Aynalar … evlerimizi, araçlarımızı, iş yerlerimizi, asansörlerimizi, otel lobilerini, kuaförleri süsleyen gizemli cisimler. Çerçevesi birbirinden farklı ama hep aynı aynalar. Görüntüyü ters veren, bize bizi gösteren aynalar.
Kimimiz dost biliriz aynaları kimimiz düşman. Bu çoğunlukla yaşla alakalı ama aynalar hep bir başka boyut gibi oradadır, bakmadan da edemeyiz. Gençken çokça severiz de yaşlar ilerleyince yanından geçip gideriz çoğu zaman.
İnsanlar tarih boyu kendi görüntüleriyle ilgilendiler ve yansımalarını görebilmek için kaplarda biriken suların yanı sıra durgun akarsular, göller, denizler ve parlak taşlardan yararlandılar. Gerçeğe en yakın görebilmeleriyse aynalar sayesinde mümkün oldu. Aynayı ilk kim nasıl buldu bilmek kolay değil. Bilinen en eski ayna Anadolu topraklarında bulundu. Arkeolog James Melleart tarafından Çatalhöyük’te bulunan ayna, milattan önce 6. yüzyıla tarihlendirildi. Yine milattan önce Mezopotamyalıların, Çinlilerin, Romalıların, Mısırlıların ve Yunanların bakır ve bronz aynalar kullandığı biliniyor. 17 nci yüzyıla kadar metal ağırlıklı işlenen aynalar bu yüzyıldan itibaren yerini, bir yüzü çok ince metal katmanıyla kaplanmış cam levhalara bıraktı. Günümüzde kullanılan aynalarda en büyük pay ise Venedik Cumhuriyeti’nin. Venedikliler cam üretim tekniğini geliştirirken kalay ve cıvayı karıştırarak sırlama tekniğini de ilerlettiler. Geçen yüzyıldan itibarense aynalar daha çok gümüş veya alüminyumun vakum altında ısıtılıp buharlaştırılarak camın yüzeyinin kaplanmasıyla yapılıyor. Aynanın çizilmemesi için de camdaki gümüşün üzeri önce bakır sonra koruyucu boyayla kaplanıyor.
Yani ayna dediğimiz şey tarih boyu ilgimizi çeken, metal ve toprak karışımı bir muamma. Ondaki tılsım nedir bilemiyoruz. Yani o görüntü kalıcı mıdır, ters olması karşı maddeyle alakalı mıdır veya tamamen aynı şekli mi gösteriyor ama emin olduğumuz şey onsuz yapamıyoruz.
Ne görüyoruz aynada? Görmek istediğimizi mi, olanı mı? Olanı tüm gerçekliğiyle görmek istiyor muyuz? Dost muyuz ona düşman mı? Bunlar kişilere ve yaşa göre değişiyor. Lakin tabi ki aynaların suçu yok.
Bizim gördüğümüz şey aslında dışımızdakilerin bizi nasıl gördüğü. Yani bir kameraya çekilmiş görüntü gibi. Ses yok. Üç boyut var ama ışık olmadan olmuyor.
O görüntüdeki siluet bize ne anlatıyor peki? Sadece et ve kemik bir bedeni, anlık ruh halimizi, güzelleşmeye verdiğimiz emeği… ya da beyaz saçlarımızı, kırışık yüzümüzdeki yılların izini…
Aynalar masum. Onlar dost.
Kırmayın aynaları… ışığını kesmeyin. Bakın ve kendinizi görün. Gözlerinizin ta içine bakın ruhunuzu görebilmek için. Vicdanınız, kalbiniz belki görünmez ama içerilere gitmeye çalışın. Çünkü o aynadaki hal size her saniye bir şeyler anlatıyor.
Benden demesi.