Bisiklet kaçıran adam ve fark edemeyişlerimiz
Malum bir hikayedir ama duymayanlar için tekrar edelim.
Adamın teki sınırdan her gün bisikletiyle geçiyor. Sırtında bir çanta, üzerinde sıradan kıyafetler. Gün oluyor iki, üç kez geçiyor ülkeden ülkeye. Pasaportu tamam, kimlikleri. Sınır polisleri huylanıyor doğal olarak. Sık sık arıyor, tarıyor, X-ray cihazına bile yolluyorlar adamı.
Aylar boyu, yıllar boyu adam bu şekilde sınırdan gelip geçiyor. Polisler adamın bir şeyler kaçırdığından emin ama bulamıyorlar ne kaçırdığını. Onu hastaneye yollayıp MR, röntgen bile çektiriyorlar bir şeyler yutmuş mu diye. Yok. Çaresiz yıllar boyu adam sınırdan gelip geçiyor.
Nihayet sınır polislerinden biri emekli oluyor ve oturduğu ilçede bir sabah sınırdan gelen bisikletli adama rastlıyor. Merhabalaşıyorlar. Polis kendisini tanıtıyor, birlikte kahve içmeye çağırıyor adamı samimi bir tavırla. Bisikletli kabul ediyor ve konuşuyorlar. Polis artık emekli olduğunu ama adamın sınırdan seneler boyu ne kaçırdığını merak ettiğini soruyor samimiyetle. Ve ekliyor artık emekliyim, sana zarar veremem.
Bisikletli adam biraz tedirgin şekilde cevaplıyor; BİSİKLET!
Hayatımızda böyle değil mi?
Ufak detayları bazen gözden kaçırıyoruz. Şartlandırıldığımız şeylere, sıradan, dikkatsiz çözümlere yöneliyoruz, özü, asıl noktayı kaçırıyoruz.
Ben bu fıkrayı veya öyküyü çok severim. Bisiklet kaçıran adam ve fark edemeyişlerimiz bu hayatta o kadar fazla ki… demeyin gitsin.
Bence siz de düşünün ve bisikletleri fark etmeye başlayın!
Bence.