Çağdaşlaşma ama nasıl
Çağdaş medeniyet seviyesi tüm ulusların, toplumların gayesidir. Çağdaş çağa uygun demektir malum. Çağdaşlaşmaya da zamana uyum sağlamak diyoruz. Çağın gereklerine göre tedbir almayı, kendimizi değiştirmeyi, çağın gerisinde kalmamayı kast ediyoruz.
Batılılaşma bunun mini versiyonu. Batılılaşma, Araplaşma, Asyalaşma, Afrikalaşma gibi kıtaları ve oraya ait gelenekleri-kültürleri içeren kelimeler bunlar. Batılılaşma boyun farkıyla önde çünkü özellikle teknoloji ve insan hakları anlamında, ekonomi ve sağlıkta Batı diğer kıtalardan önde. Bu yüzden medeniyetler tarih boyu hep o topraklarda yükseldi ve çoğu yasa ve kurumlar da o topraklarda kuruldu ilk kez.
Medeniyet oturmuş, yaşanan, gerçekçi, büyük ve etkili yaşam formları demek. Tarihten itibaren Çin, Mısır, Türk medeniyetleri mesela lokomotif olmuştur tüm diğer dünyaya. Devlet geleneği, geniş topraklar, kalıcı ve güzel kültür gibi, eser yaratmak, keşif yapmak, savaş kazanmak gibi pek çok yan detayı da olan bu konu aslında global bir terimdir ve geniş manada medeniyet dünyanın yaşadığı şekli ifade eder milletlerden ziyade.
Bizler Cumhuriyet çocukları olarak çağdaş medeniyet seviyesine yükselmeyi, onları geçmeyi, asla bağnaz, geri ve cahil kalmamayı kendimize hedef seçmiş bir kültürüz. Bu asil millet tarih boyu esir olmadı, savaş kaybetse de yitmedi, unutulmadı, devletsiz kalmadı, gelenek ve ahlakından taviz vermedi, törelerini yaşattı, ülküsünden geriye adım atmadı. Pek çok eser veren, buluşa imza atan Türk medeniyeti dünyanın sayılı medeniyetleri arasındaydı çok uzun asırlar boyu. lakin sonradan cehalet kader oldu, tembellik baş gösterdi, vurdumduymazlık başladı ve gerileme kaçınılmaz oldu. Gerileme ise yok olmanın, uçurumun sınırına gelmekle son buldu.
Allah’tan Mustafa Kemal Atatürk gibi bir deha bu Millete nasip oldu da zulümlerden, yok olmaktan, esir yaşamaktan kurtulduk ve çağdaş bir Cumhuriyet kurduk.
Sonra…. o çağdaş Cumhuriyet’in gereklerini de yerine getirmemeye başladık ve gelişmekte olan ülkeler arasına girdik gerileyerek. Ekonomiden sanata geriledik, geriledik, çağdaş medeniyetin gerisine düştük üretim ve ekonomi alanında, eğitim ve teknolojide.
Ama burada bahsetmek istediğim şey teknoloji veya sanayi değil kültür!!!
Çağdaşlaşmak demek zamana uymak ama zaman a uyarken, başka ülkeleri örnek alırken, çok uluslu kuruluşların yasalarına imza atarken gelenek ve alışkanlıklarımızdan, mertlik ve haysiyetimizden taviz verecek miyiz? Soru bu. Tam bağımsızlık hedefimizden geri adım mı atacağız?
Teknoloji, sanayi, eğitim modeli alacağız diye Batı’dan, onların kötü ahlaki alışkanlıklarını da mı alacağız sınırlarımızdan içeriye gömülü virüsler gibi?
Gençler çağdaşlaşmayı bence yanlış anlıyor. En büyük sorun da bu bana kalırsa. Batılılaşma, Batı gibi yaşamak olarak algılanıyor.
Ne mesela? Kıyafetler, lüks alışkanlıklar, pahalı marka tutkusu, ithal mal özentisi…. daha … zayıf aile bağları, abartılmış özgürlükler, korkusuz cinsel tercihler, sapık ideolojiler…. başka…. aidiyetsizlikler, vatansızlıklar, sadakatsizlikler….
