Büyük İstanbul depremi
İstanbul, ilk depremini 342 yılında yaşadı. Ancak çok fazla etkilenmedi. 447’de meydana gelen deprem ise büyük yıkıntıya neden oldu. Bir çok evi, surları, heykelleri yıkan 16 Ağustos 542’deki şiddetli deprem, binlerce insanın ölmesine neden oldu. 7 Mayıs 558’de gerçekleşen deprem ise çok büyük hasara yol açtı, Ayasofya’nın kubbesi çöktü, yüzlerce ev yıkıldı.
26 Ekim 740’ta İstanbul büyük bir depremle sarsıldı, 13 Ağustos 1032 ve 16 Mart 1033’te arka arkaya iki depremle tahrip oldu, bunları 1042 ve 1064 depremleri izledi. Fazla şiddetli olmayan 1289 depreminden 7 yıl sonra 1 Haziran 1296 Cuma gecesi İstanbul’da büyük bir deprem daha oluştu. Bu depremde İstanbul’da taş üstünde taş kalmadı. Evler, saraylar, kiliseler, surlar yakıldı, su baskınları meydana geldi, artçı sarsıntılar 2 ay kadar devam etti ve Bizanslılar’a korku dolu anlar yaşattı.
İstanbul, Ocak 1303’te ard arda 2 deprem yaşadı. 1402’de Bizanslılar Timur karşısında Osmanlılar’ın mağlup olmasına sevinirken İstanbul’da meydana gelen bir deprem, sevinçlerini kursaklarında bıraktı. 1419 depreminde tsunami meydana geldiği de anlatıldı. Bizans döneminde İstanbul’da son deprem 1437’de oldu.
Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethinden sonra meydana gelen iki büyük deprem, 2. Bayazıd’ın hükümdarlığı dönemine denk geldi. Kentte 10 Eylül 1509 günü gece saat 04.00’te meydana gelen deprem, İstanbul için çok yıkıcı oldu. ”Kıyamet-i Sugra” yani ”Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan depremden sonra padişah Edirne’ye gitti. İnsanlar ne olduğunu anlayamadan bütün şehir harap oldu. 1509 İstanbul Depremi, ”1000 yılından sonraki dönemde Doğu Akdeniz’de meydana gelen en büyük deprem” olarak nitelendirildi. Bolu’dan Edirne’ye kadar kendini hissettiren depremde şehir halkının yaklaşık yüzde 10’u deprem sonucu ya öldü ya da yaralandı.
Kentte 10 Mayıs 1556’da yaşanan bir sonraki deprem ise hayli yıkıcı oldu. Bu tarihten sonra 90 yıl kadar İstanbul’da deprem olmadı. 28 Haziran 1648’de sabaha yakın bir saatte İzmit ve İstanbullular depremle uyandı. Ancak bu depremin merkez üssü uzakta olduğu için İstanbul’da fazla bir hasara yol açmadı. Daha sonra, 1653, 1654 ve 1659 depremleri meydana geldi. İstanbul’da 1663 Kasımında meydana gelen deprem aynı anda patlayan fırtına ile kente büyük zarar verdi.
18. yüzyıl, İstanbul’da depremlerin adeta kabusa döndüğü bir dönem oldu. 1719 da bir sabah meydana gelen deprem oldukça şiddetliydi. Tahribat sahası Düzce’den başlayan deprem, İzmit, Sapanca, Orhangazi, Karamürsel ve Yalova’yı da etkiledi. Sonrasında 1723-1749 yılları arasında meydana gelen depremler önemli can ve mal kaybına yol açmadı.
