Boşanmanın anatomisi
Kramer Kramer’e karşı isimli bir film vardı yıllar önce. Bizim kuşak mutlaka izlemiştir. Dram tarzıydı, Dustin Hoffman, Meryl Streep, Justin Henry vardı baş oyuncular olarak.
Konusu şöyleydi kısaca; Bir gün bir kadın, kocasını terk etme kararı verip, onu oğlu ile baş başa bırakarak çekip gidiyordu. İşte tam da burada bir anne ve babanın, gerçek anlamda ebeveyn olmayı öğrenme süreçlerinin ilk adımı atılıyordu aslında. Ted işkolik biriydi başlangıçta ve oğlu Billy için gereken zamanı ayırması çok zordu. Bir kahvaltı sofrasında ne olması gerektiğini bile bilemez haldeydi yoğunluktan, umursamamazlıktan. Ve aslında oğlunu hiç tanımamaktaydı. Lakin eşi gidince zaman onlara her şeyi sevgi ile öğretecekti. Tam yakınlaşma ve o bağ kurulduğu anda anne Joanna ortaya çıkıyor ve oğlunun velayetini istiyordu. İşte o andan itibaren de kıran kırana bir ebeveynlik mücadelesi başlıyordu. Hatırlayın.
Bunu neden anlattım? Etkileyici bir panorama da o yüzden. Boşanma anatomisini çok iyi resmediyordu ve yıllar geçmesine rağmen etkisini kaybetmiyordu.
Bugün bakıyorum gençlere bu filmden de hayattan da bir şey öğrenmemiş haldeler… Hemen razılar ayrılmaya… sonucu düşünmeden. Kolayca.
Oysa boşanmak kolay değil…. Evlenmek kolay olmadığı için ve fakat hemen evlenildiği için…
Boşanmanın ilk nedeni evli olmak. Yani mizah ediyorum belki ama evlilik olmazsa ayrılık da olmaz bu anlamda. Demek istiyorum ki yetersiz istek ve hazırlıkla hemen evlenmenin kaçınılmaz sonucu boşanmak…
Tahammül ve sevgi, saygıyı getiremiyorsa, hele şiddet giriyorsa sahneye evli kalmak zor… ama en hafif rüzgarda yelkenleri parçalamak neden?
Olan çocuğa oluyor her zamanki gibi, her boşanmada. babasız, annesiz, uzak, mahzun, sevgisiz kalıyor çocuk. Sonra bela oluyor çokları topluma. Yetişkin olsalar da durum çok değişmiyor. Sorumsuz, cevapsız, boş verici bir genç oluyor, hatta hayata küskün ve kuralsız.
Maddi yönü çok daha elim. Nafakalar, tazminatlar, ödeme artırmalar derken muhasebeleşiyor boşanmalar…
Etrafın sözü bitmiyor suçlu ararcasına… her iki tarafta konuşmasa bile gözleyenler buluyor atacak bir şeyler işkembeden…
Mallar bölüşülüyor, o canım ev ikiye ayrılıp çoğu zaman satılıyor, hayatlar yıkılıp yerine yenileri inşa edilmeye çalışılıyor…
bence son çare olmalı boşanma mekanizması. Yolun sonu geldiğinde, bıçak kemiğe dayandığında, sabır bittiğinde, çıkmaza girildiğinde, ihanet baş gösterdiğinde.
lakin çocuk korunmalı her hâlükârda. Sevgisiz bırakılmamalı yaşı kaç olursa olsun.
Para yerine konur, anılar konmaz, sevgiler konmaz, anne kokusu, baba kokusu konmaz, konamaz.
Boşanma yabancılaşma demek ister istemez…. ne kadar medeni olunsa da dünyanın sonu gibi abartılır nedense…
Koşarak evlenenler, evlenirken diğerini göklere çıkartanlar, boşanırken yere batırır diğerini…. anlaşamamazlıklarda tek tarafın anlaşmaması değildir sebep, karşılıklıdır. Bunu kimse kabul etmez… Hemen ayrılınır kız tarafı erkek tarafı diye…
Bitmediyse hınçları çiftlerin çocuğu ortadan ikiye bölmek yarışına girerler… dağılır çocuk.
Ev, araba değildir bölüşülen, çocuğun hayal dünyasıdır, gelecek umududur…
Çiftler hatıralarına yerleşmiş birlikteliği silip atmak ister ama silinmez o anlar… O evdeki koku silinmez, o dantellerin ebruluğu, o tozlu balkonun manzarası, o mutlu akşam yemekleri silinmez…
Cam vazo gibi kırılsa da birliktelik, ortak bir candır çocuk… canı acır her durumda. Anne üzülür, baba üzülür…. üzüntü hakim olur eve, bahçeye, perdelere siner kokusu.
Akşamlar olmaz, sabahlar doğmaz, teselli olur kadehler…
Yeni hayat eskisi kadar cazip, kolay ve güzel değildir, olmayacaktır. Sever toplum damgalamayı dul diye… Bilhassa kadınalr zararlı çıkar bu işten, sokağa çıkamaz olurlar sözden, laftan.
İş yerinde bile rahat yoktur kadına… sarkıntılardan. Gülse laf olur, ağlasa bir başka… sıkar, kapatır kendini eve kadınalr… Adamlar mutsuzdur, başarısız bulur kendisini, oğluna layık olamadığını düşünür…. erliği zedelenir…
Dünya kadar para gider boşanmaya, mallar, senetler, vekaletler, avukatlar derken… ailenin bir yıllık nafakası neredeyse…
Sonra alınır bavullar ele, iki parça elbiseyle, düşülür yollara yeni hayata doğru. Kapatılır perdeler, kapanır kapı…. açılmamak üzere bir kez daha. Göz yaşları damla damla düşerken yere, çamur olur dünya kederden, üzüntüden.
İki yana çekiştirilen çocuk…. ortadan kopar ikiye, yarım kalple yaşar geri kalan ömründe her kimde kalırsa kalsın.
bence hayat acımasız değil. Acımasız, nankör, aceleci olan insanın kendisi. Sevgiyi tanımadan aşka, nefsi tanımadan şehvete koşunca kaybeder, kaybediyor. Cicim ayları bitince başlıyor huzursuzluklar. Çocuk umutsuz kalıyor yarına, paralı fakir oluyor hayatının geri kalanında, çift sevgiyle şımartılıyor ama sevgisizliğe mahkum…
bence Boşanmanın anatomisi böyle. Biraz sabır ve özveriyle, karşılıklı saygı ve susmayla halledilebilecek meseleler bir anda çığ gibi büyüyor ve yanlış kararla başlayan ilişki, yanlış bir diğer kararla bitiyor.