönderirdi. Mektubun içine konurdu paralar, kurumuş güller, saç telleri. Genç kızlar mektubun ucunu yakardı mesela özlem anlatmak için.
Sonra siyah beyaz televizyonlar çıktı. Her taraf anten doldu, sohbetler kesildi. Başlarda beyaz ekran pahalı olduğu için sadece bir kaç kişide vardı. Mahallenin çocukları akşam Heidi çizgi filmini izlemek için o eve koşardı. Ev sahibesi ne yapsın sofrayı nezaketinden çizgi film bittikten sonra kurardı.
Çocuklar okuldan gelince derslerini yapar, sokağa oynamaya çıkardı akşam yemeğine kadar. Beceri, zeka, fiziki kabiliyet kazandıran sayısız oyun vardı. Çizgi film saatinden sonra yemek yenir ve çocuklar ikaza gerek kalmadan erkenden yatağa girerdi.
Kimse… cep telefonu, sosyal medya, renkli ekran, plazma TV, sosyal platform bilmezdi.
O zamanlar dostluklar, insanlıklar, komşuluklar vardı. Arka mahalledeki dul kadının derdi tüm sokağa dert olurdu. Biri anne babası olmadan kalabalıkta dolaşan bir küçük çocuk görünce kolundan tutar karakola teslim ederdi. Eşek arıları kovalanır, çelik çomak oynanır, meşe yuvarlanırdı.
O günler güzeldi.
bence herkes yaşlılardan veya ebeveynlerinden o günlerin lezzetini mutlaka dinlemeli.
Gelin hiç olmazsa haftada bir gün telefonsuz, televizyonsuz gece yapalım aile içinde. Gelin mektup yazalım. Göreceksiniz rahatlayacak ve insan olduğunuzu hatırlayacaksınız.
bence.