Osmanlı hakimiyeti altındaki İstanbul’da 1509’dan sonra ikinci büyük deprem, 22 Mayıs 1766’da yaşandı. Kurban Bayramı’nın üçüncü gününe denk gelen deprem, bir perşembe günü, güneş doğduktan yarım saat sonra meydana geldi. Deprem sırasında korkunç gürültüler işitildi ve bu gürültüleri yaklaşık 2 dakika süren bir sarsıntı takip etti. Bundan sonra ise 4 dakika kadar süren düşük şiddetli deprem oldu. Bu depremin artçısı olan sarsıntılar 8 ay devam etti. Depremde yaklaşık 4 bin kişi öldü, çok sayıda kişi de yaralandı. Devrin padişahı 3. Mustafa bir kaç gün boyunca çadırda kaldıktan sonra İstanbul’u terk ederek Edirne’ye gitti. Kapalıçarşı, Esir Pazarı ve Örücüler Çarşısı da hasar gördü. Yerebatan Sarnıcı’nın desteklerinden biri çöktü ve şehir sular altında kaldı. Halk uzun süre çadırlarda kaldı. Artçı depremlerin 8 ay sürmesi ve 5 Ağustosta da şiddetli bir depremin daha yaşanması insanların evlerine uzun süre girmesini engelledi. Şehirdeki gıda depolarının ve hanların yıkılması veya harap olması sonucu yiyecek sıkıntısı doğdu, içme suyu şebekesinin zarar görmesi halkın temiz su bulmasını zorlaştırdı.
İstanbul’u tarih boyunca etkileyen büyük depremlerden biri de 10 Temmuz 1894’te yaşandı. Kent, öğleden sonra 12.24’te şiddetli bir depremle sarsıldı. Deprem yaklaşık 18 saniye sürdü ve birbirini takip eden 3 dalga halinde etkisini hissettirdi. Bu deprem sonrasında 2. Abdülhamid biri Yıldız Sarayı bahçesine diğeri İstanbul Rasathanesi’ne konulmak üzere son sistem 2 sismograf alınmasına karar verdi.
Sarsıntının niteliğini ve etkilediği alanları araştırmak üzere gelen Atina Rasathanesi Müdürü Ejinitis, Marmara Denizi’nde yaptığı araştırmanın sonuçlarını Padişah’a sundu. Tahminlere göre bu depremde 280 kişi öldü, 298 kişi de yaralandı. 10 Temmuz depreminde yıkılan yerlerden birisi hiç beklenmedik şekilde Kapalıçarşı oldu. Yapılan araştırmada Kapalıçarşı esnafının dükkanlarını genişletmek amacıyla duvarları tıraşlayarak incelttikleri ve bu incelen kemerlerin depremin sarsıntısına dayanamadığı anlaşıldı.
Osmanlı döneminde İstanbul’u etkileyen son büyük deprem 9 Ağustos 1912’de Şarköy-Mürefte’de meydana gelen 7,3 büyüklüğündeki depremdi. İstanbul’u şiddetle sarsan 1894 ve 1999 depremleri arasında Marmara Denizi merkezli iki ayrı deprem daha şehirde etkili oldu. Bu depremlerin her ikisi de 6,4 büyüklüğünde olup, biri 4 Ocak 1935’te, diğeri ise 18 Eylül 1963 tarihinde meydana geldi. Her iki deprem de İstanbul’da şiddetli hissedildi, İstanbul bu depremleri önemli bir hasar görmeden atlatmayı başardı.
İstanbul’u derinden etkileyen ve insanların deprem gerçeği ile yüzleşmesine yol açan deprem ise 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi oldu.
(Kaynak: http://www.sbsyapi.com)
***
İstanbul’un deprem safahatı bu şekilde. Yani deprem doğal bir gerçek. Küçümsemek için söylemiyorum ama Hatay depremi ile mukayese edilirse durum çok felaketmiş gibi görünmüyor.
Yukarıdaki yazıyı ilk okuduğumda sık ama az can yakıcı depremler diye içimden geçirdim ve ekranlarda koca adamların boy gösterip ballandırarak anlattığı beklenen BÜYÜK İSTANBUL DEPREMİ’ni düşündüm. Yazımın ilham kaynağı da bu. Sonra internet sayfalarında dolaştım ve ürperdim, haklılığıma bir kez daha kanaat getirdim. Başlıklar şöyleydi;
Mega deprem bekleniyor.
Büyük İstanbul Depremine çeyrek kala.
Küçük Kıyamet Kapımızda.
En az 7,5 olacak…. vs.
Ben şunu anlayamıyorum; deprem önceden tahmin edilemez bir olgu. Adı üstünde yapılan araştırmalar, beklentiler tahminden ibaret. Nasıl oluyor da bu kadar kesin konuşabiliyorlar? Nasıl oluyor da şiddetine kadar, etkilenecek bölgelere kadar biliyorlar da mesela Kanal İstanbul’un bu zararı felakete dönüştürecek olmasından mesela hiç söz etmiyorlar? Madem bu kadar risk var neden o koca havalimanlarını, sanayimizin neredeyse tamamını o bölgelerde inşa ediyorlar? Kanalların, medyanın olayı MEGA diye duyurması bana planlı bir tasarruf diye geliyor, haksız mıyım? Sanki kampanya var gibi.
