Bilmemek mazeret olabilir mi ?
Bu yazı muhtemelen bir sonraki kitabımın da adını taşıyor. Lakin çok kısa bir özet şeklinde olacak. Henüz tasarlamadım yani.
Yaşadıklarım bana cehaletin nasıl yenilmez bir güç olduğunu gösteriyor. İlelebet de ortadan kalkmayacak. Çünkü bazıları aklı kendi nefsi emrine vermiş vaziyette. Yani aptal değiller ama kendilerini kurnaz zannediyorlar. Kötülük yaptıklarında dahi bundan gocunmadan hayatlarına devam edebiliyorlar. Hata yaptıklarını anlamadıkları için de düzelmeleri mümkün değil.
Akıllılar veya zekilerse mahzun. Düşünceliler, sistemi iyileştirmeye çalışıyorlar ama bu cahiller emeklerini boşa çıkartıyor ve kötü sürprizler hiç bitmiyor.
Bilmeyenlerin her konuda fikri olmasıysa gayet ilginç bir konu. Zaten cahillerin ortak özelliği bu.
Ama Bilmemek mazeret olabilir mi ?
Televizyon aldınız diyelim. Kılavuzunu okumadan kurdunuz, açtınız ve bozuldu. Faz eksik geldi, kanal ayarı yapamadınız, düşürdünüz iyi monte edemediğinizden duvara…. hatayı firmaya yüklemek olur mu?
İlaç içtiniz bir avuç kulaktan dolma bilgilerle ve hastalandınız. Suç kimde?
Bunun gibi pek çok örnek verebilirim.
Diyeceğim şu insan et ve kemikten ibaret değil sadece. Sosyal yönü, duyguları, kalbi de var. Beyin etten bir organken, akıl elle tutulamayan bir soyut gerçek. Kalp bir organken, yürek veya gönül çok farklı bir şey.
Aklı, kalple buluşturmak ise zeki ve düzgün insanların işi.
Bilmemek işte bu aklı kenara koyarak hissi davranmakla alakalı. Fanatik cehalet, şiddetvari taraftarlık gibi, sempatizanlıktan çok öte sadakat tutulması sanki.
Yani akılla değil istekleriyle, güdüleriyle karar veriyorlar hayatlarına, çevrelerine. Gerekirse de şiddet kullanmaktan çekinmiyorlar.
Lakin bu yanlışları diğer herkese zarar veriyor. Düzgün iş yaptık sanıyorlar ama yolları hep çapraz ilerliyor, hedefe gidemiyor, etraflarını çirkinleştiriyorlar.
Neyi bilmiyorlar mesela?
Arkadaş seçerken fiziğe bakıyorlar, maddiyata, kişiliğe değil. Ailelere bakmıyorlar mesela. Ortak heyecanları yok, aynı noktaya bakamıyorlar ama mantık evliliği yapıp iki seneye şiddetli geçimsizlikten ayrılıyorlar. Tabi o kadar süre dayanabilirlerse.
Atatürk’ü bilmiyorlar mesela. Dinlerini bilmiyorlar mesela. İşgal ettikleri koltuk ve makamların görev, yetki ve sorumluluklarını bilmiyorlar mesela.
Ama ahkam kesmekte üstlerine yok!
Lakin…. hesap var. Hem bu dünyada, hem diğer ölümsüz yaşamda. Bu kesin.
Tarih, devlet, vergi sistemi, hayat, Atatürk bilinmek ister, tanınmak ve gereğinin yapılmasını ister. Yoksa fena çarpar insanı. Dayanılmaz acılar bekler o kişiyi şayet bilmezse….
Yapmamak serbesttir ama öğrenmek insan olmanın gereği olduğu kadar, haysiyetli medeni yaşamın da, genlere ve atalarımıza olan borcun da, bizleri Yaratan Yüce Allah’ın da gereğidir, hakkıdır.
Düşünün siz bir patronsunuz ve iş yerinizdeki çalışanlar sizin kural ve ifadelerinizi bilmiyor, duymuyor, duysa da yerine getirmiyor. Ne yapardınız?
Anne baba olarak evladınıza karşı bile yeterince sabırlı olamıyorken, lokantanızda çalışan garsonlar çöpleri nereye dökeceğini bilmediğini söyleyerek rastgele yerlere atıyorlarsa ne olur? Lokantayı karafatmalar basar değil mi?
Toparlıyorum.
Bilmesi gerektiği kadar diye bir tabir vardır. Her şeyi bilmenin zaten imkanı yok. Ama bilmek zorunda olunan şeyleri bilmek de mecburi. Keyfi değil, isteğe bağlı değil.
Kanunlar, para piyasaları, matematik gibi bilimler….. resim bile yapsanız kaideleri var. Sırası var.
Yani insan medeni yaşam gereği, insan olmanın gereği, vatansever , aydın ve iyi bir kul olmanın gereğini yerine getirmeli. Öğrenmeli, bilmeli.
Yapıp yapmamak iradeye bağlı bir seçenek. Yani mecbur değiliz o şeyi yapmaya. Ama öğrenmeye mecburuz.
Arkadaşınızın hırsız veya katil olduğunu bilmek zorundasınız. Ama öğrendikten sonra onunla yola devam etmek veya yolları ayırmak size kalmış.
Lakin onun katil olduğunu bilemezseniz ya aptal olursunuz ya sıradaki maktül.
Benden demesi. Sizin günahlarınızı çocuklarınız da çekiyor çünkü.
O halde gelin toplumsal barış için, daha güzel bir dünya için, daha iyi anne ve baba olabilmek için, çocuklarımıza doğrusunu öğretebilmek için, daha hayırlı evlat ve daha salih kullar olabilmek için….. Atatürk’ü de, dinimizi de, hayatı da, işimizi de, insanlığı da öğrenelim.
Hiç değilse kurtulmak ve düzelmek için bir şansımız olsun.
Unutmayın ki kendi düşen ağlamaz.