Bu başlık beni hüzünlendiren bir konudur. Doğruluğu tartışılır elbet ama özellikle genç bayanlar için, geleceğe dair planları büyük olan genç erkekler için bence bahsedilmesi gereken bir duygu.
Gün boyu aynı işi yapmak zaten sıkıcı. Buna bir de gelip giden arabaları ve yolcuları katarsak, orada kalmak, orada kalmaya mecbur olmak insana neler hissettirir hep merak etmişimdir. Gezilecek yerlere gidemeden, dünyayı tanıyamadan, macera yaşayamadan o pompa başında kalmak mecburiyeti bana hep hüzünlü gelmiştir.
Hollywood sineması da uzun yıllar bu duyguyu kullandı. Pompacı kızın Amerika’yı tanımak, dünyayı dolaşmak arzusunu, zengin bir koca en azından beyaz atlı prensini (tır veya otomobil veya kamyonet…) bulmak umudunu. Karavan hayalini bile işlediler. Yaşlılar orda kalarak çalışmaya devam etti, gençler beş parasız, hayata atılmaya koştu.
Şimdi ne zaman bir benzinlik kıyısından geçsem aklıma o çalışanların neler hissettiği geliyor. Belki baba şirketleri, belki gayet mutlu ve yerleşik hayalleri var ama bazılarının bu hayalleri beslediğinden eminim.
Bir prensle tanışmak, bir gün buradan ayrılabilmek, kalanlardan değil de gidenlerden olmak hayalleri … bence var ve yaşanıyor. İster okumak için ister iş için olsun, mekan değiştirmek, en azından hayatı monotonluktan kurtarır. Oysa herkes gelip geçerken orada sabit kalmak mecburiyeti bence monotonluğun derecesini de artırıyor.
Bilmem. Ben öyle düşünüyorum.
Umarım ve dilerim o benzinliktekilerin tümü bir gün gitmek veya kalmakla ilgili hayallerini gerçekleştirirler.