Hatay depremi doğal olmama şaibesini ömür boyu taşıyacak. Erciş depremi de öyle. (Hele Kudüs civarı bir deprem gerçekleşir ve Mescid-i Aksa yerle bir olursa o zaman belki inanan çoğalır bu yalancı depremlere.) Suni depremlerle ilgili internette sayısız kaynak bulabilirsiniz. Bence beklenen diye bizi hazırladıkları İstanbul depremi de aynı kaderi paylaşıyor. Ben yapacaklarından çok eminim çünkü malum İstanbul’u dünya başkenti yapma hayalleri gereği eskiye dair ne varsa yıkmak zorundalar. Bu arada insanları önceden korkutup bölgeden kaçıracak ve kendi insanlarını yerleştirecekler, dahası tarihi değiştirip, özel bölge oluşturup, küresel alemi buradan yönetecekler. İnşa edecekleri yeni tesislerde bir plana ve inanca yönelik olacak. Bu benim fikrim. Korkarım dedikleri gibi bunu 9’a varan bir şiddetle yahut iki dakikayı aşan bir 7,5’luk depremle yapacaklar.
Koca insanların ekranlarda çığırtkanlık yapmasının sebebi halkta korku yaratmak ve bir de vicdanlarını rahatlatmak. Sonra biz demiştik diyebilmek için.
Ben diyorum ki İstanbul dahil ülkemizin dört yanı depreme hassas. Örneklerini görüyoruz. Mesele deprem olmaması değil, tedbir almak. Elden geldiğince dere yataklarından ve zayıf zeminlerden kaçınmak, sağlam yapılarla yatay inşaata yönelmek, sıkı denetimlerle, yeni inşalarla hasarı azaltmak, bilinçlendirerek ve alt yapıyı hazırlayarak müdahaleleri kolaylaştırmak. Kaçınılmaz kaderden en az hasarla kurtulmak olmalı maksat.
Ama hain emeller için, rant için, mitolojik emeller için insanımıza reva görülecek katliam gibi suni depremlere şiddetle karşıyım. ASIL BUNLARA TEDBİR ALMAK GEREK!
Devlet ve yetkililer buna dikkat etmeli ve halkını aydınlatmalı. Keza ulaşım ve müdahale yolları, toplanma alanları filan hazırlanmalı. Müdahale ekipmanları, istasyonları dahil. Çadır, gıda yardımlarındaki performansı hep birlikte gördük yazık ki.
Küresel nizamın İstanbul emelleri bu iddialarımın mesnedini oluşturuyor. İnşallah yanılıyorumdur ve deprem gerçekleşmez, gerçekleşse de can yakmaz. Ama korkarım iddialılar, inatçılar, ısrarcılar.
Bu sebeple vatanımın her karış toprağı gibi İstanbul’u da asimetrik savaştan, dış güçlerin müdahalelerinden korumak hepimizin görevi.
Bence insanımız da sağlam yapılara yönelmeli. İşin şakası yok. İstanbul bu haliyle o sansasyonel depreme yakalanırsa hasar tahmin edilemez büyüklükte olur. Nüfusun yarıya düşeceği de muhakkak.
O halde aklı ve bilimi ortak gayede buluşturup, tüm şüpheli fikir ve yaklaşımları test etmek, yakın geleceği tasarlamak hayalindeki düşmanlara tedbir getirmek gerek.
Başka İstanbul yok. Orası can damarımız. Ama buna rağmen mesela Merkez Bankasını oraya neden taşıyoruz bunu da anlamıyorum. Risk bu kadar büyükse hazinemizin orada ne işi var?
Geleceğimiz olan çocuk ve gençlerimizin okulları, hastaneler, köprüler o beklenen güne hazır mı?
Sorular çok. bence herkes sormalı bu soruları. Çünkü İstanbul demek Türkiye demek.
Bence.
Vatanımız için hepimiz ölürüz ama bu şekilde olmamalı!