Bunlar gelenek ve töremizde yokken nasıl girdi sınırlarımızdan içeriye?
Birilerinin bile isteye sokmak istediği malum ama biz nasıl kandık da özendik? Tertemiz kültürümüzü, lisanımızı, inançlarımızı, kılığımızı nasıl kirlettik bu zırzop şeylerle? Nasıl anne babaya karşı gelir olduk? Ne zaman döndük namustan menfaate? Karınca incitmeye korkan toplum ne zaman canileşti, mafyalaştı? yetim hakkı yemekten ürken toplum nasıl oldu da ahlaksızlaştı, haramzade oldu? Kamu malları talanı neden kaderimiz oldu, ne zaman?
Mahremiyetlerimiz ne zaman halka açık hale geldi de özel hayatlarımız sosyal medyada bilinir oldu?
İşte tüm bu çirkinlikler… parayla, eğitimle, turistlerle, seyahatlerle, alışverişlerle girdi yurttan içeri ama açık değil, saklı gizli. Virüs gibi her şeyin altına, ardına sakladılar da bu zararlı şeyleri hap diye yutturdular bize medeniyet adına.
Çağdaşlaşma ama nasıl sorumuzun çıkış noktası da bu.
Eski kafa denen bizler bazı şeyleri kabul edemiyorsak buna sebep alışkın olmadığımız, görmediğimiz, utandığımız ve kabul edemediğimiz içindir. Ve bu yeni huylar bizim geleneklerimizde olmadığı içindir.
Yeni nesil veya Z kuşağı denilen gençleri tesiri altına alan alışkanlıkları ise ithal, yabancı ve maddi. Temel alışkanlıklarımıza ve örflerimize aykırı. İngilizceyle, modern cihazlarla, ülkelerin hiç biriyle sorunumuz yok. Sorun bizi biz olmaktan çıkartan sapkın fikir ve eylemlerle.
inanç dünyamız, ahlakımız, bağlarımız bu ithal yollarla tahrip ediliyor. İtirazımız buna. Bunun adı çağdaşlık değil, deformasyon.
Yaşamımızdaki bu erozyonlar topraklarımızı, güzelliklerimizi alıp götürüyor her yağmurda, her yeni akımla.
ben…. kendi kültürümüzün en değerli ve nadide olduğuna inananlardanım. Türk medeniyetinin çağlara imza atmışlığını da bildiğimden, Türk ülküsünün yüceliğini ve Atatürk’ün işaretlerini bildiğimden bu saçma sapan huylara itirazım var.
medeniyet insan haklarıyla, güzelliklerle, adaletle olur…
Hiç ithal güzellik duydunuz veya gördünüz mü? Şekilci kopyacılıktan başka neyimiz var elimizde?
Ateizm, deizm, feminizm, komünizm bilmem ne bela bir çok şey, LGBT kültürümüze giriyorsa, girdiyse…. geleneklerimizin gereğinden değil, başkalarının empozeleri yüzünden.
Onlar, inanın veya inanmayın, bizleri kopya etmeye çalışırken, bizim aile yapımıza, kültür ve bağlarımıza özenirken, bizlerin onların saçma ve terk etmek üzere oldukları sistemlerini almamız mantıklı değil. Onlar gülüyorlardır her halde bu acizliğimize.
Oralara gidip eğitim almak, bir şeyler görmek ayrı şeydir, onların onlara has özelliklerini sorgulamadan bünyeye yansıtmak farklı şey. Çözüm şu; milli menfaat ve ideallerimize, ortak ülkümüze, geleneklerimize uygun karakter, huy, davranış ve iletişim modellerini pekala alalım ama bunlara aykırı olanları da ayıklayalım ve yurda sokmayalım….
Şimdilik gençlik bu zararlı şeyleri belki tolere edebilir ama ya onların çocukları?
Almanya’daki dördüncü nesile bakın ne dediğimi anlarsınız. O zaman işte geri dönülmez yollara gireriz ve kurtaran bir Mustafa Kemal Atatürk’ümüz daha olmaz!
benden demesi.