Cendere
Bu başlığı kullanırken Adıyaman’da, Kahta Çayı’nın kolu cendere çayını veya köprüsünü, Nallıhan ilçesinin mahallesini veya Kağıthane’de bir semti kast etmiyorum. Kast ettiğim toplum olarak sıkıştırılmışlığımız, kumpaslara düşüşümüz, birilerince yutulmaya çalışmamız.
Cendere, bir şeyi sıkmak, ezmek gibi işlerde kullanılan düzenek demek. Mecazi anlamda da manevi baskı.
Manevi, mecazi, sosyal, fiziki anlamda, her alanda bir cendere ile karşı karşıya dünya. Bu kasırgalar yazık ki ülkemizde de esiyor, yıkıyor, can yakıyor. Toplumsal hayatımız, ekonomimiz, kültürümüz devşiriliyor ve tanınmaz hale getiriliyoruz fakirleştirilirken. Sağlığımızla oynuyorlar, subliminal mesajları gözümüze sokuyorlar, gıdaları bozup genlerimizle oynuyorlar, doğalı kirletip sentetiği dayatıyorlar, erotizmi, ateizmi özendirip vicdanlarımızı kirletiyor, özgürlüklerimizi kısıtlıyorlar.
Dört yandan kıskaca alınmış, hareket edemez, tedbir getiremez haldeyiz… adeta komadayız. Tıpkı İblis’in insan yaratılırken ettiği yeminde olduğu gibi şeytanlar dört yandan saldırıyor, yaya ve atlılarıyla sıkıştırıp, süslü gösterip veya korkutup değişmemize sebep oluyor. Teknolojiyi, dini, milli hisleri, parayı savaş enstrümanı yapıyorlar, maziyi, hayalleri deforme ediyorlar, bilimle, dini hurafelerle saldırıyorlar. Yanlış olmasın onlar zorla yapmıyor bunu. Bizler sıkışınca, korkunca kendimiz yelkenleri indiriyoruz mücadele etmek yerine.
Küresel dünya can yakmaya devam edecek. Her geçen yıl artan dozda uyuşturucu verip koma halimizi sürdürecek ve iyileşmek umudumuz esaretle sonuçlanacak.
Milli benliğimizi kaybederken, Batı’nın rüzgarlarıyla savrulacak, mülksüz, hürriyetsiz sanal robotlara dönüşeceğiz. Değerlerimiz, inançlarımız şu an baskı altında, milli kültürümüz engelleniyor, eğitimsizleştiriliyor, susturuluyor, ölüyoruz yok yere.
Ekranlar, piyasalar, pazarlar, denizler, dergiler, bankalar, hastaneler, sokaklar onlarla dolu. Her yerdeler, her yerden sıkıyorlar bedenlerimizi, ruhlarımızı.
Kaçamıyor, kurtulamıyoruz.
Ahtapotun kolları gibi her yere uzanmış vaziyetteler.
Ya bu ahtapotu kendimizden uzaklaştıracak yahut esir ve kanımız emilmiş olarak yaşamaya rıza göstereceğiz.
Bence … esir olmaktansa mücadele etmek gerek. Hiç olmazsa şerefimiz baki kalır, hatırlanırız.
Milli ve yerli olmak yerine tanınmaz hale gelmek çözüm değil olamaz da. Onların giydirmek istediği kıyafet Türk’e yakışmaz. Çünkü biz asil bir milletiz.
Bence.